“Sabah uyanıp bir fincan sütlü neskafe içmiyoruz”

Aziz Şah – “Her gün kamplarda yaşıyoruz. Eşlerimiz sabah saat 10’da mı, 12’de mi yoksa öğleden sonra saat 3’te mi geleceği belli olmayan suyu bekliyor. Sizin gibi sakin olamayız. Sizin düşündüğünüz gibi düşünemiyoruz”…

Böyle diyordu Marksist Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreteri Corc Habaş 1970 yılında kaçırdığı Avrupalı ve Amerikalı turistlere…

Bugün Hamas’ı beğenmiyorsunuz, alın size Hamas’ın Marksist versiyonu FHKC; 1970’te aynı bugün olduğu gibi bir rehine operasyonu gerçekleştirdi.  

7 Ekim 2023’te Gazze’deki toplama kampından çıkıp İsrailli yerleşimcileri rehin alan Filistin Direnişi 1970’e kıyaslandığında çok daha büyük bir iş yaptı. Otelde turist rehin almadı, gidip işgal bölgelerinden İsrailli yerleşimcileri kaçırdı. Birçoğu çifte vatandaş olan ABD, Alman, Fransız, İngiliz İsrail vatandaşlarını gidip “İsrail’in güvenli bölgelerinden” kaçırdılar.

Bugün “savaş esiri” olarak İsraillileri kaçırmalarının nedeni İsrail hapishanelerindeki 5000 kadar Filistinli rehinenin serbest bırakılması içindir.

1970’te FHKC Amman’da iki otelde turistleri rehin aldığında Filistin’deki işgalin 22’inci yılıydı.

2023’te 14 direniş örgütü işgal altındaki Filistin’den yerleşimcileri kaçırırken işgalin 75’inci yılı. Şartlar çok daha çetin…

Ürdün, Filistinli mültecilerin ve silahlı direniş örgütlerinin “kale”lerinden biriydi. Ta ki Kral Hüseyin Filistinlilerden kurtulmaya karar versin… Haziran 1970’te Ürdün rejiminin Filistin mülteci kamplarını bombalamasının ardından FHKC Genel Sekreteri Corc Habaş liderliğinde Siyonizmin baş destekçileri ABD, Batı Almanya ve İngiltere’nin vatandaşları rehin alındı.

Marksist FHKC rehinelerin serbest bırakılması karşılığında “kamplara yönelik tüm bombardımanın durdurulmasını ve Filistin direniş hareketinin tüm taleplerinin karşılanmasını” talep etti.

Corc Habaş serbest bırakılmalarından kısa bir süre önce rehinelere bir konuşma yapar. O gün işgalin 22’inci yılıydı, bugün 75’inci yılı…

Rehinelere “Taleplerimiz yerine getirilmeseydi oteli havaya uçuracaktık, Filistinlilere karşı savaşı destekleyen ABD, Alman ve İngiliz hükümetlerine sözümüzün arkasında durduğumuzu göstermek için buna mecburduk” der Habaş:

“Bayanlar ve baylar;

Yaptığımız şeyi neden yaptığımızı size açıklamanın benim görevim olduğunu hissediyorum. (…) Belki bizim bakış açımızı anlamak sizin için zor olabilir. Farklı koşullarda yaşayan insanlar farklı çizgilerde düşünürler. Aynı şekilde düşünemezler ve biz, Filistin halkı ve uzun yıllardır yaşadığımız koşullar, tüm bu koşullar düşünce tarzımızı şekillendirdi. (…)

Biz Filistinliler 22 yıldır, son 22 yıldır kamplarda ve çadırlarda yaşıyoruz. Ülkemizden, evlerimizden, topraklarımızdan sürüldük, koyun gibi sürüldük ve burada mülteci kamplarında çok insanlık dışı koşullarda bırakıldık. Halkımız 22 yıldır haklarının iade edilmesini bekliyor ama hiçbir şey olmadı. Üç yıl önce koşullar elverişli hale geldi ve böylece halkımız savaşmaya başladı.

Sabah uyanıp bir fincan sütlü neskafe içmiyoruz (…) Her gün kamplarda yaşıyoruz. Eşlerimiz sabah saat 10’da mı, 12’de mi yoksa öğleden sonra saat 3’te mi geleceği belli olmayan suyu bekliyor. Sizin gibi sakin olamayız. Sizin düşündüğünüz gibi düşünemiyoruz.

Bir gün değil, iki gün değil, üç gün değil, bu durumda yaşadık. Bir hafta değil, iki hafta değil, üç hafta değil. Bir yıl değil, iki yıl değil, 22 yıl boyunca.

İçinizden herhangi biri bu kamplara gelir ve bir ya da iki hafta kalırsa etkilenecektir. Yaşayacağı koşullardan bağımsız olarak düşünemez ve bir şeyleri idare edemez. (…)

Çok açık konuşuyorum ve açık konuşmak zorundayım ve size bir şey söylemek zorundayım. Biz gerçekten kararlıydık. Şaka yapmıyorduk.

İşler ve koşullar olması gerektiği gibi gittiği için çok mutluyum çünkü –açıkçası– bizi kamplarda ezmeleri durumunda, tüm bu binayı ve Philadelphia’yı [Otel] havaya uçurmaya tamamen kararlıydık. Bunu yapmaya gerçekten kararlıydık: Neden mi? Çünkü bizi burada ezseler bile, hükümetlerinizin şu andan itibaren Cephe’nin söylediği her sözün arkasında duracağını bilmesini istiyoruz”…

(12 Kasım 2023 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author