Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi (3) TÜRK İNTİKAM TUGAYI’NDAN OSMANEN GERMANİA’YA

Aziz Şah – İlk kalem oynattığım günden beridir faşizm konusunda ayrı bir hassasiyetle durdum.

Kavramların içini boşaltmayın deyip durdum. Çünkü içi boş bir kavram dolu bir silahtan daha tehlikelidir…

Faşizmin diğer gericiliklerden ayırt edici özelliği paramiliter terördür. Bu cümleyi de en az yüz defa yazdım!

1980’lerde “gündelik hayatta faşizm” diye bir liberal ezber yaratılarak her türlü gericiliğe-tutuculuğa “faşizm” denmeye başlandı. Faşizm paramiliter sopa ve linç müessesesi ile hortladığında ise şaşkına döndüler. Çünkü “faşizm” en çok kullanılan en fazla anlam yitimine uğrayan en tehlikeli sözcüktür!

2015’te AKP Gençlik Kolları ile Sedat Peker Hürriyet gazetesini bastığında “bu faşizmin habercisidir” demiştik. Devrimci Marksizm’in ekmeğini yeyip suyunu içen herkesin gözleri fal taşı gibi açılmıştı! Çünkü Türkiye’den o günlerde paramiliter teşkilat fışkırıyordu: Sedat Peker ve adamları, Osmanlı Ocakları, Türkmen Tugayları, HÜDA-PAR (Hizbullah),  İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi), özel savaş şirketi SADAT ve sonra afla hapisten çıkarılan Alaattin Çakıcı…

Topraktan adeta kontrgerilla fışkırıyordu!

Gezi’den sonra siyasal iklim buydu. Ancak akvaryum solcuları “biz askeri meseleler ile ilgilenmeyiz” dediği için bunları Sedat Peker anlatmaya başlayınca dinlediler…

Kızıl Ordu Başkomutanı Trotskiy der ki “Siz savaşla ilgilenmeseniz de savaş sizinle ilgilenecektir”… 

“Hürriyet baskını” kalk borusuydu…

Çünkü 1945 Tan Matbaası baskınından biliyorduk 2015 Hürriyet gazetesi baskınının nelere gebe olduğunu…

Aziz Nesin’in o günleri anlattığı yazısından da biliyorduk gelmekte olanı:

“Ey Türk Faşisti!

Birinci vazifen Türk matbaalarını yıkmak, makineleri ısırmak, demirleri dişleyip duvarlara saldırmaktır. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip üzerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel partinin hazinesidir. Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri yanı başında bulacaksın”…

Faşizm aşağıdan sokak gücüyle küçük burjuvaziye yaslanarak gelir sopa ve linçle…

Hürriyet’ten sonra Barbaros Şansal’a Kıbrıs-İstanbul hattında örgütlenen linç faşizmin diğer bir habercisi idi…

Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Barış Atay’a –şimdilerde Peker’in adamlarının imzası olduğu belirtilen-saldırı gerçekleşti…

22 Ocak 2018’de bizim “Afrika”ya saldırı…

Komutanların ve bakanların olduğu şehit cenazesinde Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik linç ve sığındığı evi yakma girişimi…

Gazeteci Levent Gültekin’e Halk TV merkezinin önünde yapılan saldırı…

“Türkeş milliyetçilik hastalığını, ırkçılık hastalığını bu ülkenin milyonlarca evladının zihnine bolca dökmüş, sırf o milliyetçilik biz bu ülkeyi herkesten daha fazla seviyoruz tuhaflığıyla milyonlarca gencin hayatını karartmıştır” dediği için MHP Genel Başkan Yardımcısı’nın hedef göstermesi sonucu 20-25 ülkücü tarafından linç edildi Gültekin. Süleyman Soylu’nun hedef göstermesiyle saldırıya uğrayan TİP milletvekili Atay da “tecavüzlerin hesabı sorulsun” dediği için hedef olmuştu…

Boğaziçi eylemlerine destek veren Ankara Üniversitesi öğrencilerinin sokaktan kaldırılması, İstanbul’da sosyalist bir işçinin kaçırılıp işkence edilmesi…

Linç faşizmin en küçük yapı taşıdır.

