Aziz Şah – Adamın biri yolumu kesti…
Kolumu tuttu. Daha önce de yapmıştı aynısını. “Her şeyi anladım” dedi…
Rum piçi… Ermeni dölü… Kanı bozuk…
Başladı sıralamaya!
Türkiye’den Kıbrıslı Türklere edilen hakaretleri bir bir sayıyor…
Hazmedememiş belli…
“Her şeyi anladım” dedi…
“Ama bir şeyi anlamadım!”
-Bu “komünist” nereden çıktı?
Bütün hakaretleri anladım ama neden Mustafa Akıncı’ya Devlet Bahçeli “komünist” dedi onu anlamadım dedi…
-Bir kitaplık soru sordun, dedim soruyu soran adama…
Bir kitabı okuyacak vaktim yok, bir cümlede cevapla, dedi!
2000’den beridir farklı aşamalardan geçti Kıbrıslı Türklerle Türkiye’nin ilişkileri…
Üç döneme ayırabiliriz ilişkileri:
Birinci dönem Bu Memleket Bizim Mitingleri…
AKP ile şekerleme günlerdi, “Yes be annem” diye diye harcandı, mundar edildi…
İkinci dönem Toplumsal Varoluş Mitingleri…
“Ankara elini yakamızdan çek” denilen günlerdi…
Üçüncü dönem de 22 Ocak saldırısı sonrası…
Kademe kademe ilerledi saldırı!
Bu Memleket Bizim Mitingleri’nin fitilini Avrupa (Afrika) gazetesine karşı organize edilen casusluk komplosu yaktı. 19 senedir Temmuz 2000’de Şener Levent ve arkadaşlarının hapisten çıktıkları gün gerçekleşen mitingin artıklarıyla besleniyordu muhalefet…
Bu Memleket Bizim Mitingleri 2000 Temmuz’undaki mitingin sırtına basarak yükseldi…
Toplumsal Varoluş Mitingleri Afrika’nın kurşunlanmasından sonra gerçekleşti. Üstüne de Ankara’nın dayatması “Göç Yasası” ve Erdoğan’ın “besleme” sözü geldi…
22 Ocak 2018’de gerçekleşen linç ise öncesinde olan hiçbir vakaya benzemiyor…
Barış Pınarı Harekatı’ndan sonra Mustafa Akıncı üzerinden Kıbrıslı Türklere yönelik hakaretler ve organize saldırı ise sanıldığından daha ciddidir…
Taş atılmadı, cam kırılmadı, kan akmadı ama beş beterinin uyarı fişeğidir hakaretler!
Mustafa Akıncı’ya neden “komünist” dediler diyen adam, “Mustafa bey komünist değil, neden Devlet Bahçeli komünist dedi?” diye sorup durdu…
Devlet Bahçeli Mustafa Akıncı’ya şöyle demişti:
-Uyuyan komünist uyandı, ihanet etti!
Faşist Büyük Birlik Partisi’nin başkanı Destici de dedi ki:
-Hain ve kahpe sözlerin sahibi KKTC’nin sözde cumhurbaşkanı azledilsin!
MHP Genel Başkan Yardımcısı da susmadı:
-Uyuyan Kominist en hassas dönemde uyanmakla kalmamış, kirli sözcüleri vasıtasıyla Liderimize ahlaksızca dil uzatmıştır. Akıncı’nın oturduğu koltuk artık boştur!
Mustafa Akıncı’ya neden “komünist” dendiğine aklı ermeyen adamın neden buna akıl erdiremediğinin tek bir cevabı vardır:
Çünkü faşizmin gerçekte ne olduğunu bilmez!
Alman, İtalyan, İspanyol, Fransız, Yunan veya Türk fark etmez. Faşizmin iki ana düşmanı vardır: Komünist ve kadın…
Kadınsı olan herşeye düşmandır faşizm. Üç çocuk politikası, ahlak, aile, kan, beden… Kısacası bütün bir “bio-politika”sını kadın düşmanlığı üzerinden kurgular faşizm.
Komünizm ise bütün düşmanların “bileşik organizmasıdır” faşizme göre. Bir Alman, İtalyan, Fransız, İspanyol, Yunan veya Türk faşistinin “Komünizm nedir?” sorusuna vereceği cevap üç aşağı beş yukarı aynıdır…
-Uluslararası Yahudi Bolşevik komplosu!
