Tayfur Sökmen olmak ya da olmamak

Aziz Şah – 2020 Silihtar seçimlerinde iki aday var:

Recep Tayyip Erdoğan ve Mustafa Akıncı…

Bu Erdoğan’ın tercih ettiği bir durumdur…

Mustafa Akıncı bunun böyle olmasını istemezdi…

Akıncı’nın “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” demesinden önceki en radikal söylemi “General çizmeyi aştı” sözüdür. O sözün bile neden söylendiği unutuldu bugün…

Başta Denktaş olmak üzere birçok siyasinin “Polis sivile bağlansın” dediği bir dönemde Akıncı da söyledi bu sözü. Asker ise onca siyasi içerisinde Akıncı’yı hedef gösterdi…

General konuştuktan sonra, başta Denktaş olmak üzere “polis sivile bağlansın” diyenler çark etti; Akıncı hedef gösterildiği için çark edemedi…

“General çizmeyi aştı” dedi…

Akıncı 20 senedir çizginin dışına çıkmadı…

“Had”dini aşmadı…

Ne Ankara elini yakamızdan çek diyor, ne işgalci diyor…

İlhaka karşı olduğunu söylüyor, işgale değil…

Akıncı hiçbir zaman Türkiye ile gemileri yakmaktan da bahsetmedi…

Senelerdir “Ne Ruma yama ne Türkiye’ye vilayet” der; bu sözü Serdar Denktaş da sık sık söyler…

Söylemediği şeyleri söylemiş gibi gösteren medya “azılı bir Türkiye düşmanı” olarak Akıncı’nın portresini çizdi…

Mustafa Akıncı’nın düşman ilan edilmesinin Mustafa Akıncı ile bir alakası yoktur…

Akıncı yaptıklarından dolayı düşman ilan edilmedi…

Türkiye’nin akıldışı iç-dış siyaseti yeni bir düşman yarattı sadece…

Yaratılan her düşman imajı gibi bu da kontrolden çıktı…

Esad’ın neden düşman ilan edildiği bellidir. 2010 yılında Erdoğan’la can ciğer kuzu sarması iken ABD adına Erdoğan Esad’a bütün enerji politikalarını değiştirecek Nabucco boru hattı projesini getirdi; Esad reddetti. Bir anda düşman oldu…

Avrasya’nın güç dengelerini değiştirecek ve Türkiye’ye büyük paralar kazandıracak bir projeye taş koydu Esad. Bu yüzden düşman ilan edildi…

Peki Akıncı neye “hayır” dedi ki neredeyse “Esed”leştirildi?

Akıncı’nın Esad’la kıyaslanacak bir “hayır”ı yok…

22 Ocak’ta biz linç edilirken gazeteye doğru yürüdü, az kalsın o da linç ediliyordu…

Afrika’nın cezalandırılması için yargıya müdahale etmesi talep edildi Ankara’dan; yargı bağımsızdır müdahale edemem dedi…

Fırat’ın doğusuna yönelik harekât sırasında bir cümle söyledi, akan su değil kandır dedi…

O kadar!

Son olarak da linççilerden oy istemem dedi…

Linççilerin oyuyla seçileceğime seçilmeyim daha iyi dedi…

Bunların yanında, tarikatlar aldı yürüdü Akıncı’nın döneminde…

Kuran kursları, ilahiyat okulları, paramiliter teşkilatlanmalar volkan gibi patladı…

Siyasal İslamcı teşkilatlardan pan-Türkçü örgütlenmelere aldı yürüdü Kızıl Elma koalisyonu…

Elçilik finansmanında yapılanları öğrendikçe insan aklını kaçırır.

“Her türlü gericilik finanse edilir” mottosuyla yayıldı Lefkoşa TC Elçiliği Cumhuriyeti…

Mustafa Akıncı bunlara müdahale edebilirdi…

Dini eğitimin üstüne kâbus gibi çökebilirdi…

Lafta değil gerçekte laikliği savunabilirdi…

“Had”dini aşardı işte o zaman gerçekten!

Gerçekten düşman olurdu…

Bunların hiçbirini yapmadan ve göz yumarak “düşman” ilan edildi!

Bir daha söylüyorum, bu Akıncı’dan kaynaklanan bir durum değildir.

Recep Tayyip Erdoğan öyle uygun gördü…

Tayfur Sökmen olmayacağım demesinden önce Akıncı’nın karşısına kim çıkarsa tüm güçleri ile destekleyeceklerini ilan ettiler.

