Ey avukatlar, “Kıbrıslı Türk yargısı”nın cenazesini kaçırmayın!

Aziz Şah – 11 Nisan 1965’in sene-i devriyesindeyiz: Özel Harp Dairesi tarafından öldürülen üç Cumhuriyetçi Kıbrıslı aydından sonuncusu toprağa düştü.

11 Nisan, Derviş Ali Kavazoğlu’nun 60’ıncı ölüm yıldönümü.

23 Nisan 1962’de öldürülen Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet’ten sonra 11 Nisan 1965’te de Kavazoğlu’nu öldüren Özel Harp Dairesi kendine dikensiz gül bahçesi yarattı…

Peki, o gül bahçesi yaratılırken Kıbrıslı Türk avukatlar ne yapmaktaydı?

23 Nisan 1962’de avukatlar Gürkan ve Hikmet TMT tarafından öldürüldüğünde cenazelerine Berberoğlu’ndan başka avukat katılmadı. Sadece cenazeler Ayhan Hikmet’in staj yaptığı Fadıl Niyazi Korkut’un bürosunun önünden geçerken Fadıl Bey ve sekreteri Samiye Mustafa dışarı çıktı ve Merkez Polis Karakolu’na kadar yürüdüler…

-Kıbrıslı Türk avukatların aynası Gürkan ve Hikmet’in cenazesidir!

***

23 Nisan 1962’den günümüze gelelim…

Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet’in cenazesine katılmaya cesaret edemeyen avukatlar, bugün kendi varlıklarını savunabilir mi?

22 Ocak 2018 linçinden sonra sormuştum:

-Mahkemenin camlarını kim koruyacak?

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde sistematik olarak “yargı bağımsızlığı” olduğu söylenerek rejim meşrulaştırılır. Sömürgeci sistemi deşifre etmek yerine bir “son kale” masalı anlatılır…

Yargı bir kaledir ama rejimin kalesidir: Başka ülkelerde savcıların yaptığı görevlerin önemli bir kısmını polis yapar. Türk ordusuna bağlı olan polis teşkilatı dava dosyalayıp mahkemeye gönderir. Başsavcı ise TC Elçisi ve GKK ile KTBK komutanlarından oluşan Üst Koordinasyon Kurulu toplantılarına katılır.

-Hangi yargı bağımsızlığından bahsedersiniz?

İşgal rejiminin anayasasını 12 Eylül Cuntası adına sömürgeci Mümtaz Soysal yazdı. İçine tuzak gibi iki madde koydu: Geçici 10. Madde ve 90. Madde.

-Geçici 10. Madde egemenliği Türk ordusuna devreder, 90. Madde ise Türkiye ile imzalanan anlaşmaları anayasadan üstün sayar.

Sömürgeci anayasa Profesörü Mümtaz Soysal Kıbrıs’taki Türk işgalini “anayasa” kılıfına uydurdu. Şimdi de Tayyip Erdoğan Anayasa Mahkemesi’ni Külliye’nin içine taşıyarak tamamına erdiyor…

Erdoğan rejimi, Türkiye’de yapamadığını Kıbrıs’ın işgal bölgesinde yapıyor. Bugünün Türkiye’sinde Anayasa Mahkemesi’ni Külliye’nin içine taşımaya kalksalar avukatlar ayaklanır…

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde ise önce Külliye inşa edildi, şimdi de meclisin-sarayın-caminin ortasına Yüksek Mahkeme yani Anayasa Mahkemesi inşa ediliyor!

Velhasıl bunun olacacağını 5 ay önce yazdım: 4 Kasım 2024’te!

Yazının başlığı şuydu:

-“Ankara’nın son hediyesi yeni Yüksek Mahkeme binası: HUKUKUN MEZAR TAŞI”…

10 Nisan 2025’te imam eşliğinde dua okuyarak Yüksek Mahkeme’nin temeli atıldı…

Amma velakin… Ocak ayında Külliye’nin içine yapılacak olan Yüksek Mahkeme binasını duyururken şöyle dedi Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ:

-“Devleti oluşturan üç erk; yasama, yürütme ve yargı aynı güzergah üzerinde yan yana olacak”…

Mahkeme Başkanı Özerdağ’ın bu sözünü tartıp biçin… Tufan Erhürman’ın fatiha okumasından çok daha önemlidir!

***

Herkes bir eleştiri yaptı:

-Yok Tufan fatiha okuduydu…

-İmamla mahkemenin temelinin atılması laiklik ilkesine aykırıydı…

-Kıbrıslılar törende süs bitkisi olarak kullanıldı. Sunucular bile Türkiyeliydi…

-Ev sahibi TC Şehircilik Bakanlığı idi…

Kim olacağıdı?

-Kıbrıs’ın işgal bölgesi Türkiye’nin yerleşimci kolonisidir!

En trajikomik eleştiri de Barolar Birliği’nden geldi:

-Davetiyede TC Elçiliği KEİ Ofisi (Yardım Heyeti) ve TOKİ’nin yer alması “kuvvetler ayrılığı ilkesini doğrudan ihlal eden bir görünüme sebebiyet vermiştir” dedi Barolar Birliği.

Kuvvetler ayrılığı Tantin’in hamamındadır!

Barolar Birliği, 22 Ocak 2018 linçinden beridir yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla işgal rejiminin bir aparatına dönüştü.

-“Rum malı yağmalamak KKTC hukukunda yasaldır” diye beyanatlar verip, gaspçı inşaat şirketleri ve yerleşimcilerle birlikte yürüyüş düzenleyen, kampanyalar yapan Barolar Birliği kendini sıfırla çarptı.

Son olarak da Barolar Birliği’nin türban dayatmasına karşı işgal rejimine “tüm dinlere eşit mesafede yasal bir düzenleme yapın” diye akıl vermesi Barolar Birliği’nin nasıl bir rejim aparatı olduğunu ortaya serdi…

***

Şimdi diyeceksiniz ki:

-İşgal rejimi Külliye’nin içine Yüksek Mahkeme binası yapıyor, sen da kalktın Barolar Birliği’ni eleştirin!

Kimi eleştirelim? Direnmesi gereken avukatlardı…

5 ay önce olacaklardan benim haberim vardı, avukatların yok muydu?

-Fatiha okunduktan sonra eleştiri yapılmaz, pamuk tıkanır!

Ahmet Gürkan ve Ayhan Hikmet’in cenazesine katılmadı avukatlar, en azından “Kıbrıslı Türk yargısı”nın cenazesini kaçırmasınlar!

“Kıbrıslı Türk yargısı”nı gömdükten sonra belki aklınıza gelir…

Çok şükür Kıbrıs Cumhuriyeti var, uğruna Ahmet Muzaffer Gürkan’ın, Ayhan Hikmet’in ve Derviş Ali Kavazoğlu’nun öldüğü!

About the author