Denktaş’ın mezarı Anıtkabir’e taşınırken devrim türküleri söyleyin!

Aziz Şah – Türkiye’nin yandaş ve muhalif medyasını izliyorum…

Muhalifi de yandaşı da, Kemalisti de İslamcısı da Kıbrıslı’ya birdir.

İslamcıların amiral gemisi Yeni Şafak’ta İsmail Kılıçaslan “İsrail’in birleşik Kıbrıs planı yürürlükte” diye yazıyor.

Kemalistlerin amiral gemisi Sözcü’de ise Yılmaz Özdil “Kıbrıs’ı satıyorlar, bari Denktaş’ın mezarını Anıtkabir’e taşıyalım” diyor…

Yandaş medyada Kıbrıslılara kusulan nefret kendini tekrar ettikçe güldürüyor artık:

-Yeni küfürler icat etmenin zamanıdır!

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Mehmet Ali Güler’in Tele1’de Kıbrıs özel programını izlerken ise dehşete düşüyorum.

İslamcılar Kıbrıslılara nefret kusarken Kemalistleri “çözüm” korkusu sarmış…

Ne korku bu korku:

-İki devlet tezinden geri dönülemez!

Sakin ol Paşam!

Erdoğan da onu söylüyor, hem de Kıbrıs’ın işgal bölgesinde gasp edilmiş Ermeni arazisinin üstüne diktiği Külliye’nin içinde…

KKTC’nin adının “Kıbrıs Türk Devleti”ne dönüştürülmesi konusunda ise Paşa kimseye rol kaptırmıyor.

2017’de Kıbrıs’ın işgal bölgesinde bir otelde düzenlenen konferansta İlker Başbuğ Paşa,

-Bağımsız Kıbrıs Türk Devleti’nin bir daha tu baştan, yeniden ve itinayla ilan edilmesi gerektiğini “ben söyledim” diyor!

-Bağımsızlığı ilan edilen KKTC bağımsız olamamış…

Bir daha ilan edince bağımsız olacakmış…

-Ya olmazsa?

Bir daha bağımsız devlet ilan ederler!

Göle maya çalan Nasrettin Paşa misali…

-Ya tutarsa!

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde bir OTEL’de düzenlenen konferansta 2017’de ilk defa İlker Paşa “tu baştan bağımsız Kıbrıs Türk Devleti ilan edilsin” demiş ya…

Ne merak ederim, bilirsiniz?

-İlker Paşa’nın bağımsız devlet ilan ettiği OTEL’in kumarhanesi var mıydı?

Tayyip Erdoğan “Kıbrıslıları sıkılamazsan hadlerini bilmiyorlar” derken…

Özgür Özel ise meydan meydan gezerek “Kıbrıs’ı satıyoooolllaaaarrrrr” diye bağırıyor.

Erdoğan için sıkılacak limonuz, Özel için satılacak limon…

Ha takunyalı ha postallı!

***

Yandaş medyanın koçbaşı A Haberi izliyorum…

Ekranda AVRUPA gazetesi ile VATAN ve HALKIN SESİ’ni yan yana koymuşlar.

-Saydırıyorlar sülalemize!

Saydırmalarına bozulmadım. Sonuçta ne idüğü belirsiz Linobambagiyik…

Avrupa ile Vatan ve Halkın Sesi’ni yan yana koymalarına bozuldum.

-Olênnn!

***

A Haber’in ekranına bakıyorum…

Avrupa, Vatan ve Halkın Sesi gazeteleri yan yana.

CTP’nin “birlik mücadele dayanışma” sloganı kadar saçma…

-“Azgın azınlık” diyorlar!

Kafamın içinde Bandista’nın “Her Şeyin Şarkısı” çalıyor:

-“Herşey herkesleşiyordu
Herkes herşeyleşiyordu
-Tarih durmadan yazılıyordu
Ve dediler ki: Ulus Baker
-Gördüğüne inanma gördüğüne inanma gördüğüne inanma, sennn!”

***

Avrupa’da yazı işgal ile başlar işgal ile biter…

Halkın Sesi’nde anam diye başlar anam diye biter…

Vatan’da şükran diye başlar şükran diye biter…

Ama A Haber’in ekranında Avrupa ile Halkın Sesi ve Vatan yan yana…

Sıra herkese gelecek, demiştik.

22 Ocak 2018’de taşlar yağarken gazete binasına, kırılan cam seslerini hiç unutmadım.

-Sıra hepinize gelecek, dedik.

Vatan ve Halkın Sesi gazetelerini Avrupa’nın yanına koydular. Sülalemize küfrediyorlar…

Ama Doktor etti zamanında edeceği küfrü:

-“Siyasi görüşümüz yoktur, Türkiye ne derse ve isterse onu yaparız… Şayet Türkiye koca bir kazık gönderir ve bunu götünüze sokun derse… Sokarız!” dedi Dr. Fazıl Küçük.

-Yazın bu sözünü de pankartlarınıza!

Şimdi de Doktor’un gazetesi Türkiye düşmanı ilan edildi!

-Herşey herkesleşiyordu.
Herkes herşeyleşiyordu.

Ve dediler ki Ulus Baker:

-Gördüğüne inanma!

***

İronik yazmayı bırakalı çok oldu. İroniyi Kıbrıs kurtulduktan sonra yapacağım. Absürt devrimden sonraya kalsın.

Elena Omorfo’da ekşilerini toplarken yapacağım ironiyi…

Despo portokal çiçeği kokusu ile yeniden barıştığında…

Alekos motorunu Girne’de sürdüğünde…

Halil’in sakalları yeniden karardığında…

Annem bağına döndüğünde…

Cümleye “işgal bölgesi” diye başlamayı bıraktığımda…

Üstüne havan mermisi düşen gramofon yeniden şarkı çağırdığında…

O güne kadar kahrolsun absürt!

Bu kadar saçmalığın ortasında saçmalamanın manası yok.

-Otur oturduğun yerde Beckett!

***

Yevgeni Yevtuşenko’nun neden,

-“Daha sık söyleyin devrim türkülerini.
Onları az söylüyorsunuz –
ve benim yaptığım da bu.
Fazlaca mı doyumlusunuz?
Size hiçbir şey heyecan vermiyor mu?
Söyleyin o türküleri.
Yardım edeceklerdir size”

dediğini şimdi daha iyi anlıyorum.

Delirmemek için…

About the author