Ankara Akıncı’ya karşı seferberlik ilan etti…

Tayfur Sökmen olmayacağım dedikten sonra görün siz bir de…

Akıncı’nın karşısındakiler Erdoğan’ın Kıbrıs’taki gölgeleridir…

Bu bir tespittir. Ne bir Mustafa Akıncı övgüsüdür ne de abartıdır…

Bu durumu aylar önce Erdoğan ilan etti…

Senelerdir Akıncı’ya karşı anlamsız bir şekilde tırmandırdıkları bir gündem vardı.

Okumak zorunda kaldığımız için radyasyon gibi Türkiye’den yapılan açıklamalara maruz kalıyoruz. İki senedir sistematik bir tırmandırma var, satır satır…

Oturup Yaşar Kemal romanı okumak yerine Mevlüt Çavuşoğlu’nun demeçlerini okumak bir zulümdür…

Türkiye’nin bir düzine ciddi dış politika sorunu var. Hiçbiri hakkında konuşmuyor TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu…

Ciddi krizler yaşandığı sıralarda dikkat kesiliyorum Türkiye’den yapılan açıklamalara, bizim tepemize çöken Çavuşoğlu tek bir açıklama yapmıyor…

Libya hakkında konuşmaya yetkisi mi yok? Suriye’yi bilmiyor mu? Peki İran-ABD krizi?

Ciddi açıklamalar için TC Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ne demiş ona bakacaksın…

Çavuşoğlu da Kıbrıs’ın serhat boylarından sorumlu “had bildirme bakanı”…

Ocak’ın ilk günlerinde Libya krizi sırasında internet gazetelerinden birinde Mevlüt Çavuşoğlu için “kayıp ilanı” verildi…

Türkiye bölgesel kriz yaratıyor, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ortada yok…

Çavuşoğlu’nun tek iş alanı var: Mustafa Akıncı’ya had bildirmek ve Kıbrıs’taki kırmızı çizgileri tekrar etmek…

Kıbrıs dışında konuşmuyor. 2 senedir istikrarlı bir şekilde Akıncı’ya had bildirdi…

“Akıncı’nın fikirleri kendini bağlar, federasyon defteri kapandı” diye başladı iki sene önce…

Çavuşoğlu böyle dedikçe Akıncı’nın desteği arttı. Çavuş söyledi, Akıncı cevap verdi, Tufan sindi, diğerleri Çavuş’un arkasından taş attı…

“Türkiye’nin altına imza attığı anlaşmalar Türkiye’yi bağlamaz” diyerek tipik sömürgeci inkârcılığıyla konuştu durdu…

“İnkâr” sömürgeciliğin omurgasıdır.

Altına imza attığın belgeleri inkâr edeceksin…

Tarihi gerçekleri inkâr edeceksin…

İnkâr ettiğini de inkâr edeceksin…

İki senedir Türkiye’nin en büyük başarısıdır. Kıbrıs’ta tek bir federalist bıraktılar: Mustafa Akıncı…

Kimse Tufan Erhürman’ın federalist bir aday olduğunu söylemesin. Çavuşoğlu “federasyon öldü ve gömüldü” dediğinde ağzını bıçak açmadı…

Türkiye bir Türk tezi olan federasyonu reddettikçe Akıncı federasyonda ısrar etti…

Sonunda da gitti Berlin’de Guterres’ten federasyon tasdik belgesini aldı…

1977’den beridir resmi Türk tezi olan federasyonu Türkiye’ye rağmen savunmak zorunda kaldı Akıncı…

Gelinen nokta bu: Türkiye’ye rağmen Türkiye’nin resmi devlet tezini savunan adam Türkiye tarafından düşman ilan edildi…

Sonrasında, “Adı barış pınarı olsa da akan su değil kandır” dediği için Türkiye’de köy, kasaba, ilçe, il, şehir büyükten küçüğe bütün yerleşim birimlerindeki yetkili-yetkisiz herkesin Akıncı’ya karşı sistematik taarruzunu yaşadık… 

Sistematik bir linçti o…

O zaman çok yazdım: Akıncı’yı hedef tahtasına astılar…

Ağzıyla kuş tutsa artık Ankara’ya yaranamaz…

Akıncı “marjinal” olduğu için değil Ankara akıldışı bir çağ yaşadığı için Akıncı düşman ilan edildi…

Mustafa Akıncı’ya sahip olmadığı sıfatlar yakıştırıldı…

“Siyasi eşitlik” gereği arabölgede oynanmadığı için Pile’deki bir dostluk maçına dahi katılmayı reddeden Akıncı’ya “Rumcu” dediler…

