Oz Karahan – Anastasiadis geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Avrupa Konseyi toplantısının açılışında yaptığı konuşmada Türkiye’ye karşı AB yaptırımlarının artırılması gerektiğini savundu.
Gerekçe ise tabiki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB).
Bununla ilgili de açılışta yaptığı konuşma haricinde de Avrupalı liderler ile temaslar yaptı.
İstenilen şey, TPAO ve ona bağlı iki şirketin yanında, bu şirketlerde görev yapan beş kişiye karşı yaptırım.
Bu konuda olur alınır mı, alınmaz mı kestiremiyorum.
Ama ikisi arasında bir fikir yürütmem istenirse olur alınacağını düşünmüyorum.
Burada asıl soru böyle zayıf yaptırımlar ile nereye varılıp varılamayacağı.
Önümüzdeki Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olup olmayacağı muamma olan Anastasiadis’in aday olmasa bile partisine iyi not kazandırıp seçimlerde şahsi bir ağırlık yaratmak istediği kesin.
Bu cılız yaptırım talepleriyle biraz seçimlere oynandığını düşünmekteyim.
Öteki taraftan Yunanistan’ın Libya’da Hafter güçlerini destekleyerek oynadığı “yanlış at” ona hem uluslararası arenada hem de MEB mücadelesinde çok şey kaybettirdi.
Kendi zayıf gücünü ve küresel siyasette olmayan nüfuz alanını görmezlikten gelip Libya gibi şampiyonların sofrasında oturmaya kalkışarak bir hezimet yaşadı.
Meis adası ile iddialarının sadece pazarlık masasında “taviz veriyormuş gibi görünmek” adına olduğunu da neredeyse resmi ağızlardan duyacak duruma geldik.
Bu kadar amatörce yapılan diplomasinin arkasında her zaman berlittiğim bir neden var.
Yunanlar ile Rumca konuşan ve Türkçe konuşan olmak üzere tüm Kıbrıslıların, devlet yönetmek adına hiçbirşey bilememeleri.
Siyasi ve sosyal açıdan toplumların kimliklerinin ve yetilerinin şekillendiği yüzyıllarda başkaları tarafından (en uzun ve kesintisiz olarak bugünkü Türkiye’nin öncülü Osmanlı İmparatorluğu) yönetilen iki toplumdan söz ediyoruz.
Ve sadece “Kıbrıs oyununda” bile bu toplumlar İngiliz ve Türkler gibi daha düne kadar onları kontrol eden güçlerle aynı poker masasında otuyorlar.
Ve bu poker masasından donlarını kaybetmeden çıkmaları için bugüne kadar yaptıklarından daha farklı şeyler yapmaları gerektikleri kesin.
Sanayileşmemiş, kıymetli jeopolitik avantajları halihazırda büyük güçler tarafından ellerinden alımış, ekonomik açıdan topal ördek olan bu devletlerin ne kendi toplumlarına ne de stratejik işbirliği yapmak istedikleri diğer büyük güçlere sunabilecekleri bir değer olmadığı sürece oyunun dışında kalacaklarını anlamaları gerekmektedir.
Dünya siyaseti dediğimiz bu kurtlar sofrasında, büyük bir güç ile boş yaptırımlar için çalışarak ya da onun başka büyük güçlerle yapacağı “savaşları bekleyerek” var olmak mümkün değildir.
Çünkü bu ormanın kuralı zayıf olanın ve zayıf olmakta ısrar edenin eninde sonunda yok olacağı üzerine kuruludur.
(20 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)