27-28 Ocak 1958: Her provokasyon bir yalanla başlar

Aziz Şah – Tarihin ironileri öğreticidir…

Tarihte bir ileri iki geri giderek farklı zamanlarda yaşanmış benzer trajediler ve komediler ders vericidir.

26 Ocak yürüyüşüne gidelim…

Ancak bu 26 Ocak, bildiğiniz 22 Ocak 2018 linçinden sonra gerçekleşen 26 Ocak yürüyüşü değil.

2018’den 60 sene önceye gidiyoruz…

26 Ocak 1958’e…

27-28 Ocak 1958 olaylarının başladığı güne!

***

Lefkoşa’da 26 Ocak 1958 gecesi, aynı İstanbul’da 6-7 Eylül 1955 pogromundan önce Ekspres gazetesinde çıkan ‘‘Selanik’te Atamızın evine bomba atıldı’’ haberi gibi yalan bir haberle ahali sokağa döküldü…

6-7 Eylül linç, tecavüz ve yağmasını fitilleyen haber yalan değildi aslında. Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve ses bombası atıldığı doğruydu. Ancak bombayı atan Yunanlılar değil, Türk kontrgerillasıydı.

Her linç, katliam, pogrom öncesi ve sonrasıyla öğreticidir. 27-28 Ocak 1958 olaylarına model olan 6-7 Eylül pogromuna zemin hazırlamak için Atatürk’ün evine ses bombası atan iki Türk’ten biri kaymakam oldu, diğeri emniyet genel müdürlüğü siyasi işler dairesine atandı, sonra da vali oldu; onu oraya atayan polis müdürü sonradan bakan oldu…

6-7 Eylül pogromuna yol açan bombayı atan Oktay Engin, daha sonra 1 Mayıs 1977 katliamı sırasında Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanı olarak çıkar karşımıza, ‘77 katliamının ardından da 16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesi Beyazıt katliamında karşılaşırız onunla!

6-7 Eylül 1955 pogromu, 1 Mayıs 1977 katliamı ve 16 Mart 1978’da görevinin başında olan Engin daha sonra DYP-CHP-MHP hükümetinde vali yapılmıştır.

***

6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşananlara benzer bir arka planı var 27-28 Ocak 1958’de Lefkoşa’da yaşananların…

6-7 Eylül, Türk-Yunan hükümetleri Londra’da pazarlık yaparken patlak verdi…

27-28 Ocak da İngiltere ile Türkiye Ankara’da pazarlık yaparken patlak verdi…

27 Ocak’ta İngiliz Sömürge Valisi Hugh Foot ile Britanya Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd Ankara’ya vardığında Kıbrıs’ta olaylar başladı!

Politikada zamanlama herşeydir, diye yazıp durmamın nedeni işte bu…

***

İstanbul’da Ekspres gazetesinin yaptığını Lefkoşa’da yapan Bozkurt gazetesine bakalım…

Denktaş’ın sözcükleri ile ‘‘tercüme hatası’’ olan yalan haber ile başladı 26 Ocak 1958 ‘‘Taksim, yalnız Taksim’’ yürüyüşü…

Erten Kasımoğlu’nun Eski Günler Eski Defterler kitabından Denktaş’ın ağzından aktarıyorum:

-‘‘Sokaktaki çığlıkları duyar duymaz dışarıya atıldım… Baktım ki Mehmet Şemmedi’nin elinde bir bayrak, gayet içkili ve arkasında bir grup genç; ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ diye yürüyorlar… Bu manzara karşısında, ‘Ne var ne oluyor’ diye önlerine atıldım… Bana dediler ki, ‘Biraz önce Bozkurt gazetesine Royter haberi geldi. İngilizler Taksim’i kabul etti ve biz bunu kutlamak için nümayiş yapıyoruz. Onun için lise öğrencilerini sokağa çıkaracağız (…)