Biz Kıbrıs’ta işgal rejiminde payımıza düşen linç konusunda 22 Ocak’tan beridir uyarımızı yapıyoruz: Hemşeri dernekleri, AKP teşkilatları ve Ülkü Ocakları bugünler için kuruldu!

Bu senenin başında “Love Erdoğan” afişleri yüzünden Kıbrıslı yurtseverler mahkemelik oldu. “AKP Mağusa Gençlik Kolları”nın şikayeti üzerine arkadaşlarımız evleri basılarak tutuklandı.

Kıbrıs’taki AKP teşkilatlanması bir paramiliter teşkilatlanmadır. Ülkü Ocakları AKP’den önce de var olan paramiliter yapılardır. 22 Ocak 2018’de gazetemizin linç edilmesi sırasında Ülkü Ocakları, AKP teşkilatları ile Karadenizliler ve Hataylılar başta olmak üzere “hemşeri dernekleri” paramiliter yapılar olarak sokakta birleşti.

Bugün Sedat Peker çıkıp “Bizim gençlik kolları bu işleri bilmez” diyerek Hürriyet gazetesinin basılmasının bir AKP milletvekili tarafından kendisine ihale edildiğini açıklıyor. Kıbrıs’ta da Afrika gazetesine karşı AKP-Ülkü Ocakları-hemşeri derneklerinin nasıl birleştiğini de “bir Sedat Peker” bir gün detaylı bir şekilde anlatacaktır!

1968’li devrimci gençliğin İstanbul’a demirleyen 6. Filo’nun askerlerini denize dökmesinden sonra Alparslan Türkeş öncülüğünde İslamcı ve Türkçü gençlik Özel Harp Dairesi konseptinde “Komando Kampları”nda eğitildi bir daha Amerikan askerleri denize dökülemesin diye!

O günden bugüne bu yapıların adı değişti, özü değişmedi…

Faşizmin ayırt edici özelliği paramiliter yapılanmadır: Parti teşkilatlanmasını kurarken Hitler’in SS’leri gibi “Komando Kampları” adıyla kendi “silahlı kuvvetleri”ni kurmuştur Alparslan Türkeş…

Genelde Özel Harp ve Komando Kampları dendi mi ilk akla Ülkücü-Turancı faşistler gelir. Ancak kontrgerilla tarafından eğitime alınan ilk gençler Milli Türk Talebe Birliği kadrolarıydı. Yani bugünkü AKP’nin kurucu çekirdeği!

Gelelim şimdiki zamana…

Kutlu Adalı cinayetini bugüne kadar üstlenen tek bir yapı oldu: Türk İntikam Tugayı (TİT)!

Meşhur bir TİT mensubu Denktaş tarafından KKTC vatandaşı yapılmıştı vakti zamanında…

Sedat Peker’in ifşası sonucunda Erdoğan’ın en yakınlarından ve zamanında Milli Türk Talebe Birliği kadroları içerisinde yer alan Metin Külünk’ün Almanya’da suç örgütü ilan edilmiş Osmanen Germania ile ilişkisi ortaya çıktı. Oradan da “KKTC Düsseldorf Fahri Konsolosluğu”na çıktı yollar…

Mevzubahis Türk “Derin Devleti” oldu mu bütün yollar KKTC’ye çıkar!..

Sedat Peker’in şu ana kadar deşifre ettiği iki paramiliter örgüt var: SADAT ve Osmanen Germania (Almanyalı Osmanlılar)…

SADAT’ın etki alanı Afrika-Ortadoğu-Kafkaslar…

Ülkü Ocakları ve ona paralel Osmanen Germania gibi yapılar Avrupa’da etkili…

Ekranda izlediğim Alman bir gazeteci “Osmanen Germania Almanya’da suç örgütü olarak ilan edilip kapatıldı ama siyasi ayağı ortaya çıkarılamadı” dedi. Güldüm bunu duyunca…

Alman istihbaratı çete üyeleri ile Türkiyeli yöneticilerin bağını kuramamış mı? Instagram hesabındaki fotoğraflara bakıp analiz de mi yapamadı koca BND? Gazetecilerin birkaç günde ortaya serip döktüğü ilişkileri koca Almanya bulamadı! Özel Harekât Daire Başkanlığı’nda fotoğraf çekinip sosyal medyada paylaşırlar Alman istihbaratı da bulamaz bunları!

