
Aziz Şah – Erdoğan öncesi Türkiye’nin önemli dipomatlarından Volkan Vural’ın hatıraları yayınlandı, vesile ile T24’te Cansu Çamlıbel röportaj yaptı kendisiyle. AB, NATO, BM, İran, Rusya, Almanya, İspanya gibi merkezlerde görev yapmış önemli bir Türk diplomatı.
Vural, Kıbrıs ve Kürt sorunlarını dolaylı olarak birbirine bağlıyor: Kıbrıs ve Kürt sorunlarını çözebilirdik ama çözmedik, diyor.
Volkan Vural’ın Annan Planı’nı dönemi üzerine söylediklerini okurken İnal Batu’nun Gali Fikirler Dizisi dönemi üzerine söylediklerini hatırladım. İki diplomatın tespitleri örtüşüyor…
Çözümsüzlük konusunda ikisi de Denktaş’ın arkasına saklanıyor.
İki diplomat da sormuyor: Çözebilirdik ama çözmedik. Peki, neden çözümsüzlüğü tercih ettik?
Kronolojik gidelim Gali’den Annan’a…
Şöyle der İnal Batu:
-“New York’ta çok büyük fırsatlar kaçmıştır. 1990’lı yılların başında BM’nin bir planı vardı: Maraş ortak yönetime açılacaktı, BM kontrolünde eski otel sahipleri geri döneceklerdi. Lefkoşa havaalanı iki toplum için açılacaktı, turistlerden isteyen kuzeye isteyen güneye geçecekti… Kısacası ambargo kırılacaktı… Mağusa limanına uğrama yasağı kalkacaktı. Ben planı hararetle desteklemiştim… Diplomatik üstünlük sağlayacaktık, belki KKTC’nin tanınması sonucunu yaratacaktı… Reddedilmiştir. Sorumluluğu en fazla Denktaş’ta, biraz da Türkiye’deki DYP-SHP koalisyon hükümetindedir”…
Devamında şöyle der:
-“(Gali’nin bu ara paketi) Bu mini paket tamamen ambargoyu kaldırıyordu, o zaman turistler istedikleri gibi kuzeye geleceklerdi… Türk tarafı büyük üstünlük kazanacaktı ve bu, tanınmaya kadar gidebilirdi. Şunu söylemek istiyorum: Zayıf koalisyon hükümetleri, devlet adamı noksanlığı, aynı AB’ye girme fırsatını kaçıran kafalar Kıbrıs’ta çözüm imkanlarını da kaçırmışlardır”…
-Peki, “tanınmaya kadar” giden Gali paketciğine, yani tanınmaya neden karşı çıktı Türkiye?
Devam ediyor İnal Batu:
-“Türkiye zaten 1980’de Yunanistan’la beraber AB’ye giriyordu, o zaman mesele kendiliğinden hallolacaktı. Yunanistan’la Türkiye kol kola AB’ye girmişler, Kıbrıs’ta bir uzlaşma olmaması mümkün mü? Hepimiz Avrupa’nın bir parçası olmuşuz. KKTC’de Yeşil Hat, ambargo, asker olabilir mi? Kıbrıs sorunu bitmişti.
Aynı kafalar, aynı devlet adamlığından uzak kafalar yıllar boyu Kıbrıs’ta çözüm fırsatlarını da kaçırmışlardır”…
Burada İnal Batu’nun öfkelendiği şudur: Şubat 1980’de Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen “AB’ye tam üyelik” hedefini açıklayınca 5 Eylül 1980’de gensoru önergesi sonucunda oylamayla düşürülür. Bir hafta sonra da 12 Eylül Darbesi olur.
1978-80 Türkiye’sindeki iç savaş bu kadar basitleştirilemez: İnal Batu “teyzemin bıyığı olsa dayım olurdu” varsayımı ile “1980’de Türkiye AB’ye giriyordu, Kıbrıs sorunu çözülüyordu” diyor…
Batu, Gali Fikirler Dizisi dönemini böyle anlatıyor.
Devam edelim biz Annan Planı dönemini anlatan Volkan Vural’ın tanıklığı ile:
-“Rauf Denktaş’ın Annan Planı sürecinde davet edildiği zirvelere gitmeyişinde askerlerin baskısının ve Mümtaz Soysal’ın önemli rolü oldu” diyerek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğinin sorumluluğunu Denktaş’a yükler:
-“Denktaş hepimizin çok saygı duyduğu bir isimdi kuşkusuz. Ama davet edildiği zirvelere gitmeyişi süreci olumsuz etkiledi. Kopenhag Zirvesi’ne gelseydi, Kıbrıs Türkleri ve Rumları federasyon altında Avrupa Birliği üyesi olacaklardı. Annan Planı çerçevesinde bu olacaktı. Orada artık garanti ediliyordu. Eğer Denktaş zirveye gitseydi AB tarafı Rumların üzerine gidebilecekti, Yunanistan’ın itirazları boşa düşecekti. Kopenhag’ı kaçırdık. Sonra Lahey’de bir toplantı için Rauf Bey ikinci bir davet aldı. Oraya da katılmadı. Tabii kendi yaklaşımı olabilir ama Türkiye’den de askerlerin ve bazı çevrelerin çok önemli baskısı oldu. Mümtaz Soysal danışmanıydı. Mümtaz Soysal’ın da Avrupa Birliği’ne hiç sıcak bakmadığını, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne girmesini istemediğini biliyoruz”…
Denktaş’ı suçlayan iki Türk diplomatı “monşer” ile karşı karşıyayız. İkisi de “Kıbrıs sorununu çözebilirdik ama çözmedik” diyor.
Bu iki Türk diplomatı çözümsüzlükten dolayı Rauf Denktaş-Mümtaz Soysal nezdinde askeri bürokrasiyi suçluyor.
Esas mesele ise şudur: Masada “Kıbrıs sorunu” yoktu ki çözülsün!
Masada Türkiye’nin AB üyeliği vardı. Türkiye AB’ye üye olamadığı ve olamayacağı için “Kıbrıs sorunu ilelebet payidar kalacaktır” denildi.
Bugün aynı ihaneti Kıbrıs Cumhuriyeti Liderliği yapıyor.
Türk Hariciyesi’nin politikasını uyguluyor Hristodulidis liderliği: Kıbrıs’ın kendi kaderini tayin hakkını zincirle (hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan) Türkiye’nin AB üyeliğine bağlıyor!
Volkan Vural’ın dediği gibi:
-“Türkiye’nin Avrupa Birliği defteri şu an fiilen kapanmış durumda. Bu aşamada Avrupa’yı ilgilendiren tek şey kendi çıkarları ve kendi güvenliği. O nedenle de Türkiye’deki siyasi gelişmelere bir biçimde kayıtsız kalabiliyor”…
-AB’nin Türkiye konusundaki kayıtsızlığına Kıbrıs sorunu dahildir!