Ben hemen arabaya atlayıp BOZKURT gazetesine gittim ve haberin doğruluğunu öğrenmek istedim. Gelen haberi gösterdiler… Meğer haberi İngilizceden Türkçeye tercüme eden arkadaş, sanki yeni bir habermiş gibi, eski bir beyanatı veriyordu… İngilizler bir süre önce ‘Taksimi de kabul edebiliriz’ gibilerinden bir beyanat yapmışlardı. İşte buna değinen yeni bir haber geçiliyordu… Bu, sanki o gün İngilizler Taksimi kabul etmiş gibi yorumlandı. Gazetede bunu ben öğrenmeye çalışırken, kalabalık da ortaya toplandı. Kendilerine haberin aslını anlatmaya çalıştım ve nümayiş yapacak bir sebep olmadığını söyledim’’…

***

26 Ocak gecesi yapılan ‘‘Taksim, yalnız Taksim’’ yürüyüşünden sonra, sabah Bozkurt gazetesinin ‘‘İngiltere Taksimi kabul etti’’ manşeti ile uyanan ahali meydanda toplanır…

Özker Yaşın ‘Nevzat ve Ben’ kitabında Rauf Denktaş’ın anlatısını aktarır:

‘‘27 Ocak günü evimden çıktığımda Lefkoşa Türklerini hezeyan içerisinde buldum. Akşamki doğru olmayan haberi Bozkurt gazetesi yayımlamıştı.

Bozkurt’un yedi sütuna manşeti şöyle idi:

‘‘Dışişleri Bakanımız Fatin Rüştü Zorlu’nun çok mühim beyanatı: İngiltere Taksimi kabul etti. Haberin burada duyulması üzerine geç vakitlerde binlerce halk ‘Taksim Taksim’ nidalarıyla Lefkoşa sokaklarında dolaştı’’…

Denktaş ahalinin milliyetçi hislerle gürûhlaşması üzerine şöyle diyor:

-‘‘Kimseye gerçeği anlatmanın imkânı kalmamıştı. Herkes kendisini bir hayale kaptırmıştı. Sanki bir iki gün içerisinde İngilizler tası tarağı toplayarak Kıbrıs’ı bırakıp gidecekler, ada ortasından taksim edilecek ve Türk askerleri gelecekti…

Yüksek bir yere çıkıp bunun doğru olmadığını söylemeye kalkışsam beni yuhalayabilirlerdi…’’

Denktaş’ın anlatısına göre Denktaş’ı dinlemeyecek kadar gözü dönmüş bir ahali…

Türk mahallelerindeki bütün evlere ve çarşıdaki dükkanlara Türk bayrakları asılmıştı milli bayram gibi…

Öğrenciler dersleri boykot edip sokağa döküldü…

Denktaş’ın ‘tercüme hatası’ ve ‘doğru olmayan’ dediği haber üzerine çıkan olaylarda 7 masum insan öldürüldü.

27 Ocak’ta Sarayönü’nde Şerife Mehmet ve Mehmet Ahmet Bondigo landroverin altında ezildi…

Denktaş bu olayı şöyle anlatır:

-‘‘Paniğe kapılan İngiliz askeri, gaza basar ve bir kadın çiğner. Onun kemiklerinin çatırtısı duyuldu. Bunun üzerine daha ileride bir erkeği çiğnedi. Halk yine coştu ve artık önü alınamaz bir hal aldı…’’ (Aktaran Erten Kasımoğlu)

28 Ocak’ta İngiliz askerlerini taşlarken yaralanan gençlerden İbrahim Ali’yi, arkadaşları Sermet Kanatlı ve Mustafa Ahmet hastaneye götürürken Girne Kapısı’nda delik deşik edildiler…

28 Ocak’ta Mağusa Kapısı’nda sopalarla İngiliz askerlerine saldıran Sefer Muharrem ve Fuat Yusuf makineli tüfekle öldürüldüler… 

***

27-28 Ocak 1958 emperyalizmin ve Türk milliyetçiliği ile onların yerli işbirlikçilerinin Kıbrıs’ı bölmek için tezgâhladığı bir provokasyondu.