Yahudiler, soyu belirsiz kanı bozuklar, melezler, soyunu inkar edenler, barışı savunanlar ve diğer bütün “parazitler” komünisttir…
Irk birliği için tehdittir “kanı bozuklar”. Bu yüzden eskiden kafatası ölçerlerdi, şimdilerde DNA testi yapıyorlar…
Bu yüzdendir ki Mersin İl Tarım Müdürü “Akıncı’ya DNA testi yaptıracağım” dedi…
Bu yüzdendir ki Ekim ayında faşist YDP’nin reisi Erhan Arıklı Türkiye’de Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde “Doğu Akdeniz’deki Gelişmeler ve Kıbrıs” üzerine konuşurken bilinçaltından “arı ırk” güzellemesi fışkırdı ve şöyle dedi:
“Bir tarihçi olarak şunu iftiharla söyleyebilirim ki Kıbrıs Türkleri dünya Türklüğü içerisinde safiyetini koruyan belki de tek halktır. Ama 1878 de İngilizler Adayı aldıklarında bir nüfus sayımı yapmışlardı. Bu nüfus sayımında Müslüman ve Hristiyanların yanısıra 1500 kişilikte Linobambaki denilen bir grup daha tespit etmişti. Bu Linobambakiler işine geldiğinde Müslüman işine geldiğinde Hristiyan olan ne idüğü belirsiz bir gruptu. Linobambakilerin sayısı şimdi 7-8 bin kişi olmalıdır. Bunların bir kısmı şu anda KKTC de yaşıyor olabilir. Bu kişilere dikkat etmek gerekiyor”…
Aniden saf Türklüğün düşmanı “ne idüğü belirsiz” Linobambakileri hatırlayıverdi…
Ülkü Ocakları temsilcileri de ara sıra çıktıkları televizyon programlarında bir posta Linobambakileri anar bu yüzden…
Bunlar tesadüf değildir. Faşist faşisttir. Hayali “kan ve ırk birliği”dir. Bu yüzden “kanı bozuklar”ın dilinde sigara söndüreceğim der, hadım edeceğim der, der da der…
Özür dilese bile bir faşist yolundan şaşmaz!
Anti-komünizm faşizmin cansuyudur. Varoluşlarını komünizme karşı, yani düşmana karşı mücadele üzerinden kurgularlar.
Ciddiye alınır bir komünist hareket olmasa dahi faşistler “Komünizm tehlikesi!” diye bağırarak varolurlar.
Türkçü faşizmin babası Nihal Atsız, Türkiye’de örgütlü herhangi bir komünist yapının olmadığı 1930 ve 40’larda demokrat aydınları fişleyerek, hedef göstererek, onlara saldırarak devleti “komünizm tehlikesi” olduğuna inandırmaya çalıştı. Dönemin ırkçı başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na mektup yazarak başta Sabahattin Ali olmak üzere dönemin aydınlarını yok edilmesi gereken “komünistler” diye ihbar etti. Öldürdüler ve ülkeden kaçırdılar o ihbar edilenleri sonunda…
Nihal Atsız’dan Devlet Bahçeli’ye Türkçü faşizm bir evrim geçirdi, değişti, dönüştü. Türkçüler ilk ortaya çıktıklarında aşırı derecede laiktiler. Alparslan Türkeş’in bir NATO subayı olarak tarih sahnesine çıkması ve faşizmin partileşme süreci ile İslamcılık faşizmin bir motifi olarak kullanılmaya başladı. Türkçü faşistler ile Türk-İslam Ülkücüleri öyle bir ayrıştı ki bir dönem, “laik” Nihal Atsız grubundan bazı gençler “İslamcı” MHP’liler tarafından öldürüldü.
Bu arada tabii, bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın ustası Necip Fazıl tarih sahnesine çıkar. MHP’ye destek verir. O günden sonra zaten Türkçü faşizmin parolası da değişir. “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman” olurlar…
Türkçü faşizmin 100 yıllık tarihinde tek bir şey değişmez: Hep esas düşman “komünizm”dir. Ülkede tek bir komünist olmasa bile, dünyada tek bir komünist rejim olmasa bile hep “komünizm tehlikesi” vardır…
Türkçü Nihal Atsız da, İslamcı Necip Fazıl da, Türk-İslam ülkücüsü Türkeş de “Moskof” der de başka bir şey demez!
