23 Nisan 1962’den 11 Nisan 1965’e: Gürkan, Hikmet ve Kavazoğlu gitmeyip kalanlardır!

Aziz Şah – T. S. Eliot, “Nisan en zalim aydır” der….

Nisan’da Kıbrıs’ın en inatçı ve inançlı üç Cumhuriyetçi’si öldürüldü!

20 Temmuz 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından tam bir ay önce, Türkiye’nin önde gelen yayın organlarından “KİM” dergisi Denktaş ve Doktor Küçük liderliğini hedefe koyar.

Denktaş ve Doktor’u o günlerin “istibdad” yani baskı rejiminin adıyla çağırırlar:

-“Küçük Menderes”ler!

***

Denktaş 1990’larda “Gelen Türk giden Türk, beğenmeyen çeksin gitsin” dedi ya…

O lafı ilk kez farklı sözcüklerle 1960’ta Cumhuriyet’in ilanından önce söyledi!

-“Varsın gitsinler beyim, burada işsiz kalıp da başımıza bela kesilmeleri daha mı iyi?”

Bunun üzerine İlhami Soysal, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Cavit Orhan Tütengil, Mümtaz Soysal, Çetin Altan, Doğan Avcıoğlu, Hüseyin Korkmazgil ve Bülent Ecevit gibi dönemin önde gelen aydınlarının yazdığı “KİM” dergisi Denktaş ve Küçük’e karşı bir yazı döşer:

Yazı şöyle başlar:

-“Türk cemaati liderleri yarattıkları baskı idaresiyle, kendi vatandaşlarını Ada’dan kaçırıyorlar ve arkalarında da bir beladan kurtulduk diye seviniyorlar. Hani bu gidişle cemaat küçüle küçüle sadece Denktaş’ın ve Doktor Küçük’ün taraftarlarından ibaret kalacak. Doktor Küçük ve Denktaş muhaliflerini ve korkuttuklarını adadan kaçırmayı marifet sanıyorlar”…

***

İşte, Ahmet Muzaffer Gürkan, Ayhan Hikmet ve Derviş Ali Kavazoğlu “Küçük Menderes”lerin istibdad rejimine karşı gelip vatanlarını terk etmedikleri için öldürüldüler. Terk etselerdi gurbette yaşlanıp gideceklerdi…

Ayhan Hikmet 21 Kasım 1960 tarihli “Tehlike zilleri çalıyor” başlıklı yazısında “göç iki sebepten ileri gelir” der:

-“Baskı ve tehdide son verin”!

1956 yılında “Cami Komisyonları” seçimi yapılır. Ayhan Hikmet kendi mahallesindeki Komisyon’a aday olur.

Şöyle anlatır Ayhan Hikmet:

-“Dr. Küçük adaylığımı koyunca bana karşı cephe almış, Halkın Sesi gazetesinde sövmüştü. Küçük’ün Kıbrıs Türkleri için iyi bir lider olmadığını o seçim günlerinde iyice anlamıştım. Kıbrıs’ta parlak bir geleceğim olmayacağına karar vermiştim”…

İngiltere’den avukat olup dönen Ahmet Muzaffer Gürkan çıkar gelir:

-“Gel seninle bir gazete çıkarıp lider bozuntularına dünyanın kaç bucak olduğunu gösterelim” der.

Gürkan İngiltere’den Kıbrıs’a döndüğünde Dr. Küçük Özker Yaşın’a şöyle der:

-“Bu puşt pezevenk Kıbrıs’tan gittiğinden beri kafamız dinlenmişti. Şimdi geriye döndü. Kimbilir tekrar hakkımda neler yazacak ve asabımı nasıl bozacak”…

Sonrasında da Dr. Küçük Ahmet Muzaffer Gürkan’ı dövdürür. Aslından ölümden önceki son ihtardı bu dayak…

Nasıl bir inat ve inanç varsaydı Gürkan’da, gitmedi!

1960 yılının Ocak ayında Dr. Küçük, yazdıklarından ve konuştuklarından dolayı Diş Doktoru Mahir Adataş ile avukat Gürkan’ı dövdürür. Adataş Kıbrıs’ı terk eder, Gürkan kalır…

Milli şairimiz Özker Yaşın sağda solda Denktaş’ın sürekli anlattığı bu dayak olayını Dr. Küçük’e sorar…

Doktor’un cevabı şudur:

-“Evet doğru! O iki puşt pezevengi ben dövdürdüm”…

Liderliğin hedefi olan bu iki genç avukat tehditlere boyun eğip Kıbrıs’ı terk etmezler, üstüne “Cumhuriyet” gazetesini çıkarırlar!

Üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yedi düvele karşı savunmak için Kıbrıs Türk Halk Partisi örgütlenmesine paralel “Cumhuriyet” gazetesini çıkarak Cumhuriyetçi bir hareket başlatanlar Denktaş’ın “Varsın gitsinler beyim, burada başımıza bela kesilmeleri daha mı iyi?” sözüne inat Kıbrıs’ı terk etmeyi reddeden aydınlardır.

-Baş belalarının başı ezilir sıraylar!

Rauf Denktaş, Gürkan ve Hikmet’in alçakça öldürülmesinden sonra “Mezara mektubunuz var” başlıklı yazısında şöyle der:

-“Ailenize başsağlığı diledik, şimdi de cemaata ‘büyük bir tehlike atlatmışsın, geçmiş olsun, asil ruhlu, milli şuuru tam, temiz cemaatım’ diyoruz. Hepimize de geçmiş olsun”…

Gürkan ve Hikmet’ten sonra sıra, “Cumhuriyet” gazetesi ve Kıbrıs Türk Halk Partisi’nin “makinesi” Derviş Ali Kavazoğlu’na gelir…

Kavazoğlu Gürkan ve Hikmet’in ölümünden sonra kendi kendini,

-“Arkadaşlarımı ölüme sevk eden bir makine oldum” diye yer bitirir. Çünkü gazete sürecinin ortasındadır: “Doriforo” tavernasında buluşurlar düzenli…

1964 Ağustos’unda Derviş Ali Kavazoğlu’na yurtdışına çıkması teklif edilir. Kavazoğlu’nun cevabı,

-“Gurbetçi olmayacağım, ben mücadeleciyim. Kıbrıs’ta kalacağım ve Kıbrıs için mücadele edeceğim” olur.

***

Ne demişti Denktaş:

-“Varsın gitsinler beyim, burada başımıza bela kesilmeleri daha mı iyi?”

6 Eylül 1960’ta Ayhan Hikmet, Denktaş’ın göç ettirme politikasına cevap verir:

-“Biz ‘varsın gitsinler beyim’ mentalitesini ve siyasetini asla tasvib etmiyoruz”…

Gürkan, Hikmet ve Kavazoğlu, Denktaş-Doktor liderliğinin göç ettirme politikasına da direndiler.

-Varoluş mücadelesi mi? Cumhuriyetçiler verdi o mücadeleyi ölerek!

Nisan değildir zalim olan, Doktor-Denktaş liderliğidir. Özel Harp Dairesi’nin sopası ile muhalefetsiz bir toplum, dikensiz gül bahçesi hayal ettiler.

İşte tam da o bok çukurunun içindeyiz bugün…

About the author