“Kıbrıs’ta cami bile yaktık” diyen Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu boşuna etmedi, “6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?” sözünü…

Neriman Cahit’e verdiği röportajda TMT’nin kurucularından Kemal Tanrısevdi, ‘‘27-28 Ocak olaylarının TMT tarafından örgütlendiğini’’ belirterek, bu olayların önceden planlanmış olduğunu itiraf etti.

(3 Mayıs 1997 tarihli Ortam gazetesinde yayınlanan TMT’Lİ YILLAR’da Neriman Cahit’in Tanrısevdi ile yaptığı röportajdan aktaran Niyazi Kızılyürek, Şiddet Mevsiminin Saklı Tarihi)

***

Denktaş ‘yatıştırıcı’ rol üstlendiğini anlatıyor. Ahaliye sözünü geçiremediğini söylüyor…

Ancak 27-28 Ocak 1958’de Türkiye’nin İngiltere ile yaptığı müzakerelerde elini güçlendirmek ve İngiliz’in taksim politikasının koşullarını oluşturmak için ölen bu yedi masum insan için, “Bu ölüler bize lazımdır. Dünyaya sesimizi bu ölülerle duyuracağız” diyen de aynı Denktaş’tır…

Bu olayların başlamasından 16 gün öncesine gittiğimizde ise Dr. Fazıl Küçük’ün Milliyet’e verdiği kışkırtıcı bir demeçle karşılaşırız:

-‘‘Taksim aleyhinde alınacak herhangi bir karar bizi adada hiç de tasvip etmediğimiz bir mücadele şekline sevk edecektir… Bu mücadelede ise 120 bin Türk 7’sinden 70’ine kadar kararlı ve azimlidir. Böyle bir çığırın açılmasına sebep olunursa bu mücadelemizde bizi taksime götürünceye kadar devam edeceğimizden bütün dünyanın emin olmasını isteriz. Bütün Kıbrıs Türkleri taksim gününü büyük bir sabırsızlıkla beklemektedir. Bu gayemize erişmek için de 120 bin Kıbrıs Türkü kendisine düşen vazifeyi yapacaktır’’…

(10 Ocak 1958 tarihli Milliyet gazetesinden aktaran Niyazi Kızılyürek ‘Şiddet Mevsiminin Saklı Tarihi’)

Ankara’da Sömürge Valisi Foot ile Britanya Dışişleri Bakanı Lloyd’tan oluşan İngiliz heyeti ile Türk hükümeti arasında 27 Ocak’ta başlayan görüşmede İngiltere masaya Taksim Tezi’ni değil, ‘Özyönetime dayalı Anayasal bir düzen’ koydu.

Doktor Küçük’ün Taksim yerine önerilen Özyönetim görüşmesinden 16 gün önce Milliyet gazetesine ‘Taksim dışında hiçbir çözümü kabul etmediğini’ açıklaması bu yüzden önemli.

1954’te “Türkiye’nin Kıbrıs diye bir sorunu yoktur” ve 1955’te Londra’da gerçekleşen Kıbrıs konferansında “Kıbrıs İngiliz sömürgesi kalsın” diyen Türkiye’ye 1956’da “Taksim Tezi”ni benimseten İngiliz emperyalizmi her zaman yaptığını yaptı. Böldü ve yönetti…

Taksim Tezi’ni, 1956’da Ankara’yı ziyareti sırasında Britanya Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd gündeme getirip Türkiye’yi ikna etmişti. Böylece İngiliz sayesinde Türkiye “milli dava” sahibi oldu…

1956 Ankara ziyaretinde Taksim’i Türk milliyetçiliğinin aklına sokan Britanya emperyalizmi, 27 Ocak 1958’de Taksim tezinden vazgeçtim diyerek kavgayı başlattı.

İngiliz masada her zaman kedilerle köpeklerin anlaşabileceğini, ancak Türklerle Rumların anlaşamayacağını ispat etmek için çabaladı.

