
Aziz Şah – Ankara’nın “türban tüzüğü” dayatması ile Erdoğan’ın Kıbrıs’ın işgal bölgesine gerçekleştirdiği son ziyaret birçok anlamda “hayırlı” oldu:
-50 senedir Kıbrıslıları “mücadele ediyoruz” diye zincire vuran sendika liderliklerinin maskesi düştü.
-50 senedir “garantörüm” diyerek Kıbrıs’ta hak iddia eden Türkiye’de “Kıbrıslı Türklere karşı harekât” çığırtkanlığı yapılması,
-“Kıbrıs’ı Rumluktan kurtaramadık, bir harekât daha yapalım ama bu defa Kıbrıslı Türklere karşı” naraları garantörlüğün sonudur.
Soykırım narası atan masaya “garantörüm” diye oturamaz…
-Bunu hangi irade söyleyecek; bütün meselemiz budur!
***
3 Mayıs’ta Kıbrıs’ın işgal bölgesine gelen Tayyip Erdoğan iki konuyu aynı cümlede söyledi:
-“KKTC’nin gelişen ekonomisini, güçlenen altyapısını, artan huzurunu, uluslararası camiada yükselen görünürlüğünü kıskananlar KKTC’de faaliyet gösteren yatırımcılara gözdağı vermekten Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin arasında nifak duvarları örmeye kadar tüm tuşlara birden basıyorlar. Hayat tarzı, kılık kıyafet üzerinden insanlarımızı kutuplaştırmaya çalıştılar”…
-Başı toprak gaspı sonu türban olan bir cümle…
***
Erdoğan Kıbrıs’ın işgal bölgesinde Rum mallarını yağmalayan inşaat şirketlerine ve emlakçılara açılan davalardan bahsediyor “yatırımcılara gözdağı” diyerek.
Cümlenin devamında ise konuyu yerleşimcilerin türban meselesine getiriyor…
-“Kıbrıs’ın işgal bölgesinde mesele türban değildir, yerleşimci kolonizasyonudur” diye yazıp durdum. Erdoğan da doğruluyor…
Önce toprak yağması gelir sonra türban…
Çünkü toprağı kolonileştireceksin ki içinde bir cemaat yaratabilesin…
İşgal edilen toprağın kolonizasyonu tam olarak budur.
Koloni (Türkçede sömürge) işgal edilen toprağa kurulan yerleşim birimi demektir.
Koloniciye de “yatırımcı” diyorlar neo-liberal düzende!
Erdoğan’ın “yatırım” dediği Kıbrıs’ın topraklarının yağmalanmasıdır, “kılık kıyafet” dediği ise “yatırımlar” için cemaat yaratma sürecidir.
İçi boş bina toprağı kolonileştiremez, cemaat kolonileştirir.
***
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan Kıbrıs’a geldi, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Hristodulidis ise işgal edilmiş Filistin’e gitti.
Erdoğan Lefkoşa’da Kıbrıslılar tarafından protesto edildi…
Hristodulidis ise Tel Aviv’de Simon Aykut destekçisi Siyonistler tarafından protesto edildi…
Tarihin ironisi: Erdoğan ile Hristodulidis’in gündemi aynıydı: Türk Yahudisi Simon Aykut.
Erdoğan’ın “yatırımcılara gözdağı vermek” dediği Kıbrıs Cumhuriyeti’nde açılan 3-5 dava. Velhasıl Erdoğan’ın dert ettiği bu davalar soykırım rejimi İsrail’in de derdidir…
Çünkü bu davaların gidişatını belirleyecek olan yerleşimcibaşı toprak hırsızı Simon Aykut’un akıbetidir.
Bir Türk Yahudisi olan Simon Aykut önce Türk sonra İsrail vatandaşıdır ve ikiz kardeşler İsrail ile Türkiye’nin ortak gailesidir.
Aykut’un Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından hakkında tutuklama emri çıkarılan oğlu Jack Afik Jaacov “vergi kaçırmak ve kara para aklamak için shell companies” kurmaktan aranıyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından aranırken de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ve Başkan Hristodulidis’e karşı propaganda savaşı başlatmış.
-Peki, Hristodulidis ne yaptı?
-Bu propagandanın merkezine, işgal edilmiş Filistin’e gitti!
Kıbrıs’ın işgal bölgesinde satılık gazetecilere yazı yazdırarak Simon Aykut’a faydalarının olmadığını anlayınca işgal edilmiş Filistin’de Siyonist propaganda makinesi devreye girdi. Bilboardlara verilen ilanlardan televizyonlara kadar Kıbrıs Cumhuriyeti’ne savaş ilan etti Siyonizm…
Kıbrıs’ın Türk işgali altındaki topraklarını yağmalayan Siyonistler Kıbrıs’a karşı propagandayı İsrail’de yapıyor.
Türk işgali ile Siyonizm et ve tırnak gibi kaynaşmış!
***
Erdoğan’ın “KKTC’de faaliyet gösteren yatırımcılara gözdağı vermek” dediği Simon Aykut gibileri tutuklamaktır.
Erdoğan’ın ne dediğini biliyoruz da…
Herzog ve Netenyahu’nun ne dediğini bilmiyoruz!
Soykırım rejimi İsrail’i ziyaret ederek hem insanlık onuruna ihanet ettin Başkan Hristodulidis hem de Kıbrıs’ın kurtuluş mücadelesine ihanet ettin.
İsrail ile Türkiye’nin derdi aynıdır: Simon Aykut’ları kurtarmak!
Peki, senin derdin nedir Bay Başkan?
***
Erdoğan “KKTC’nin gelişen ekonomisi ve uluslararası camiada yükselen görünürlüğü” derken de haklıdır.
Kıbrıs’ın işgal bölgesinde kara para ekonomisi gerçekten gelişti…
Uluslararası camiada da kara para ve organize suç endüstrisinin görünürlüğü çok arttı.
“Yatırım” dedikleri ise kara parayı aklamak için Kıbrıs’ın topraklarının yağmalanmasıdır. O da patladı gitti…
AB Dolandırıcılıkla Mücadele Ofisi’nin (OLAF) önünde Kıbrıs’ın işgal bölgesindeki kara para ve toprak gaspı dosyası açık.
Önce Halil Falyalı’yı sonra finansçısı Cemil Önal’ı öldürenler açtıkları kabarık dosyanın farkında mı?