Tüzük değil büzük meselesi

Aziz Şah – Atıyorlar önümüze bir kukla…

-Parçalayın!

Bir kukla yetmiyor kimi zaman birkaç tane birden atıyorlar…

“Parçalayın” diyorlar…

Kimi zaman Karayolları Müdürü’nü atıyorlar önümüze…

Kimi zaman KIB-TEK yönetim kurulu başkanını…

Kimi zaman Orman Dairesi müdürünü…

Kimi zaman bürokratları, kimi zaman bakanları…

Atıyorlar önümüze ne kadar vasıfsız varsa…

Atıyorlar önümüze ne kadar atanmış varsa…

Atıyorlar önümüze ne kadar iki cümleyi bir araya getirmekten aciz varsa…

Kimi zaman hepimiz katılıyoruz bu “parçalama” işine…

Canımız yanıyor yollarda çocuklarımız ölüyor. Yol dere oluyor balçığın içinde boğularak ölüyor gençlerimiz Ciklos’ta…

Bas bas bağırıyoruz “Ulaştırma Bakanı’nı bize verin” diye…

1988 yılında imzalanan karayolları işbirliği protokolüne göre “KKTC Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanlığı” TC Karayolları Müdürlüğü’nün bir ofisine dönüştürüldü…

Yol ihalelerine Ankara’da çıkılır ama bize parçalamamız için bir yetkisiz eleman verilir…

Taş ocağı burjuvazisinin kamyonunun altında kalıyor okul otobüsü. Çocuklarımız ölüyor. “Başbakan’ı bize verin” diye bağırıyor herkes…

Çocukların ölümüne sebep taş ocağı burjuvazisi…

Yol ölüme sebebiyet verir. Israrla yazarız ölümün sorumlularını. Sorumlular arasında yolu denetleme görevi olan Mimar ve Mühendis Odaları olunca, isimleri gazetede yazılınca hemen açıklama yaparlar…

Kendi isimleri geçmese kendilerini sorumlu hissedip açıklama yapmazlar. “Mühendislik etiği” demezler, “toplumsal sorumluluk” demezler, “ihalelerin suyu kesilmesin” derler…

Bu memlekette mensubu olduğu partinin şiarı “Bu memleket bizim” olan ama askerden aldığı ihaleler için susan müteahhitler / mühendisler var…

Mızrağın ucu memleketin böğrüne saplanır, mızrağın arkası ile dürtüklenmeden ağızlarını bıçak açmaz…

1000 yıllık zeytinler yandı…

Kıbrıs tarihinin kılçıksız 1000 yılı…

Gördüm, duydum, biliyorum diyen tanık…

Tarihin coğrafyadaki kökleri ve gövdesi yandı…

Atıyorlar önümüze bir vasıfsız müdür, müsteşar, yetkisiz, etkisiz…

-Parçalayın!

Kuklaları aklamıyorum, önümüze attıkları bütün kuklalar sistemin suç ortağıdır, cinayetin delillerini ortadan kaldıran işbirlikçilerdir!

Kıbrıs’ın kuzeyinde bir hukuksuzluk, işbilmezlik, istihdam, vergi toplayamama, bütçeyi denkleştirememe sorunu falan filan fasa fiso yoktur. Devletsizlik sorunu vardır…

“Orman yangınlarını önleme ve mücadele tüzüğü”ne göre istihdam yapılmama meselesi değildir 1000 yıllık zeytinlerin bilinçli bir şekilde yakılması!

Can Yücel’den beridir biliriz ki bu işler “Tüzük değil büzük meselesidir”…

İstihdam yapılamama sebebi bütçenin olmaması, bütçenin olmama sebebi devletin olmaması…

“Bütçe” adı altında ODTÜ-İTÜ gibi TC üniversitelerinin yatırımlarını ödüyoruz, askerin giderlerini karşılıyoruz, reel sektör adı altında TC sermayesine teşvik ödüyoruz, bizi linç etsinler diye TC’li hemşeri derneklerine ödenek ayırıyoruz. “Bütçe” diye bir mesele yoktur, irade meselesi vardır!

“Allah kimseyi devletsiz bırakmasın” tam da bu toplumu devletsiz bırakan Denktaş’ın dediği gibi. Sonra size “Ulan memur” ve “Muhtar” derler, siz de “Emredersiniz komutanım” dersiniz…

Sömürgecilik bir sistemdir. O sistem zeytin ağacına düşmandır…

Ruhban sınıfı ve eğitimcileri ile, yetkisiz memurları ile, yetkili komutanları ile, işbirlikçi yerli sermaye ve işgalci yabancı sermaye ile birlikte sömürgecilik bir sistemdir, önümüze parçalamamız için atılan kuklalar ise sadece vasıfsız süpürgecilerdir!

(22 Mayıs 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author