Bir orman gibi kardeşçesine

Şener Levent – En çok kapılar kapandığı için üzülen bir dost şöyle dedi:

-Göreceksin, kapılar yeniden açıldığı gün bayram olacak… Asıl bayram o zaman olacak… Tıpkı 2003 Nisan’ındaki gibi bir izdiham yaşanacak!

O günü böyle özleyenler var işte…

Şimdi şu Mayıs sonunda Trodos’a kar yağınca bile Trodos tüttü herkesin gözünde…

Kapılar açık olsa herkes orada alırdı yine soluğu…

Ne dersiniz?

Ne zaman açılacak kapılar?

Benim de çok özlediğim dostlarım var…

İlk fırsatta koşacağım görmeye…

Andreas Kannauros’u özledim…

Yüreği hep barış ve kardeşlik için çarpan, inandığı yolda ne kadar dikenli olsa da hiç sapmayan koca yürekli adam…

Bir efsanedir Kıbrıslı gazeteciler için…

İbrahim Aziz’i özledim…

Kapılar kapanınca,

-Acaba sizi bir daha göremeyecek miyim, dedi bana telefonda…

Yayınlamaya hazırlandığı son kitabının rötuşlarını yapıyor…

Bahçeli evinin verandasında…

Sanki kapılar açılmadan önceki durumu yeniden yaşıyor…

Uzun yıllar hiç geçmedi Türk tarafına…

Teşkilatın kara listesindeydi…

Diğerleri gibi vurulacaktı o da…

Kıbrıslırum toplumu içinde ne Türk, ne de Rum olarak yaşadı…

Kıbrıslı olarak yaşıyor…

Onu bir gece vakti güneyden alıp da kuzeye geçirirken çok endişeliydi…

-Ya beni tutuklarlarsa, diyordu…

-Merak etme, dedim, seninle ben de hücreye girerim…

***

Sevgili dostum Andreas Paraskos’u özledim…

Otuz yıllık bir dostluğumuz var…

Henüz kapılar kapalıyken kuzeye ilk geçen Kıbrıslırum gazetecilerdendi…

Onu mobylett’in arkasına bindirdim, turladık Lefkoşa’da…

Yıl 1990’dı…

Bir Rumca gazete ertesi gün bize bir laf kondurdu…

Ben de ona,

-Tankla değil, mobylette ile dolaştık, diye yazdım…

“Politis” gazetesi “Avrupa” gazetesinden iki yıl sonra yayınlanmaya başladı…

1999’da…

Andreas yazı işleri sorumlusu oldu o gazetenin…

Ve “Avrupa”nın yayınlarını ilk fark edenlerden biri oldu güneyde…

-Kuzeyde neler olup bittiğinin siz farkında mısınız, diye yazdı “Politis”te…

Benim “Politis”te yazmama gelince…

Gazetedeki arkadaşlarına Kıbrıslı bir Türkün yazı yazacağını haber verdiği zaman, bir arkadaşı şiddetle itiraz etmiş buna…

-Bir Türk bu gazetede yazı yazarsa, ben işi bırakırım, demiş…

Ancak ben yazmaya başladıktan sonra fikri tamamen değişmiş…

Sovyetlerde benden sonra okuyan Andreas iyi Rusça konuşur… Temasımızı en çok kolaylaştıran da bu oldu zaten…

Baf’ta Dr. İhsan Ali’nin büstünü açtık…

Ben Rusça bir konuşma yaptım…

Andreas Rumcaya çevirdi…

Bir gazete şöyle yazdı daha sonra:

-Şener Rusça konuştu, Andreas Rumcaya çevirdi, oradaki Kıbrıslıtürkler hiçbir şey anlamadı…

***

Özlediğim pek çok dostum var güneyde…

Sevgili Stavros’u da çok özledim, Paralimni’deki avukat dostumu da…

Arif Hoca’nın süt kardeşi Hristakis Mansura’yı da…

Ya Spiros Hacıgrigoriu?

Bir mezar yeri istedi sadece Yerolakko’da ve onu bile vermediler ona…

Yıllarını verdi iki toplumun barışına…

Solon’u da özledim, Fivos’u da, Petros’u da, Pambos’u da…

Açılsın hele bir kapılar…

Buluşacağız elbette bir uzo ve zivaniya sofrasında…

Fikardio’nun taş evlerine gideceğiz daha…

Elma festivaline Ciberunda’ya…

Ve Astromerit’e…

Sevgili Hristoforos’a…

Petra Vadisi’ne…

Çok sevdiği angonicikleri büyümüş olmalı biraz daha…

Tüm aile efradı dostumuz…

Bayılırım Fotis’in şakalarına…

***

Madem yurdumuzu birleştirecek kadar akıllanmadık daha, açılsın hiç olmazsa şu kapılar…

İçelim hep birlikte birleşmiş yurdumuzun hasretini yudum yudum…

Sevgili dostlarım…

Elbet buluşacağız bir gün…

Bu böyle yarım kalmayacak…

Kıbrıs da iki yarım kalmayacak…

Falcıya sormaya gerek yok…

Kahve falında da aramayın…

Adımız gibi biliriz bunu da…

Şimdi veya sonra…

Ama mutlaka!

İsterseniz bu yazıyı not edin bir kenara…

Yeniden okursunuz o gün gelince…

Taksim olursa yanıldı dersiniz…

Haklı çıkarsam bir şey istemem…

Teşekkür edecekseniz Kıbrıs halkına teşekkür edersiniz!..

***

Nedir en büyük hasretimiz…

Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine değil mi?

Şimdiden kıskanırım o günü görecekleri…  

(26 Mayıs 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author