Türkçü faşizmin fikir babası Nihal Atsız oğluna korkmasını öğütlemişti, çünkü etrafları düşmanla çevrilmişti ve kendi içlerinde sadece düşman vardı:
“Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır”…
Atsız “Komünizm bize düşman bir meslektir” der. Sonra sayar diğer düşmanları…
2000 yılında Mustafa Akıncı “polis sivile bağlansın” dediği için Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı Kıbrıslıların karşısına dikilip şöyle dedi:
-“Her ihanetin bedeli vardır ve bu bedel ödenecektir… Oklar hedefe ulaştıkça ve hedefin kalbine girdikçe, canı yananların bağırtısını duyuyorum ve bir kez daha ne kadar haklı olduğumu görüyorum…”
19 sene önce yemin törenlerinde komutanların yaptıkları konuşmalar şekillendirirdi hayatı. Bugün baskı tabana yayıldı…
19 sene önce tehdit eden bir General’di…
19 sene sonra ise tehdit edenler kendini General zanneden binlerce er…
19 sene önce General “hain” diyordu…
19 sene sonra yüzü olmayan binler “hain” diyor…
Çünkü faşizm ırkçı söylemler üzerinde yükselen küçük burjuvazinin paramiliter güçlere dayanan kitlesel terörizmidir.
Bir generalin tehdidi ile faşist bir hareketin terörü arasında nitelik farkı vardır.
Faşizmin kitlesel terörü bir sopa aracılığı ile gerçekleşir…
Bu düzenli ordu ya da polis değildir: Hitler’in SS ve SA’larıydı bu sopa. Türkiye’deki ve bizdeki karşılığı Ülkü Ocakları’dır. Faşist sopa ne polis cobuna benzer ne de askerin dipçiğine…
Faşizmi diğer tüm gerici akım ve düşüncelerden ayıran temel öğe “paramiliter örgütlenme ve terör”dür.
Geçen sene 18 Şubat’ta yayınlanan yazımda şöyle dedim:
“Ukrayna’nın başında ABD’ye hizmette kusur etmeyen oligark Poroşenko var. Bir canidir. Kendi vatandaşlarına karşı emrindeki düzenli orduya katliam emirleri vermiştir. Fakat kendisini ordunun üstünde gören ve ülkedeki faşist örgütlerin silahlı kanadı olan paramiliter milislere sözü geçmez! Dahası defalarca istifası istendi, ailesini Ukrayna’dan kaçırdı, hedefe kondu. Demem o ki paramiliter terör gaddar bir cumhurbaşkanını dahi tehdit eder…”
Ukrayna ve Kıbrıs farklı vakalar olsa da faşist hareket orada da burada da “cumhurbaşkanı”nı tehdit edecek cüreti kendinde bulur. Asker bunu yapmaz. Asker bir muhtıra yayınlar. Bir telefon açar! Faşist terörün ne yapabileceğini ise akıl ile hayal edemezsiniz çünkü aklın yıkımıdır faşizm.
Mustafa Akıncı istediği kadar hizmet etmiş olsun sömürge rejimine. “Sığınılacak Liman” demiş olsun Ankara için…
Akıncı’nın göğsüne “komünist” yaftası takmışsa Türkçü-İslamcı Kızıl Elma Koalisyonu, limanda gemiye yer yok demektir, dönülmez akşamın ufkudur tam da olduğumuz yer…
2000’den beridir farklı aşamalardan geçti Kıbrıslı Türklerle Türkiye’nin ilişkileri. Mustafa Akıncı’ya “düşmanların en ulusu” anlamına gelen “komünist” sözünün kullanılması da yeni bir dönemdir. Türk faşisti herkese “komünist” demez. “Komünist” dediği ile de bir daha tokalaşmaz…
22 Ocak’ta Türkçü-İslamcı Kızıl Elma koalisyonu daha önce Türkiye’de “iç düşman” saydıkları gayri Müslimlere, Alevilere ve Kürtlere karşı organize ettikleri “pogromu” bu defa Kıbrıs’ın yerlilerine karşı prova etti…
22 Ocak’tan bir buçuk sene sonra da, öyle ya da böyle linç esnasında sokağa inen ve olaya müdahale eden Mustafa Akıncı’ya “düşman” yaftasını yapıştırdı…
Bunlar şaka değildir!
Unuttuysanız “Kin” şiirini bir daha okuyun…
(1 Aralık 2019 tarihli Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)