
Aziz Şah – 1974 istilasından sonra Türkiye’nin işlediği iki tür savaş suçu vardır: Yerleşimci nüfus transferi ve toprağın kolonizasyonu.
50 senedir Birleşmiş Milletler gözetimindeki görüşmelerde bu iki suçun meşrulaştırılması görüşülür.
Savaş suçlarının meşrulaştırılmasının ilk adımı ise “Kıbrıslı Türk toplum liderliği” makamının yasadışı yerleşimcilerin oylarıyla seçilmesidir.
1974’ten beridir Kıbrıs’ın işgal bölgesinde yapılan bütün seçimler gayrı-meşrudur!
Kıbrıs Cumhuriyeti liderliği 1974’ten sonra Türkiye’nin savaş suçu olarak Kıbrıs’a taşıdığı yasadışı yerleşimcilerin oylarıyla seçilen “liderleri” meşru kabul etti. Bu Kıbrıs Cumhuriyeti liderliğinin Kıbrıs’a ve Kıbrıslılara ihanetidir. İşgalin oldubittilerini kabullenmesidir.
-1974’te Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşı Kıbrıslı Türkler 110 bin civarındayken, işgal rejiminin “İmar, İskân ve Rehabilitasyon Bakanı” İsmet Kotak’ın verdiği rakama göre sadece 1975-79 arasında ilk etapta 82.500 Türkiyeli yerleşimci taşındı.
-12 Ekim 2010’da işgal bölgesinin “İstatistik ve Araştırma Dairesi”nin Başkanı Güner Mükellef, “120 bin 7 kök Kıbrıslı var” diye açıklama yapmıştı. Bu rakam, Anastasiadis’in verdiği 117 bin 545 Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı Kıbrıslı Türk sayısı ile de örtüşür.
-Günümüzde 120 bin kadar Kıbrıslı Türk varken, her 5 senede bir seçmen sayısı ortalama 15 bin artmaktadır.
İşgal bölgesinde seçilmiş bütün “liderler” yerleşimcilerin oylarıyla seçildi. Bu yüzden işgal altında yapılmış hiçbir seçim meşru değildir.
İşgal altındaki seçimleri meşru kabul etmek Türkiye’nin savaş suçu olarak taşıdığı yerleşimcilerin meşrulaştırılmasına hizmet eder. Bu suç Kıbrıs Cumhuriyeti liderliğinin ve Birleşmiş Milletler’in omuzlarındadır.
2025 Ekim’inde yine seçim var. Yerleşimcilerin oylarıyla Türkiye’nin kuklası “Kıbrıslı Türk lider” seçilecek. Konu kimin seçileceği değildir, seçimi kimin yapacağıdır.
Yasadışı yerleşimcilerin oylarıyla seçilen sözde liderlerin meşru kabul edilmesinin iki önemli sonucu vardır:
-Türkiye, Kıbrıslı Türk toplumunun iradesini tamamen yok etti. Rehin olarak kullandığı Kıbrıslı Türklerin arkasına saklanarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini askıda tutmaktadır.
-Diğer sonuç ise, Türkiye’nin bütün Kıbrıslılara karşı nüfus taşıyarak ve vatan topraklarımızı kolonileştirerek işlediği savaş suçlarının meşrulaştırılmasıdır. Bunun anlamı şudur:
Türkiyeli yerleşimcilerin oylarıyla yapılan seçimlerin meşru kabul edilmesinin sonucunda müzakere masasında yasadışı yerleşimcilerin “federal Kıbrıs yurttaşı” olması oldubitti olarak dayatıldı. Bunun sonucu ise yasadışı yerleşimcilerin gasp ettiği toprakların etnik-apartheid “iki bölgeli federasyon”da “Türk bölgesi” sayılmasıdır.
Türkiye bu “tavizleri” bugün “kazanılmış hakkı” olarak savunuyor!
Yasadışı yerleşimcilerin seçtiklerini meşru kabul edince yasadışı yerleşimcileri kabul etmiş oluyorsunuz: Gali Fikirler Dizisi’nden beridir bütün planlarda Türkiye’nin savaş suçu olarak Kıbrıs’a taşıdığı yerleşimcilerin “yasallaştırılması” vardır.
Annan Planı referandumunda ise yerleşimcilere oy kullandırtarak savaş suçlarının yasallaştırılmasında yeni bir aşamaya geçildi BM’nin eliyle!
Kıbrıs Cumhuriyeti liderliği 50 senedir sürdürdüğü “yanlış” ile savaş suçlarının yasallaştırılmasına çanak tuttu.
Uluslararası hukukta bir kere yasadışı olan her zaman yasadışıdır. Savaş suçu ise savaş suçudur, pazarlığı yapılamaz ve yasallaştırılamaz.
Yasadışılıkları bir kere pazarlık yapmaya başladığımızda tek kaybedecek olan Kıbrıslılardır.
İşte bu yüzden, savaş suçu olarak işgal bölgesine taşınan Türkiyeli yerleşimcilerin oy verdiği seçim ve referandum sonuçları meşru kabul edilemez.
Türkiye Kıbrıs’ta hiçbir “hak” sahibi değildir ve masaya hiçbir şey koymamıştır. Gasp ettiği topraklar ve taşıdığı savaş suçu nüfus üzerinden pazarlık yapmaktadır. Kıbrıslıların haklarından çalarak pazarlık yapmaktadır…
İşgal altındaki seçimleri meşru kabul ettiğiniz zaman pazarlığı kabul edersiniz: İşte bu, bütün Kıbrıslıların kaybetmesi ve sadece Türkiye’nin kazanmasıdır!
2025 Ekim’inde işgal bölgesinde yine seçim var: Kıbrıs Cumhuriyeti liderliği bu defa ne yapacak?
Yasadışı yerleşimcilerin oylarıyla seçilen sözde “milletvekilleri” ve “toplum lideri” Kıbrıslı Türk toplumunu temsil etmez. AB’de, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nde ve BM’de Kıbrıslıların değil Türkiye’nin çıkarlarını savunur.
İşgal bölgesindeki her “toplum liderliği” seçimi “şenlik”li geçerdi, birçok aday çıkar ve adaylıklar üzerine sansasyon yapılırdı. İlk defa iki adaylı bir seçim var ufukta.
Çünkü herkes öğrendi artık…
-“Bu demografik yapıda seçim olmaz” sözünü hiç olmadığı kadar çok ve farklı kesimden duyuyorum.
-“Türkiye’nin istediği kazanacak. Kimse bu demografide Türkiye’ye karşı seçim kazanamaz”…
Kıbrıslı eşektir ama mayın eşeği değildir, canını sever. O yüzden işgalin 51’inci yılındaki seçim “şenlik”siz geçiyor.
Bu konuda Kıbrıs Cumhuriyeti liderliğinin önünde iki seçenek var:
-Ya “yasadışı yerleşimcilerin seçtiği lider meşru değildir” diyecek,
-Ya da yerleşimcilerin seçtiği Türkiye’nin kuklasını meşru kabul edip işgalin oldubittileriyle “iki devlet”e giden yolun taşlarını döşeyecek!