Oz Karahan – Ve sonunda Kıbrıs adasında Şener Levent’in “ırkçı” iddaları ile karşı karşıya bırakıldığı günleri de yaşadık Kıbrıslılar olarak.
İtiraf edeyim, hayatımda ilk defa bir yazıya veya bir söze nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Üslubumun her zaman biraz sert olduğunu biliyorum ancak hayatım boyunca hiçbir zaman kontrolü kaybetmemişimdir bir konu hakkında konuşurken ya da yazarken.
Sinirlerim güçlü, derim kalındır.
Çünkü verdiğim mücadele içerisinde birçok kez hakızlığa, birçok kez iftiraya ve birçok kez arkamdan oynanan oyunlara maruz kaldım, yine birçok insan gibi.
Çoğu defa da yakınımdaki insanların bile bu oyunların birer parçası olabileceğini tecrübe ettim.
Kendi yaşadıklarım ya da yaşayacaklarımın beni etkilediği evreleri atlatalı çok oldu.
Ama bu tip şeylerin sevdiklerim ve aynı yolu yürüdüğüm insanların başına gelmesi beni hala etkiliyor.
Şener Levent, Afrika gazetesi ve ırkçılık kelimelerinin aynı cümle içerisinde geçtiği bugünlerde işte tam olarak aynı rahatsızlığı yaşıyorum.
Şimdi oturup bu cümleleri kurabilen o malum güruha, Şener Levent’in yaptığı gibi bir ulvilikle “yanlış olduklarını” anlatmayacağım.
Çünkü onların asıl dertlerinin Afrika’nın bügüne kadar kullandığı logosundaki düşünen maymuncuk olmadığını çok iyi biliyorum.
Tam anlamıyla birer “hiç” olan ve ne bu topraklarda ne de bu dünyada varlıkları kimse tarafından hatırlanmayacak aktivizmcilik, siyasicilik ya da ucuz “hak savunuculuğu” peşinde koşan insanların, Afrika ailesi ve Şener Levent’ten duyduğu rahatsızlığın asıl nedenlerini daha derinlerde saklıdır.
Mesarya ve Beşparmaklar arasındaki sürreal ekosistemin dışına çıktıkları zaman memleketlerini zikrettiklerinde herkesten duydukları “Afrika gazetesi” adının kendilerinde yarattığı travmadır.
Ne kadar didinselerde, uğruna yalamadıkları yer kalmadıkları koltuklarının ve statülerinin bu tuhaf coğrafya dışında hiçbir karşılığı olmadığı gerçeğinden duydukları ızdıraptır.
“Yüksek motivasyonları” ile giriştikleri bütün yarım porsiyon kahramanlıklarının, dünya ve Kıbrıs kamuoyu tarafından Afrika’nın mücadelesinin gölgesinde kalmasından duydukları acıdır.
Bu sebeptendir ki aynı güruh, her fırsatta yenik birer akbaba gibi, Sahra Çölü gibi zor bir yolda vatanlarının bağımsızlığı için mücadele eden Afrika ailesi ve Şener Levent’in yere düşmesi için “organize işlere” girişmektedirler.
Ancak bütün bunları organize eden topu topu 50 kişinin bugün yüzlerine vurulan tokat, Afrika gazetesi gibi bir değeri tek umursadıkları şey olan “AB hibeleri” için başlattıkları kıytırık “eşitlik ve insan hakları” programlarına meze edemeyecekleri gerçeği olmuştur.
Bu organize linç kampanyası yakında sona erecek.
Ve bu güruh, bırakın dünyayı, yanı başlarında “barış” yapmak istedikleri Rumca konuşan Kıbrıslı toplumunun bile varlığından haberi olmadığı aktivizmlerine geri dönecekler.
Yakında hamileri de, kendi emekleri ile değil, başkalarının bir projesi olarak oturtuldukları işgal bölgesindeki ya da Avrupa’daki koltuklardan, yine onları oraya oturtanların inisiyatifi ile indirelecek ve birer “hiç” olarak, tarihin detaylarında bile yer alamayacak önemsiz hayatlarınıza devam edecekler.
Afrika gazetesi ve Şener Levent ise “tüm Kıbrıslıları” birleştirebilen değerler olarak işgalcilerin ve bu işbirlikçi güruhların karşısında mücadelesine devam edecek ve dünya halklarının mücadele tarihinde isimleri sonsuza kadar var olacaktır.
Bu yaşanan linç kapmayası bana da uzun süre önce yapmam gereken bir şeyi de hatırlatmış bulunuyor.
Eğer gündem izin verirse, önümüzdeki yakın bir zamanda, bu Türkçe konuşan Kıbrıslı sözde liberal “hibe avcısı” güruhun yapısını sizlere daha derinden analiz edeceğim ve grupların, gazetelerin, derneklerin ve siyasi partilerin birlikte oluşturdukları hibe ve proje ağları hakkında toplumumuzu bilgilendireceğim.
(21 Haziran 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)