Nasıl Türkiye’de FETÖ’nün siyasi ayağı bulunamadıysa, Osmanen Germania’nın da siyasi ayağı Almanya’da bulunamaz!

Bulamazlar çünkü Cihatçılar ve Turancılar hem Alman dış politikasının hem iç politikasının kullanışlı araçları olageldi. Birinci Dünya Savaşı’nda cihatçıları, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkçüleri, 1970’lerden beridir Ülkücüleri, Afganistan Yeşil Kuşağı’ndan beridir de hem Türkçüleri hem İslamcıları kullanır Almanya…

İç politikada ise Ülkü Ocakları ve türevleri Avrupa’daki Türk işçilere zarar verir önce, yaşadıkları toplumdan soyutlar. Sendikalardan koparır. Avrupa işçi sınıfının göçmen mensuplarını etkisine alan faşist ve İslamcı akımlar kapitalistleri fabrikalarda rahatlatır.

1970’li yıllarda dış-Türkleri örgütlemek için MHP bizzat Alparslan Türkeş’in talimatıyla teşkilatlandı başta Almanya olmak üzere Avrupa’da. En büyük desteği de Alman istihbaratı ve Angela Merkel’in mensubu olduğu CDU-CSU geleneği verdi. Hepsi bugün isim isim, tarih tarih, banka dekontlarına kadar kitaplarda yazar!

2000’li yıllarda ise Merkel’in partisinin vakfı Konrad Adenauer Stiftung’un Almanya’daki ülkücü yapılara finansal destek verdiği Alman basınında geniş yer tuttu. MHP’nin 1970’lerde attığı temeller üzerinde bugün AKP yurtdışındaki bütün Türkiyelileri partisinin askeri gibi görür…

Şuna açıklık getirelim: Bütün ülkelerin böyle suç örgütleri ve paramiliter yapıları vardır. Liberallerin anlatmayı çok sevdiği gibi “bütün Avrupa’da özel harp/Gladyo/kontrgerilla yapıları tasfiye edildi, ancak Türkiye’de korundu” masalı bir palavradır. Bugün Almanya’da hangi pis iş olsa altında Verfassungsschutz isimli “Anayasayı Koruma Teşkilatı” çıkar. Teşkilatın “V-Mann” denilen ajanları her türlü pis işin altından çıkıp aklanır!

Türkiye’nin diğer ülkelerden tek bir farkı var bu noktada. İstihbarat filmlerinin vazgeçilmez repliği “Yakalanırsan seninle tüm ilişkimizi inkâr edeceğiz”dir. Türkiye yakalanan bütün adamlarına madalya ve mertebe dağıtıp dünyanın gözüne sokar…

İşte Düsseldorf’ta KKTC fahri konsolosluk aracı ile dolaşan Osmanen Germania mensuplarının geçmişi budur…

Alman istihbaratının yardımı ile Almanya’da kurulan Ülkü Ocakları’nda başlar bu işler. “Siyasi ayağı” bu yüzden bulunamaz!

Bugün adı Osmanen Germania olarak anılanlar yakın geçmişte Türk İntikam Tugayı diye anılırdı…

İsimler değişir, içindeki insanlar değişir, devlet yapılanması değişmez…

Kutlu Adalı cinayetini bugüne kadar tek üstlenen yapı Türk İntikam Tugayı oldu. Bu anlamda önemlidir…

Aynı Susurluk’ta ortaya çıkan kontrgerillanın silah tedarikçisi Ertaç Tinar gibi, TİT’in önemli isimlerinden Semih Tufan Günaltay da KKTC vatandaşı yapıldı Denktaş tarafından…

Türkiye’de insan hakları mücadelesi dendi mi akla ilk gelen sembol isimlerden olan İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’a TİT’in gerçekleştirdiği suikastın azmettiricisi Semih Tufan Gülaltay Rauf Denktaş tarafından bir günde “KKTC vatandaşı” yapılmıştı…

Akın Birdal’ın öldürülmesi emrini vermekten 19 yıl hapse çarptırılan Gülaltay’ın adı, Ergenekon davasında da gündeme gelince dönemin İçişleri Bakanı Özkan Murat TİT’çi Gülaltay’ın 1993 yılında KKTC vatandaşı yapıldığını açıkladı.

