Oz Karahan – Türkçe konuşan Kıbrıslı birçok sendika karma evlilikler konusunu geçtiğimiz yıllarda gündemlerine almış ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde hukuki bir atılım yapmışlardı.
Sadece hukuki de değil, aynı zamanda yönetimini terkettiğimiz Cumhuriyet’in Rumca konuşan Kıbrıslı yetkilileri ile de kendilerince temaslarda bulunmuşlardı.
Davayı tam olarak incelemedim ama sendikaların yaptığı açıklamalardan yola çıkarak bu davayı hem işgal bölgesinde ikamet eden Kıbrıslıların evlendiği eşleri hem de çocukları için açtığını anlıyorum.
Umarım yanılıyorumdur ve bu imajı sadece “popülizm” amaçlı veriyorlardır.
Çünkü eğer böyle bir girişim yaptılarsa konuyu sulandırmış, sapla samanı birbirine karıştırmış ve haklı olan bir davayı haksız bir noktaya taşımış olacaklardır.
Bu davanın uluslararası ve Avrupa Birliği yasalarına göre haklı olan tarafı, karma evliliklerden doğan ve annesi ya da babası Kıbrıslı olan tüm çocukların otomatik olarak Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmaları temelinde verilen tarafıdır.
Bu yönüyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin etkin kontrolü olan bölgelerde aktif olan tek kuruluş olarak Kıbrıslılar Birliği de uzun zamandır girişimlerde bulunmaktadır.
Ancak evlilikler dolayısıyla eşlere böyle bir vatandaşlık verilmesi gibi bir konunun insanlara vadedilmesi en hafif tabiri ile karagözlüktür, yalandır ve şovdur.
Avrupa Birliği içerisindeki bütün devletlerin eşlere verilecek vatandaşlık konusundaki yasaları nettir.
Yabancı eşin vatandaşlık alabilmesi için, evlenen çiftin belirli bir süre yerli eşin vatandaşı olduğu devletin kontrolü altındaki topraklarda ikamet etmeleri ve belirli şartları yerine getirmeleri gerekmektedir.
Örneğin Alman biri, Avrupa Birliği vatandaşı olmayan birisi ile evlenip Çekya’da ikamet ederse yabancı eş hiçbir zaman bir Almanya vatandaşı olamaz.
Bunun onlarca haklı nedenini size burada saymayacağım ama sadece böyle bir kuralın olmamasının “para karşılığı sahte evlilikleri” nasıl tetikleyeceğini düşünmeniz, ne demek istediğimi anlamanız için yeterlidir.
Burada önemli olan nokta yabancılar ile evli kişilerin yasal devletlerin yasal organları tarafından vatandaşlık için bazı şartlara tabi tutulması.
Çoğu ülkede sadece o topraklarda yaşama şartı değil, aynı zamanda yabancı eş için dil ya da başka sınavlar da istenmektedir vatandaşlık için.
Bu durum belki KKTC’nizde böyle olmayabilir ama yasal ve gerçek devletlerde “ne yazık ki” bu şekilde…
O yüzden sosyal medyada kimi insanlarımızın “Rumlar kiminle evlendiğimize karışamaz” şeklindeki söylemleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidilmek planlanıyorsa bu rezil olmaktan başka bir şeye yaramaz.
Yönetimini terkettiğimiz Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Rumca konuşan Kıbrıslıların anayasaya aykırı ve fevri her hareketini ise önce iç hukuk yollarını bitirip sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giderek sonuçlandıracağınızı zannediyorsanız buna “cebinizin” hazır olduğundan emin olun.
Zira daha geçen hafta bu köşeden yazdığım “güneydeki mallar hakkında bir dönüm noktası” başlıklı yazımda da belirttim.
Bütün Türkçe konuşan Kıbrıslı toplumunda bu zamana kadar güneydeki malları için bu şekilde mücadele edebilecek “maddi” güce sahip birkaç kişi çıkabildi.
Ve bana göre Kıbrıs sorununa tamamıyla yeni bir boyut katacak bu mal konusu ilk defa sağlam bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidiyor.
Bugün burada “bazılarının” kendine sorması gereken iki soru doğmuştur.
Bir eliyle ganimete ve bizi yok etmek adına kurulmuş sahte bir devlete tutunanların, diğer elleri ile terkettikleri ve ortadan kaldırmak için uğraştıkları bir Cumhuriyet’teki hakların peşinden koşmaları ne kadar haysiyetli?
Ve madem dün bir hata yaptınız, bugün bu haysiyetsiz durumlara düşmek yerine, hatanızdan vazgeçerek üniter ve konsesyonal Cumhuriyeti’nize geri dönmek ve sizin bu adada insanca yaşamanızı sağlayacak “tüm” haklarınızı geri talep etmek neden bu kadar zor?
(16 Ağustos 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)