Mesele “Ayşe”nin türbanlı olması değildir, Eleni’nin evini işgal etmesidir!

Aziz Şah – Kıbrıs’ın işgal bölgesinde mesele türban değil…

Ankara’nın “türban tüzüğü” ile yürüttüğü nüfus mühendisliğinde konu laiklik ya da şeriat değil.

Mesele sadece ve sadece işgal bölgesindeki kolonizasyonu derinleştirmektir.

Önce Atatürkçülükle sömürgeleştirdiler hem toprağı hem beyinleri, şimdi de İslamcılıkla devam ediyorlar!

Atatürkçülük bir 12 Eylül ideolojisidir.

Siyasal İslamcılık da 12 Eylül’ün sonucudur.

İlhan Selçuk, 20 Mart 1987’de Cumhuriyet gazetesinde şöyle der:

-“Öyle bir Atatürkçüsün ki, içerde MSP’yi şeriatçılık suçlamasıyla yargılarken, dışarda Suudilerin RABITA örgütüyle Cumhuriyet devleti görevlilerini şeriatçılık üzere işbirliğine bağlarsın”…

Türk Devleti’nin bir elinde Nutuk vardır, diğer elinde Kuran. Hangisi ile yönetebilirse onu kullanır…

1974 işgalinden sonra ilk iş olarak ne yapmıştı Türkiye?

Her yere Atatürk heykeli dikerek fethin mührünü vurdu!

Kermiya’da işgal bölgesi ile özgür bölge arasında kapı açıldığında ne yaptılar?

Şaha kalkmış atın üstünde elinde kılıçla bir Atatürk heykeli diktiler. Gelen geçen Rumlar görsün diye…

Öğretmenlerin “bilimsellik, laiklik ve çağdaşlık” diye paçalarına sarıldığı Atatürkçülük gerici bir kolonizasyon ideolojisidir.

Türk işgal rejiminin Kıbrıs’ı kolonileştirirken kullandığı ırkçı sömürgeci ideolojidir.

-İslamcılık ve Atatürkçülük aynı devletin iki koludur.

Ankara’nın Kıbrıs’ın işgal bölgesinde “türban tüzüğü” üzerinden yürüttüğü provokasyona karşı ilk günden beridir herkesin söylediğinin tersini söylüyorum.

-Mesele laiklik ve şeriat değildir, yerleşimci kolonizasyonudur.

Ankara’nın “türban tüzüğü” provokasyonuna Ata-Türkçü milliyetçilik ile karşı çıktıkça daha çok Türkleşiyorsunuz.

Ankara’ya direndiğinizi zannederken bile Türkçü şovenizm kusuyorsunuz: Kıbrıslı aydınların katili TMT’yi yüceltiyorsunuz, 1980’lerde Suudi Arabistan’ın şeriat örgütü RABITA’ya Kıbrıs’ın kapılarını açan Denktaş’ı göklere çıkarıyorsunuz, “Siyasi görüşümüz yoktur, Türkiye ne derse ve ne isterse onu yaparız; şayet Türkiye koca bir kazık gönderirse ve götünüze sokun derse, sokarız” diyen Dr. Küçük’ü kahramanlaştırıyorsunuz…

Laikliği siz böyle mi savunuyorsunuz?

Laiklik önce eleştirel düşüncedir!

Türbana karşı çıkarken Türklüğünüzü ispat etmeye çalışıyorsunuz ki mazallah “Rumcu” demesinler size…

Türban karşısında Türkleştikçe Kıbrıslı olmaktan uzaklaşıyorsunuz. Bu da işgal rejiminin toplum mühendisliğinin başarısıdır.

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde konu “Ayşe”nin türbanlı ya da türbansız olması değildir.

Konu Eleni’nin evini Ayşe’nin işgal etmesidir!

***

Yerleşimciler “Kıbrıslı muhalifler” gibi ikiyüzlü değil…

Türkiyeli yerleşimciler konunun türban değil, Türk yerleşimci sömürgeciliği olduğunu açıkça koydular ortaya:

-“Geldik yerleştik” dediler.

-“Ayşe evinde mutlu” dediler.

-“Bu memleket bizim” dediler.

Atatürkçülüğün arkasına saklanarak sözde laikliği savunan Kıbrıslı sendikalar ve örgütler meselenin işgal olduğunu söyleyemedi ama işgalci yerleşimciler söyledi!

9 Nisan 2025’te yerleşimcibaşı Erhan Arıklı öncülüğünde Girne Kapısı’nda gerçekleşen yürüyüş tarihidir.

Kıbrıslı sendikalar ve örgütler gibi Atatürkçülük arkasına saklanmıyorlar. Denktaş’ın ve Doktor’un gölgesine sığınmıyorlar.

-“1975’te geldik ve yerleştik” diyorlar…

-Yerleşimciyiz, diyorlar.

Konunun türban ile alakası yok!

-Anladınız mı?

Tarihi bir yürüyüş gerçekleştirdi yerleşimciler önceki yürüyüşlerinde olduğu gibi:

-1980’lerin sonunda Kıbrıslı Rum mülteci kadınların “Women Walk Home” hareketine karşı mültecilerin evlerine geri dönüş hakkına karşı yeşil hatta yürüdüler.

-1990’ların başında gasp edilmiş Rum malları için, “tapumuzu isteriz” diye yürüdüler. Onlar için İTEM Yasası yapıldı!

-1990’ların ikinci yarısında Tasos Isaak ve Solomos Solomou’nun katledildiği Derinya linçini örgütlediler.

-22 Ocak 2018’de işgale karşı çıkan Avrupa-Afrika gazetesini taşlarla linç ettiler.

-14 Ekim 2024’te Ay Demet kapısında, inşaat şirketlerinin ve Barolar Birliği’nin öncülüğünde “Simon Aykut’a özgürlük” yürüyüşü gerçekleştirdiler…

-9 Nisan 2025’te “Geldik ve yerleştik” dediler.

Yerleşimciler hiç parmaklarının arkasına saklanmadılar. Atatürk’ün, Denktaş’ın, Doktor’un gölgesine de…

Silah zoruyla gasp edilmiş Rum mallarına “tapu” istemek için yürüdüler. Evlerine geri dönmek isteyen Kıbrıslı mülteci kadınlara karşı yürüdüler. Evleri ve toprakları çalınmış iki Mağusalı mülteci olan Isaak ve Solomou’yu öldürdüler…

Kıbrıslı mültecilerin topraklarını gasp eden inşaat şirketi AFİK’in patronu Simon Aykut’u savunmak için yürüdüler!

Yerleşimciler hep çaldıkları ve gasp ettikleri toprak için yürüdüler.

Çünkü türban değil, topraktır yerleşimci sömürgeciliğinde mesele!

About the author