İngiliz sömürgeciliği dünya kamuoyuna, Ruma ve Türke ayrı ayrı duymak istediklerini birer cümleyle söyler. Sonra geri çekilir. Kavgaya karışmaz…

Dünyaya dönerek,

-Bak, siz İngiliz sömürgeciliğini suçluyorsunuz, ancak sorun uygar olmayan yerlilerdir, der…

Bu minvalde, Kıbrıs sorunu yaratılırken 1955’te Londra’da gerçekleşen Kıbrıs konferansında sorunu İngiliz sömürgeciliğinin değil, vahşi yerlilerin çıkardığını ispat etmeye çalışan Sir Anthony Eden şöyle demişti:

-“Biz onların arasında derin görüş ayrılığı olduğunu biliyorduk. Ama dünya bilmiyordu. Pek çok kimse, sorunun bizim modası geçmiş sömürgeciliğimizden kaynaklandığını sanıyordu. Şimdi bu görüş ayrılıklarının gösterilmesini sağladık ve sorunun gerçek doğasını göstermiş olduk”…

***

Tarihte bir ileri iki geri atlarken, şimdi de 11 Kasım 2019 tarihine sıçrayalım…

BRT’nin ‘‘1955-1959 yılları arasında EOKA’nın hedefi olan İngiliz polisler anıldı’’ başlıklı haberinde şöyle deniyor:

‘‘1950’lerde Kıbrıs’ta EOKA’ya karşı çarpışan ve 1955 ile 1959 yılları arasında hayatlarını kaybeden 371 İngiliz askeri için Girne’de anma töreni düzenlendi.
Törene Başbakan Ersin Tatar, Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ve Adada yaşayan İngiliz vatandaşları katıldı.

Resmi tören kıyafetlerini giyen İngilizler, ölen askerlerini anarak şehitlerin hatırası önünde saygıyla eğildi.

Başbakan Ersin Tatar, anma töreninin ardından düzenlenen resepsiyona da katıldı.

Başbakan Tatar resepsiyonda yaptığı konuşmada Kıbrıs’ta zor zamanlar yaşandığına işaret etti.

Kıbrıs’ta yaşayan İngilizler ve İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Türkler olduğunu anlatan Başbakan, daha iyi ve daha barışçı bir gelecek için çalışılması gerektiğini ifade etti.

Başbakan Tatar, her zaman Kıbrıs’ta yaşayan İngilizlerin yanında olacağını da vurguladı’’…

10 Kasım’da Atatürk anıldı, yer gök Mustafa Kemal’di…

11 Kasım’da Bay Tatar ile Özersay İngiliz askerlerinin anmasına katıldı…

24 saat içinde hem Atatürkçü hem İngiliz’ci oldular…

24 saat önce 10 Kasım’da “İngiliz emperyalizmini yenen başkomutan” diye methiyeler düzüyorlardı Mustafa Kemal’e…

24 saat sonra 11 Kasım’da Ersin Tatar ve Kudret Özersay 1958’de Kıbrıslı Türkleri öldüren İngiliz askerlerinin anmasına katıldı…

İşlerine geldiğinde ‘İngiliz Kıbrıs Türküne zulmetti’…

İşlerine geldiğinde de ‘kahraman İngiliz sömürgeci askerleri’nin anmasında boy gösterirler…

EOKA ile savaşan İngiliz askerlerinin anmasında akıllarına gelmez 27-28 Ocak 1958 şehitleri…

İşin daha trajik ve ironik kısmı ise Niyazi Manyera’nın İngilizlere söylediği sözleri hatırlatıyor ‘tarihin ironisi’…

Niyazi Manyera, Vali Yardımcısı Sir George Sinclair’e şöyle der:

-Masumane, silahsız ve şiddetsiz bir yürüyüş yaptık ve bir günde 7 insanımızı öldürüp şehit ettiniz!.. Eğer İngilizler Çanakkale’nin öcünü almak istiyorlarsa, açık söyleyin, biz mert insanlarız, göğsümüzü açalım ve hepimizi kurşuna dizin… Ama böyle bir niyetiniz yoksa, bu insanların tazminatını ödemelisiniz’’…

***

Tarihimizde iki ‘26 Ocak yürüyüşü’ var…

26 Ocak 1958’den 26 Ocak 2018’e yol bağladık.

(30 Ocak 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author