TİT’çi Gülaltay 25 Temmuz 1993 tarihinde Lefkoşa’ya geldi, 26 Temmuz günü “temiz belgesi”ni aldı, Kıbrıs’a ayak bastığının ertesi günü artık “KKTC vatandaşı” yapıldı. Alelacele bir günde işgal rejiminin vatandaşı yapıldıktan sonra da 27 Temmuz günü “KKTC vatandaşı” olarak Kıbrıs’tan ayrıldı.

Kutlu Adalı ile Akın Birdal aynı cinayet serisi içerisinde saldırıya uğradı. Adalı 6 Temmuz 1996’da, Akın Birdal 13 Mayıs 1998’de…

Kutlu Adalı cinayetinde adı geçenlerden “Efsane Yarbay” Korkut Eken’in Susurluk’tan sonra Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde hapis cezası alması gibi, Günaltay da Akın Birdal cinayetini azmettirmekten 19 yıl hapis cezası alıp 4,5 yıl yattı…

Özel Harp Dairesi’nin esrarengiz yüzleri Kıbrıs’ta hiç yaşamadan vatandaş yapıldılar. Böyle adamların zaten Kıbrıs’ta yaşamak için vatandaşlığa da ihtiyaçları yoktur. Bugünler için kurdu 12 Eylül Cuntası KKTC’yi!

Çok belli “lazım olursa” diye vatandaş oldukları… Uluslararası hukuktan kaçmak gerekirse KKTC vatandaşlığı lazım olur. Yoksa cebinde 40 farklı devlet kimliği olan adamların neden tanınmamış bir devletin kimliğine ihtiyacı olsun?

Bir dönem kontrgerillanın kara kutusu “Yeşil”in bile Kıbrıs’ta yaşadığı ileri sürüldü. KKTC bugünler için kuruldu çünkü!   

Bunu anlamak istemeyenler “KKTC anayasası”na mana yükleyip, işgale kamuflaj olması için yazılan Geçici 10. Madde kaldırılınca işgal rejiminin sivilleşeceğini düşünenlerdir…

Üst Koordinasyon Kurulu’daki iki general ve TC Büyükelçisi tarafından yönetilir bu topraklar. Onlar kararı alır “meclis” yasasını yapar…

Düşünün: İşgal topraklarında Türk Devleti’nin fedailerinin nasıl ve hangi yasaya tabi olarak oturduklarını soracak kadar ahmağa yatan “anayasacı solcular”ımız var!

Derin Devlet’e “oturma izni” soracak kadar ahmak olduğuna inanmıyorum kimsenin…

Ancak TC devletinin faşist paramiliter teşkilatlarının omurgası ve insan sermayesi olan Ülkü Ocakları Kıbrıs’ta yasal mı değil mi; ya da AKP teşkilatlanmaları yasal mı değil mi diye tartışabiliyorlar!

Bir elleri yağda bir elleri balda muhalafetçilik oynuyorlar…

Türkiye’den Kıbrıs’a gelip cinayet işleyen kontrgerilla tetikçileri ne kadar 657’ye tabi memur ise, Kıbrıs’taki “sol” da o kadar memurdur!

Bugün Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin silah taciri Ertaç Tinar’ın KKTC ehliyet numarasına kadar biliriz. Çünkü bir önemi kalmadı bunun. Devlet bu adamları zaten gözden çıkarmamış olsaydı biz bunları bilemezdik…

Susurluk’ta ortaya çıkan HOSPRO’nun sahibi Ertaç Tinar KKTC vatandaşı…

İnsan hakları mücadelesinin yüz akı Akın Birdal’ın öldürülmesi emrini veren TİT’çi Semih Tufan Gülaltay KKTC vatandaşı…

Osmanen Germania paramiliter yapısının liderlerinden Taner Ay’ın babası Çetin Ay da KKTC vatandaşı. Fahri başkonsolosluğundan alındı, ancak vatandaşlığı bakidir değil mi?

Türk “Derin Devleti”nin KKTC vatandaşlığı bir “beka sorunu”dur!

(13 Haziran 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author