Ya “İşgalci Türkiye Kıbrıs’tan defol” yazsaydı pankartta?

Aziz Şah – “Küçük bir kıvılcım bir çayır yangını başlatabilir” der Lenin.

1900’de çıkarmaya başladığı gazeteye “Iskra” yani “Kıvılcım” ismini bu yüzden vermişti.

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde 2000’den bugüne “kıvılcım” olan her eylem ve sloganın arkasında 1-2 kişi vardır.

Her kıvılcımı söndürmek içinse örgütler seferber edilmiştir. Platformlar kurulmuştur. 100’lerce örgütlük mitingler yapılmıştır…

Tarih tersine çalışır Kıbrıs’ta: Faşizmin doğası örgütleri atomize etmek ve insanı yalnızlaştırmak üzerine kuruludur.

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde ise tek başına bir insanın çaktığı kıvılcımı söndürmek için örgütler seferber edilir.

Hatta “kıvılcım”ı söndürmek için “barış ateşi” bile yakarlar!

İşgal rejimi örgütleri itfaiye teşkilatı gibi kullanır. Bildiğiniz gibi Kıbrıs’ın işgal bölgesinde itfaiye de Ankara’ya bağlıdır…

Film şeridi gibi geçiyor kafamdan çeyrek asırda atılan sloganlar ve açılan pankartlar:

-“General Urfa’ya”dan “Go home”a!

-“Ne paranı ne paketini ne askerini ne memurun”dan “İrade bizde”ye!

Rejimin asaplarını bozan her söz tek kişiliktir. “Örgüt kararı” yoktur arkasında. Örgüt toplantısında alınmış kararla edilmez bu sözler…

-Örgütlere rağmen eylenir!

Sonra da tek bir sözcüğün çaktığı kıvılcımı söndürmek için işgal rejimi bütün örgütleri seferber eder!

***

Her şey “General Urfa’ya” sloganı ile başladı…

18 Temmuz 2000 mitinginde “General Urfa’ya” sloganının atılmasıyla ilk kez Türk askerine “Defol!” dendi…

-“General Urfa’ya” sloganını tek bir kişi atmıştı. Arkasından halk tekrar etti…

7 Temmuz 2000’de Denktaş ile GKK Komutanı Ali Nihat Özeyranlı’nın casusluk komplosu sonucu Şener Levent, Ali Osman, Harun Denizkan ve Mehmet İnancı ile bir astsubay ve eşi gözaltına alındı.

Denktaş “delilleri gördüm” dedi…

-“Belgeleri gördüm, Şener Levent ve arkadaşları casustur” demesi için Sivil İşler’de çalışan bir memuru ikna etmeye çalıştılar. Kıbrıslı memur yalancı tanıklığı kabul etmeyince, elini masaya vuran Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı’ydı…

Gene 2000 yılında Mustafa Akıncı “polis sivile bağlansın” gibi masum bir laf ettiği için Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı Kıbrıslıların karşısına dikilip şöyle demişti:

-“Her ihanetin bedeli vardır ve bu bedel ödenecektir… Oklar hedefe ulaştıkça ve hedefin kalbine girdikçe, canı yananların bağırtısını duyuyorum ve bir kez daha ne kadar haklı olduğumu görüyorum”…

Velhasıl 18 Temmuz’da Casusluk Komplosu’nda gözaltına alınanlar serbest kalınca çizmeyi aşan General’e karşı atılmıştı “General Urfa’ya” sloganı.

Sonra o sloganın yaktığı ateşi söndürmek için “Bu Memleket Bizim Platformu” kuruldu. Sansürden geçen sloganlarla kontrollü eylem devri başladı…

Sonra 2-3 kişi kendi üyesi ve yöneticisi oldukları sendikalardan habersiz,

-“Ne paranı ne paketini ne askerini ne memurunu” pankartını açtı kendi kafasına göre!

Her kıvılcım yakan tek başınaydı. Rejim karşısına itfaiye teşkilatı gönderdi…

Tayyip Erdoğan hesap sordu Mehmet Ali Talat’a “Ne paranı ne pulunu” demişsiniz diye. İtfaiyeci Talat cevap verdi:

-“Onlar provokatörlerdir”…

***

Haftalardır Kıbrıs’ın işgal bölgesinde eylem yapılıyor. Mitingler, yürüyüşler, ateşler…

Neden?

Erdoğan Timbu Havalimanı’nda Teknofest’te Türkiyeli yerleşimcilere hitaben “Kızlarımızın başörtüsü ile uğraşan bizi karşısında bulur” dedi.

TC işgal valiliğinin önünde yapılan ilk eylemlerden birinde Selma Eylem “Elçi go home” diye haykırınca bir kıvılcım parladı. Mesele başörtüsü değil, çünkü işgaldir!

Tam da 2000’de olduğu gibi, “General Urfa’ya” dendiğinde isyanı bastırmak için onlarca örgütü bir araya getirerek sansürden geçirilmiş sloganlarla kontrollü eylemlerle kıvılcım söndürüldü.

2025’te de “Elçi go home” diye işgal rejimine yönelen öfkeyi bastırmak için aynı taktiği uyguladılar.

-“Go home” lafını bir daha duymadık, aksine “Ayşe başımızın tacı” dedi sendikacılar!

Gençler öğrensin diye yazıyorum: Kıbrıs’ın işgal bölgesinde örgütler bir ateş yakarsa gerçek “kıvılcım”ı söndürmek içindir bu.

***

3 Mayıs’ta işgal rejiminin başkanı Erdoğan Külliye’yi açmaya geldi.

Kural bozulmadı: Gene 3-5 kişi “kendi kafasına göre” böyük örgütlerden ve evrimci liderlerden icazet almadan geceyarısı yazdıkları “İRADE BİZDE” pankartı ile Erdoğan’ı karşılamaya gittiler.

Polis eylemcilere saldırdı, darp etti, tutukladı, dava okudu.

Yalnızca işgal rejimi öfkelenmedi “İRADE BİZDE” diyenlere. Rejiminin “devrimci sansür kurulu” da çok öfkelenmiş “İRADE BİZDE” eylemine…

Ya bir de “İşgalci Türkiye Kıbrıs’tan defol” yazsaydı pankartta?

İşgal rejiminin “devrimci sansür kurulu” kontrolü dışındaki her şeye öfkelenir “General Urfa’ya”dan beri. Çünkü küçük bir kıvılcım çayır yangını başlatabilir.

About the author