Hristofyas’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federalleştirilmesi planı

Aziz Şah – Anastasiadis’in BM Genel Kurulu’ndaki Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının federal Kıbrıs’a köprü olması önerisi iki toplumun çözümcülerinin foyasını ortaya serdi…

Kıbrıs sorunu gibi ekmeğimizi ve hürriyetimizi düğüm eden bir ulusal meselede, sömürge sorununda ve işgal sorununda bize açılabilecek her pencere kıymetli iken açılan pencereye alelacele kendisine federalist diyenlerin çivi çakması akıl alır gibi değil…

Anastasiadis’in kabaca ortaya koyduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federalleştirilmesi önerisi kendisine de ait bir öneri değildi.

Kuzeyde Rum ganimetlerini satarak yaşayan federalist ile güneyde Kıbrıslı Türklerin olmadığı Temsilciler Meclisi’nde oturan AKEL’ci Anastasiadis’in önerisini samimi bulmayabilir. Sizin Anastasiadis’i samimi bulmadığınız gibi başkaları da sizi samimi bulmaz, statükocu olduğunuzu söyler; böylece gordiyonun düğümüne bir düğüm daha atılır…

Ama konu Anastasiadis değil; konu Anastasidis’in 1964 yılında İsmet Paşa’nın Türkiye’sinin BM’de verdiği oyla Kıbrıs’ın tek resmi temsilcisi olmasıdır. Anastasiadis’in önerisi, Anastasiadis’in değil, Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın önerisidir…

“AKEL, CTP, onların kuyruğundaki sol ve Ankara’nın kuklası Tatar Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Kurulu’nda ortaya koyduğu Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası federal Kıbrıs’a köprü olsun önerisini reddetti. Daha nedir yazdığın?” diyebilirsiniz bana… Ancak, çok arayacağız bu teklifi; dahası bu teklif dışında çözüm önerisi gelmeyecek masaya…

Çünkü Rum Liderliği Papaz, sahte komünist, liberal ve milliyetçi fark etmeksiniz “Bakir Doğum” denilen, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tamamen yıkılması modeline karşıdır. Eğer federasyonu Türkiye ile değil de Kıbrıslılar arasında yapmak istiyorsa Kıbrıslı Türk federalistler, dönüp dolaşıp geleceğimiz yer Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federalleştirilmesidir…

Hristofyas’ı eleştiren çok yazılar yazdım. Başta emperyalizm ile kurduğu pragmatist ilişki ve İsrail’le Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilişkilerini normalleştirdiği için. Ancak bu konuda da hakkını yemeyeceğim…

AKEL’in Sovyet geleneğinden gelen son lideri Dimitris Hristofyas en ileri şeklini verdi ve Rum kamuoyunda tartıştırdı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federalleştirilmesi fikrini. Proje olarak miras bıraktı. Ancak partisi Hristofyas’ın durduğu yerin çok uzağında…

Geçen Pazar yazdığım ‘AKEL NEDEN HRİSTOFYAS’IN ÖNERİSİNİ REDDETTİ?’ başlıklı yazıda meselenin genel hatlarını ortaya koymaya çalıştım.

1965’te Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Gromiko’nun, 2000’de Klerides’in Denktaş’a Cenevre’de, 2008-10 arası Hristofyas’ın Lefkoşa’da, 2021’de Anastasidis’in Lefkoşa ve New York’ta ortaya koyduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federalleştirilmesi tezini en ileri noktaya Sovyetler’den gelen son AKEL’ci Hristofyas getirdi…

Hristofyas’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federalleştirilmesi tezi 14-18 Eylül 2009 tarihinde Ulusal Konsey’de tartışılır ve karara dönüşür.

Ulusal Konsey’de 4 gün süren tartışmanın sonunda alınan 9 maddelik kararları aynen aktarıyorum:

“1.BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında belirtildiği üzere siyasi eşitliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu federasyona ilişkin 1977 ve 1979 Doruk Anlaşmaları ve BM’nin Kıbrıs konusunda aldığı kararlar zemininde, barışçı bir çözümün aranmasına yönelik ısrar yeniden teyit edildi. Yukarıda bahsedilen çözüm, ülkenin, halkın, kurumların ve ekonominin bütünlüğünü sağlamalıdır.

