Oz Karahan – Toplum olarak en büyük sorunlarımızdan biri, hala dünyanın ve jeopolitik gelişmelerin merkezinde Kıbrıs’ın olduğu rüyası içinde yaşamımızı sürdürüyor olmamız. Sadece Kıbrıs sorunu değil, aynı zamanda ülkemizin coğrafi lokasyonundan dolayı ona biçtiğimiz değerden söz ediyorum. Belki dünyanın en zengin enerji kaynakların sahip bölgelerinden biri olan Orta Doğu’na yakınlığımız nedeniyle ilkokulda çocuklarımıza kalıp olarak öğretmeye çalışabileceğimiz bir olgu olabilir bu. Ama dünya siyaseti düşünüldüğü zaman, aktörler içerisinde hiçbir zaman o zannettiğimiz gibi bir önemli bir rol almadık. Kimi zaman paylaşılacak bir pasta, kimi zaman satılacak bir mal, kimi zaman ise hakkında konuşulduğu zaman bile orada olamayan bir “hiç” olduk. Ve bunun sebebi de her zaman onlar değil “bizdik”. Bir sorunu çözmek problemin varlığını kabul etmekten geçer denir ya, Kıbrıslılar olarak bu “hiçliği” hiçbir zaman problem etmedik.
Dünya Türkçe Konuşan Kıbrıslılar Birliği ve Kıbrıslılar Birliği’ni temsilen davet edildiğim bütün uluslararası toplantılar, konferanslar ve yuvarlak masa etkinliklerinde en zorlandığım konulardan biri Kıbrıs’ın önemini insanlara “ispat etmeye” çalışmak. Kıbrıslılar Birliği’nin siyasi duruşu gereği davet aldığımız yerlerde “ilerici” görüşlerin bir araya geldiği ortamlar oluyor. Durum bu olunca Filistin, Kürtler, Suriye ve tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile ilgili konular ana gündem maddeleri arasında yer alabiliyor.
Kıbrıs’ın Türkiye’ye uzaklığı sadece 65 kilometre. Yani mücadele birliğimiz olan Kürt halkı ile uzaklığımız sadece bu kadar. Suriye’ye uzaklığımız ise yine sadece 112 kilometre. Hani şu neredeyse on yıla yakın süredir iç savaşın yaşandığı ve bütün dünyanın sabah akşam konuştuğu o yer.
Siz bu konular herhangi bir yerde konuşulurken, herhangi bir Kıbrıslının yada Kıbrıs’ın adının anıldığını düşünüyor musunuz? Eğer düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Hadi insani açıdan komşu olarak bu krizlere bir şekilde müdahil olmadığımızı bir kenara bırakalım, o kadar insan olamadık zaten. Bari ağzından “işgal” sözcüğünü eksik etmeyen kuzeydeki ve güneydeki sağ yada sol bütün siyasiler bir zahmet Kıbrıs’ın işgaline karşı mücadele ve propaganda anlamında altın değerinde olan bütün gelişmeleri bir şekilde kullanabilselerdi. Ama böyle bir diploması, strateji ve uluslararası ilişkiyi tek derdi para ve makam olan siyasilerden veya sivil toplum örgütlerinden beklemek bir saçmalık, biliyorum.
Bugünü ele alalım. Yine Kıbrıs’ta herkesin ağzında bir “Kuzey Suriye işgal edildi” marşı var. Ama o Kuzey Suriye’nin resmi haber ajansı ANHA, Kürtler ile Kıbrıslıların mücadele birliğini yazarken Kıbrıs’tan sadece “Kıbrıslılar Birliği” adını zikrediyor. Bu tabii ki tanrının bir işi değil. Bu krizler yaşanmadan önce ve sonra “Kıbrıs dünyanın merkezi” edalarıyda dolaşmayıp yapılan uluslararası dayanışma çalışmalarının neticesi sadece. Çok mu zor. Değil? Bizden başka bunu yapabilecek örgüt var mı bu adada? Hayır. Ne yazık ki.
Kıbrıs’taki particik ve sendikacıklar sokakta bayrak sallayarak işgale karşı mücadele verileceğini zannetmesinin nedeni de bu bahsettiğimiz “dünyanın merkezi” ilüzyonu olsa gerek. Kötü bir adamın doğru bir sözü vardı. “Yürümekle yollar eskimez, yürümekle yollar aşınmaz” diye. Şu unutulmamalıdır ki sistemleri sadece sistemler açar. Coğrafyamızda yaşananlara kayıtsız kalarak ve sistemler içerisinde taraf olmayarak bir işgale karşı mücadele veremeyiz. Çözüm ne mi? Önce Kıbrıs diye bir yerin varlığını uluslararası topluma hatırlatmak, işgali ve ona karşı mücadelemizi anlatmak, dünyada yaşananlar her gelişme için bir sözümüzün olması ve yanımızda olmasını istediklerimizin yanında olmak. Kavga bu şekilde verilir, başka bir yolu yok.
(3 Kasım 2019 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)