Ayşe’nin kumar masası Eleni’nin toprağının üstündedir!

Aziz Şah – Türkiye’den ve Türkiyeli yerleşimcilerden Kıbrıslıların üzerine yağan hakaret ve tehditler toplum mühendisliğinin parçasıdır. Lafı edenlerin “düşüncesi” değildir, devlet politikasıdır.

Sömürgeci Türk ırkçılığı, “Türklüğünü ispat etme”yi ve Müslümanlaştırmayı bir disiplin-denetim-dizginleme mekanizması olarak kullanır.

Ferdi Sabit Soyer’e bir defa “Türklüğünü ispat et” dedi Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu.

Ferdi de ispat etmek için 54.000 yerleşimciyi vatandaş yaptı tek kalemde!

***

Ünal Üstel boş bulundu bir laf etti: Sosyal medyada Kıbrıslılara edilen hakaretleri polise şikayet ettiğini söyledi.

Bunu duyduğumda aklıma Mustafa Akıncı geldi…

Akıncı’ya edilen hakaretlerden ve ölüm tehditlerinden oluşan 1000 dosya polise ve savcılığa “Cumhurbaşkanlığı” tarafından iletildi. Ama işleme konmadı…

-Zıp zıp zıpla yargımız bağımsızdır!

-Zıp zıp zıpla Yüksek Mahkeme Külliye’nin içine zıpla!

Velhasıl Ünal Üstel Türk ordusuna bağlı olan polis teşkilatına Türkiyeli yerleşimcileri şikayet etmiş…

Bunun üzerine Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Oktay Saral dedi ki:

-“KKTC’nin Boşbakanı, hoş konuşmamış boş konuşmuş. İmam efendi, başörtüsü düşmanlığı mı yapmalıymış… Yazık çok yazık, şu Kıbrıs’ı bir türlü Rum’luktan kurtaramadık”…

Erdoğan’ın Oktay Saral’dan önceki Başdanışmanı Yiğit Bulut ne dediydi?

-“Normal şartlarda KKTC topraklarının Türkiye’nin bir vilayeti olması gerekiyor. KKTC Türkiye’nin denizaşırı bir vilayetidir. Bir plakası olur, bir valisi olur”…

Sömürgeci Atatürkçü Prof. İlber Ortaylı ise,

-“Kıbrıslıların ne istediği önemli değildir” demişti.

Türkiye’de sosyalist hareketin en önemli kadın lideri olan Behice Boran TİP milletvekili olarak meclis kürsüsünde şöyle demişti:
-“… gönül arzu eder ki, Kıbrıs İmparatorluk zamanında olduğu gibi, Türkiye’nin kontrolü altında, Türkiye’nin elinde olsun”…

İslamcı, Atatürkçü/Kemalist ve sosyalist aynı çizgide hizalanmıştır Türk sömürgeci ideolojisinde.

Bu sözleri kişisel görüş mü zannedersiniz?

1950’lerde Özel Harp Dairesi’nin hazırladığı Kıbrıs’ı İstirdat Projesi’nin ta kendisidir.

Türkçü faşistlerden Türk-İslam ülkücülerine kadar, Atatürkçülerden İslamcılara kadar, Kıbrıs’a dair ve Kıbrıslılara karşı söyledikleri her sözün resmi ideolojide ve tarihsel hafızada bir karşılığı vardır.

1908 Hürriyet Devrimi’nin yenilgiye uğramasından bugüne, Türkiye’de egemenlerin “düşman yaratma” konusunda bir mantığı vardır. Ermenilerle ve Rumlarla başlar düşman yaratma mülklerine çökmek için. Anti-komünizmle (işçi, sendika ve aydın düşmanlığı) devam eder düşman yaratma gasp edilen Rum ve Ermeni mallarının üzerinde milli burjuvazi yaratmak için. Kürt düşmanlığı ile devam eder Kürdistan’ı sömürgeleştirmek için. Alevi düşmanlığı ise 1978 Maraş’tan 1993 Sivas Madımak’a kadar işçi sınıfı mücadelesinin devrimcileştiği anlarda katliam olarak çıkar karşımıza.

Madımak katliamından sonra büyük bir miting olur. Yaşar Kemal de konuşma yapar…

Yaşar Kemal konuşurken meydandaki kitle “Katil devlet! Katil devlet!” diye slogan atar. İslamcılara, yobazlara, tarikatlara karşı değil, doğrudan devlete karşı!

Katliam sırasında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di, hükümet ortakları ise Tansu Çiller ve Erdal İnönü idi. Kitle Madımak katliamının sorumlusu olarak Türk Devleti’ni görür!

İşte bu yüzden, “Türk Devleti’nin bir elinde Nutuk, diğer elinde Kuran vardır” diye yazarım. Atatürkçülük ile İslamcılık devletin ikiz yavrularıdır.

Velhasıl Türk egemenleri zevkine düşman yaratmaz. Mezhepçiliğin ve Türkçülüğün sınıfsal karşılığı vardır. 100 yıldır Türk egemenlerinin sınıfsal ve sömürgeci ihtiyaçlarını karşılar “düşman” profilleri.

1950’lerden itibaren TC’nin Kıbrıs politikası anti-Sovyet ve anti-komünist temele dayanır, “Kızıl Papaz” retoriğiyle. Bugün ise toprak gaspı temelinde en başa, Ermeni soykırımı ve Rumların kovulduğu günlere geri döndük: Ganimet ve kara para!

Bugün Türk yerleşimci sömürgeciliğinden Kıbrıs’a ve Kıbrıslılara yönelen kin ve nefret söylemleri kara para ve toprak gaspının tam ortasına düşüyor.

Ganimet ve kara para ekonomi politiktir. Onun siyasal karşılığı Türkleştirme ve Müslümanlaştırmadır.

Ay Demet/Kermiya bölgesinin adını Türkleştirip Metehan yaptılar. Elinde kılıçla şaha kalkmış atın üstünde Atatürk heykeli diktiler. Kermiya’daki Ermeni topraklarının üzerine de Külliye’yi (meclis-saray-cami-yüksek mahkemeyi) inşa ediyorlar. İşgalin mührünü vuruyorlar toprağa!

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde Volkan Konak öldü şarkı söylerken.

-Nerede öldü?

-Türk ordusunun zorla yerinden ettiği Rumların topraklarının üzerine inşa edilen bir kumarhanede!

Bir dostum anlatmıştı: Kumarhanelerin en çok sevilen şarkısı “İzmir Marşı”ymış. Yarattıkları bu bataklığa kumar oynamaya gelen Türkiyeliler “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” şarkısını hep bir ağızdan söylemeden kalkmıyorlarmış masalardan…

-“Ayşe go home” yerine “Ayşe kumar masasından kalk” diyeceğiz artık!

Ne diyor Erdoğan’ın başdanışmanı?

-“Şu Kıbrıs’ı bir türlü Rumluktan kurtaramadık”…

“Rumluk” dedikleri kolonileştirdikleri topraktır, Kıbrıslıların vatan toprağı.

-Toprağa kara parayı gömünce Türkleşiyor!

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde mesele türban değil, yerleşimci kolonizasyonunu derinleştirmektir.

Ayşe’nin kumar masası Eleni’nin toprağının üstündedir. Zeytin toprağa kök salar ama kumar masası salamaz. Bütün kin ve nefretleri budur!

About the author