Basit bir futbol maçını bile “İki bölgeli iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı bir tribün”den izlemezsek olmaz dedi…

Geçitkale’deki NATO üssünün Türk Hava Kuvvetleri’nin kullanımına girmesinden sonra da yaptığı açıklamada sadece Rumların silahlanmasını suçladı; kuzeyin cephaneliğin üstündeki saksı gibi durması hakkında tek kelime etmedi…

Kıbrıs’ta Rumun ya da Türkün ayrı ayrı silahlanması diye bir sorun yoktur. Kıbrıs silahlanmaktadır…

Rum milliyetçisi Türk silahlanıyor diye silahlanır, Türk milliyetçisi de adayı barut fıçısına çevirmesinin bahanesini Rumda bulur…

Geçitkale NATO üssünün aktif hale gelmesinin bahanesi Baf’ta Fransızlara üs verilmesidir, Rumların İsrail’den İHA almasının karşılığı kuzeye SİHA getirmektir…

Kıbrıs’ın kuzeyine de güneyine de aynı ordunun silahları yığılır…

Akıncı ise demeç verdiğinde silahsızlanma çağrısı yapmak yerine Geçitkale üssünü savunmak için Rumların yaptığı askeri anlaşmaları bahane eder.

Kuzeyde de NATO silahları var güneyde de: NATO NATO ile mi savaşacak?

Mustafa Akıncı doğalgaz konusunda ne diyor?

-Dünyanın en büyük 7 enerji şirketi Kıbrıs sorununun çözümünü beklesin…

-Çözüme kadar arama faaliyetleri dursun ya da bizim ortak komite önerimiz devreye girsin…

-%18’lik nüfusla %50 pay isteriz…

-Kâr payı kadar söz payı isteriz…

-Doğalgaz Türkiye üzerinden taşınsın…

Türkiye Cumhuriyeti devleti de bunları söylemiyor mu?

Peki nedir o zaman Akıncı’yı düşman ilan etmenin makul açıklaması?

Türk tezlerini Türkiye’den daha iyi savunan Mustafa Akıncı’yı Mersin su işleri müdüründen Recep Tayyip Erdoğan’a kadar herkes Türkiye’de hedef tahtasına astı…

Türkçü faşizmin, Türk-İslam ülkücülerinin ve siyasal İslamcıların “düşmanların en ulusu” anlamında kullandıkları “komünist” yaftasını da Akıncı’nın boynuna astılar.

“Faşizm”i Macar Marksisti George Lukas “akıldışılık” olarak tanımlar. Komünist olmayan birine “komünist” yaftası da ancak faşist akıldışılıkla asılır.

Son olarak Hatay’ın Türkiye’ye ilhak edilmesi için çalışan Tayfur Sökmen’in adını ağzına aldı Akıncı…

“İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” dedi…

Kıbrıs’taki yerli işbirlikçiler Akıncı “gündemde değilken ilhakı nereden çıkardı” diye çullandılar üstüne…

Mandıra milliyetçilerini boş verin, onlar KKTC’yi devlet zannediyor, sömürge olduğundan haberleri yok; Devlet Bahçeli’ye bakın!

Türkçü-İslamcı Kızıl Elma koalisyonunun ölçüsü AKP-MHP’dir. Ersin Tatar değil…  

“İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” sözüne Devlet Bahçeli, “Adı Barış Pınarı olsa da akan su değil kandır” sözünden daha çok öfkelendi…

Çünkü Türkçü faşist Kıbrıs’ı ilhak edeceği günü bekler…

KKTC’de devletçilik oynayan milliyetçiler bu “Tayfur Sökmen” benzetmesinin ciddiyetini kavrayacak kapasitede değildir. Onlar arsa rantını milliyetçilik zanneder…

Kemalistlerin, faşistlerin, İslamcıların topunun da ortak “kahraman”ıdır Tayfur Sökmen; çünkü savaşsız toprak kazandırdı Türkiye’ye…

Musul, Kerkük, Kıbrıs hayallerini diriltti…

Mustafa Akıncı’nın “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” sözünden sonra yeni bir linç dalgasına hazır olun…

Akıncı linççilerden oy istemem de demişti!

“İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” sözüne gelecek tepkileri alt alta yazın; ilhakçıların kimler olduğunu göreceksiniz…

Şimdi görün siz linççileri ve ilhakçıları…

(9 Şubat 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlandı)

About the author