2.Çözüm, uluslararası hukukla, Avrupa ilke ve değerleriyle, AB hukukuyla, ayrıca insan hakları ile ilgili uluslararası sözleşmelerle uyumlu olmalıdır.

3.Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti tek egemenliğe, tek uluslararası kimliğe ve tek vatandaşlığa sahip olmalıdır ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dönüşümü sonucu olmalıdır.

4.Çözüm, işgalci Türk askerlerinin ve yerleşimcilerin Ada’dan ayrılmasını öngörmelidir. Nihai amaç İngiliz üslerinin de ayrılmasıyla Kıbrıs Ada’sının askersizleştirilmesidir.

5. Çözümden önce güvenilir uluslararası bir örgüt tarafından nüfus sayımı yapılmalı. Ulusal Konsey, Cumhurbaşkanı’nın müzakere sürecinde ortaya koyduğu ve nüfus, mülkiyet ve kullanılır toprakların sayımının acil olarak kayda geçirilmesi yönündeki çabalarını ve tezlerini destekliyor. Aynı zamanda, Cumhurbaşkanı’nın göçmenlerin mallarının istismar edilmesine ve sahte devletin sözde vatandaşlık vermesine moratoryum getirilmesine yönelik çabalarını da destekliyor.

6.Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğinin, bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve birliğinin yeniden tesis edilmesi gerekiyor. AB üyesi Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nde garantilere ve garantörlüklere yer yoktur.

7. Göçmenlerin evlerine ve mallarına geri dönme konusundaki hakları da dahil olmak üzere, tüm Kıbrıslıların insan haklarının ve temel özgürlüklerinin sağlama alınması, çözüm konusunda gerekli önkoşuldur. Kıbrıs Rum malları üzerindeki yasadışı yapılaşma yukarıdaki ilkenin uygulanmasını sabote etmekte ve kapsamlı bir çözüm ile ilgili görüşme çerçevesinde siyasi avantajlar elde etmeyi amaçlayan yeni oldubittiler yaratmaktadır. Dört özgürlüğün sağlanmasına saygı gösterilmelidir. Avrupa mevzuatında daimi deregasyonlar olmamalıdır.

8.Çözüm dıştan dayatma sonucu değil, iki lider arasında yapılan bir anlaşmanın sonucu olmalıdır. Sadece böyle bir anlaşma referanduma sunulabilir. Hakemlik ve takvimlerin dayatılması söz konusu olamaz.

9.Statükonun yasallaşmasına ya da iki ayrı devlet çözümüne götüren herhangi bir çözüm şekli reddedilir”…    

Ulusal Konsey’in aldığı kararların altında uzunca bir paragrafla Cumhurbaşkanı Hristofyas’a müzakere sürecinde yardımcı olması için bir Alt Danışma Kurulu kurulması kararı alındığı, o günlerde henüz çökmeyen Türkiye-AB üyelik müzakere sürecinde alınacak tavra değiniliyor(du).

Ulusal Konsey’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federalleştirilmesi konusunda 4 gün süren tartışmaların sonunda alınan 9 maddelik karar enine boyuna değerlendirilebilir. Her madde için bir yazı yazılabilir, ancak bazı noktaların altını çizmekle yetinelim:

-Siyasi eşitliğe, iki bölgeli, iki toplumlu federasyona dayalı çözüm, ülkenin, halkın, kurumların ve ekonominin bütünlüğünü sağlamalıdır.

-Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dönüşümü sonucu olmalıdır.

-Çözüm, Kıbrıs Ada’sının askersizleştirilmesidir.

-Nüfus ve mal sayımı yapılmalı, Rum mallarının yağması ve taşıma nüfusa KKTC vatandaşlığı dağıtılması durdurulmalıdır.

-Mültecilerin evlerine ve mallarına dönüş hakkı dahil, tüm Kıbrıslıların insan haklarının ve temel özgürlüklerinin bir cumhuriyet yurttaşına yaraşır bir şekilde gasp edilmesine son verilmelidir.

