Oz Karahan – Ayasofya, Doğu Akdeniz ve Erdoğan’ın yeni “müjdesi”…
Bunların hepsi son haftalarda şahit olduğumuz gelişmelerin sadece öne çıkan birkaçı.
Bütün bunların ne anlama geldiğini bir kelime ile anlatabilirim size aslında.
Seçim…
Görünen o ki Türkiye’de önümüzdeki aylarda bir erken seçim yaşanacak.
Kötü giden ekonomi ve Türkiye’de yaşanan büyük buhran sebebiyle gücü sorgulanmaya başlanan Erdoğan, popülist hamlelerinin hemen ardından yapacağı bir seçim ile koltuk ömrünü tazeleyecek.
Tarihe not düşülsün diye bunu nasıl yapacağını düşündüğümü de sizlerle paylaşayım.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Vatan Partisi olmak üzere kendisine bağlı küçük particiklere erken seçim söylemi başlatmaları için talimat verecek.
Ve muhtemelen Cumhurbaşkanlığı seçimi yerine baskın bir ara parlamento seçimi yapacak.
Belki de bir yasa veya anlaşma ile bu seçim 2023’te yapılacak seçimi etkilemeyecek biçimde yapabilir.
Ya da hepsinden farklı olarak baskın bir referandum…
Söylemeye çalıştığım şey, Erdoğan’ın şuanda tek yapmak istediğinin halktan bir şekilde “güvenoyu” almak olduğu.
Bu şekilde 2023 hayaline giderken bir yol kazası geçirmesinin önüne geçmek istiyor.
Yazımın başında belirttiğim ve şuanda Türkiye’nin gündemini oluşturan konuların hepsinin dış politika ile ilgili olmasının sebebi de buna bağlı.
Türkiye’nin içinde artık kronikleşen konuların önüne geçebilmenin imkansızlığından bir dış mihrak yaratma çabası.
Kronikleşen diyorum çünkü bazılarının unutmak istemediği, Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyasi hayatlarına başladıklarında Türkiye’ye sundukları atılımdan epey zaman geçti.
Ve özellikle Erdoğan gibi bir karakterin tarihteki benzerlerinin hepsinin çöküş dönemlerinde o eski ılımlı hallerine döndüklerinin örneği görülmemiştir.
Bugün Doğu Akdeniz’de köşeye sıkışmış olan Yunanistan “diyalog çağrısında” bulunuyor.
Bu çağrı diplomatik ve stratejik olarak Türkiye’nin de yaptığı bir çağrıydı.
Ancak Yunanistan’ın şuanda bu çağrıya açık açık cevap vermesi Türkiye’deki medya ve siyaset çevrelerince ele alınmıyor.
Türkiye’nin masaya oturmamak istemesinin iki nedeni var.
Birincisi, Erdoğan’ın yakın zamanda yaşanacak olan erken seçim veya referandum öncesinde bu “dış mihrak”lara olan ihtiyacı.
İkincisi ise diyalog için oluşturulacak herhangi bir uluslararası yuvarlak masaya Türkiye’nin yalnız başına otururken Yunanistan’ın büyük bir Avrupa ve bölge desteği ile oturacağını bilmesi.
Burada “destek” terimini kimin haklı olduğu kimin haksız olduğu ile ilgili fikrimi bir kenara bırakarak söylüyorum.
Çünkü her zaman söylediğim gibi siyaset, diplomasi ve uluslararası hukuk siyah ve beyaz alanlardan çok gri alanlarda yapılan bir savaştır.
Ve bu gri alanlarda haklıyı ve haksızı, kazananı ve kaybedeni belirleyecek tek şey “güç”tür.
(24 Ağustos 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)