***

Kıbrıs sorunu konuşulurken en az kullanılan kelime nedir?

Ekonomi ya da ekmek…

‘Hürriyet’ bile ‘malın, hizmetlerin, sermayenin ve emeğin serbest dolaşımı’ adı altında sulandırılmış bir şekilde konuşulur. Ancak ekonomi ya da ekmeğin adı yoktur Kıbrıs sorunu masasında… 

Ulusal Konsey’in bu kararında “Yukarıda bahsedilen çözüm, ülkenin, halkın, kurumların ve ekonominin bütünlüğünü sağlamalıdır” deniyor.

“Ekonominin bütünlüğü” meselesi Birleşik Kıbrıs’ı planlarken hayatımızın omurgasıdır…

Marksistlerin en sevdiği alanlardan biri ‘Ekonomi Politik’tir. Herşeyin ekonomi politiği yapılabilir ve kitabı yazılabilir. Ancak –Rum toplumundaki bazı istisnaları saymazsak- Birleşik Kıbrıs’ın ekonomi politiğine kafa patlatan yoktur.

Taksim’in ekonomi politiği de gayet popülerdir: “Taksim”in TMT’nin silah zoruyla burjuvazi ve Türk pazarı yaratma ideolojisi olduğunu bilmeyen yoktur… Rum tüccarlardan alıp Türk toplumuna kara borsa fiyattan satarak zengin olan burjuvazimiz Türk’ten Türk’e kampanyaları ile palazlandı. 

Taksim’in ekonomi politiği olduğu gibi Birleşik Kıbrıs’ın da bir ekonomi politiği vardır. Kıbrıs’ı bölmek için savunulan ideolojik hat gibi, birleştirmek için yürünmesi gereken yol da Ekonomi Politik’ten geçer.

Ancak yarım yüzyılı aşkındır Kıbrıs sorunu masalarında ve solun tartışmalarında neredeyse hiç kullanılmayan unutulmuş bir kelimedir ‘ekonomi’…

1960’a kadar vergi ödeyerek bütçeye yaptığımız katkı %4’tü, bütçeden aldığımız para ise toplamın %27’si idi; Aralık 1963 öncesi Rumlar toplam verginin %29.7’sini, Türkler %1.8’ini karşılıyordu; 1974’ten beridir de ‘bütçe’ kelimesinin ne demek olduğunu bilmeyen bir hayat yaşadı toplumumuz.

2020’de ise –nüfusu bilmeden nasıl hesapladıklarını bilmesek de- Kıbrıs’ın kuzeyinde kişi başına düşen milli gelirin Güney Kıbrıs’ın yaklaşık 3’te 1’i olduğu açıklandı: 10,055 Dolar. Bu rakam 2004 yılından bu yana son 16 yılın en düşük kişi başı geliri…

Dahası şu ki, 2020 yılında 1974’ten bugüne yaşanan en büyük daralmayı yaşadık: Eksi %16.2!

Alithia gazetesi 7 Ekim 2021 tarihli haberinde güncel durumu “Biz kalkınıyoruz Kıbrıslı Türkler fakirleşiyor” başlığıyla duyurdu…

Ezberlenmiş sloganlarla yarım yüzyıl ne savaş suçları ile yüzleşmeyi ne de barışın ekonomi politiğini mesele ettik…

Sorunlarımızı önümüze çekilen duvarlardan ve konan tanklardan görmedik, ‘neden, nasıl, kimin için’ sorularını sormadığımız içi boş sloganlardan ibaret altı doldurulmamış politikalarla birbirimizle uğraşmaktan esas uğraşmamız gereken alanların tamamını boş bıraktık…

Sağın ve solun hamasi cümlelerinin ötesini göremedik: ‘Türkiye ile et ve tırnak gibiyiz’, ‘Türkiyesiz hiçiz ve sineğiz” ve ‘Rum bizi hap gibi yutar’ ile ‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’ ve ‘Siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli iki toplumlu federasyon’…

Kıbrıs Türk sağının Rum toplumu karşısında kendisini HİÇ, SİNEK ve HAP olarak hissettiğini söylediği yarım yüzyılı yedik bitirdik…

Kıbrıs Türk solu ise ‘Siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli iki toplumlu federasyon’ derken siyasi eşitliğin temelinin ekonomi ya da ekmek olduğunu göz ardı etti…

Kıbrıslılar arasında barış ve bir arada bir adada yaşamın iki koşulu var: Siyasi eşitlik için ekonomik eşitlik ve siyasi eşitlik için yüzleşme, savaş suçları ve cinayetlerin hesabını sorma…

Meselelerimizin esası olan bu ekonomi ve adalet yarım yüzyıldır hiç konuşulmadı…

Rum Ulusal Konseyi’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federalleştirilmesi için siyasi eşitliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon amacıyla ülkenin, halkın, kurumların ve ekonominin bütünlüğü sağlanmalıdır sözü ezberlediğimiz hamasi sözlerden değildir:

1960 Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Türk Liderliği tarafından terk edilmesinin ana sebeplerinden biri de ekonomik güçsüzlüktü.

25 Aralık 1960 tarihli Halkın Sesi şu haberi aktarıyor:

“Fileleftheros gazetesinin dün yayınladığı habere göre, Kıbrıs Türk tüccarları, hariçteki sanayi ve ticaret müesseselerine mektuplar göndererek, Kıbrıs ekonomisini taksim edilmiş gibi göstermeğe ve ayrı acentelik istemeğe devam etmektedirler… Kıbrıs Türklerinin adadaki sınai ve ticari faaliyetin ancak yüzde 8’ini temsil ettiği anlaşılmış bulunmaktadır”…

(Aktaran Ahmet An, Kıbrıs: Taksim mi, Federalleşme mi?)

47 sene ‘bütçe’ nedir bilmeyen Kıbrıs Türk toplumu altı doldurulmamış sloganlarla Ortak Devlet’te nasıl eşit olacak? 1960’tan önce de Kıbrıslılar eşitsiz gelişti ancak 1974’ten sonra taksim eşitsizliğin adı oldu; barış sorunu bir eşitsiz gelişme sorunudur da…

Kıbrıs birleşmeden bu eşitsiz gelişme tersine dönmez, ayrı kaldığımız müddetçe de aramızdaki kutuplar açılır. Kıbrıs sorununda romantik değil materyalist bir Marksist olursanız, BM parametreleri çerçevesinden değil de –çok sevdiğiniz- sınıf çerçevesinden bakarsanız ortak vatanda ortak mücadele ve ortak gelişme konularına ayaklarımız yere basarak yürürüz. 

NATO’nun dağıttığını toplamak kolay değil! Barış içinde yaşamak zordur, Türk kontrgerillasına iki cami bombalatıp toplumlar arası çatışma çıkarmak ise çok kolaydır…  

Denktaş, Kıbrıs Türk toplumunu fakirleştirdikçe barıştan ve çözümden uzaklaşıldığının gayet farkında idi. Taşıma nüfus, TL’nin devalüasyonu ve Rum topraklarına beton dökmeyi Kıbrıs’ta çözümün temeline dinamit olarak serdi ayrılıkçı siyaseti ile…

31 Mart 1977’de Denktaş Ankara’ya gidecek olan heyetin başındaki KTFD Meclis Başkanı Osman Örek’e Türkiye’de söylenmesi gerenleri bir mektupla bildirir. 21 Eylül tarihli yazımda mektubu aktarmıştım.

Denktaş orada şöyle diyor:

-“Türk toplumunun siyasi ve ekonomik durumu Rumlarınkine denk duruma gelinceye kadar Rumlara açılamayız. Nüfus dengesini müspet yönde geliştirecek girişimlere devam edilmesi gerekir”…

Nüfusu taşıyarak eşitleyebilirsiniz, ancak eşitsiz gelişmeyi ‘para’ ile de çözemezsiniz; bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde kaynak var, ancak işleyecek irade yok. Denktaş çözümsüzlük siyasetini toplumunun fakirleşmesi ile besledi; ekonomide eşit seviyeye gelmeden ‘Rumlara açılamayız’ şartı hiçbir zaman birleşmeyeceğiz demektir!

(17 Ekim 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author