Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi (21) BALABAYIS’TAN ODESSA’YA

Aziz Şah – Bu bir Ukrayna yazısı değildir. Ancak yazımıza Odessalı öykücü İzak Babel ile başlayalım…

‘‘Çok güzel bir kenttir Odessa. Herkes bilir bunu. ‘Büyük fark’ yerine orada ‘iki büyük fark’ derler. Ayrıca, ‘oraya buraya’ yerine de ‘oreye, bureye’. Bence, Rus imparatorluğunun bu ilginç, en göz kamaştırıcı kenti için güzel çok şey söylenebilir. İnsanın çok rahat yaşayabileceği, aydınlık bir hayat sürebileceği bir kent düşünün. Halkının yarısından fazlasını Yahudiler oluşturur. Yahudiler çok sıradan şeyleri çok iyi bilen insanlardır. Yalnız kalmamak için evlenirler, yıllarca bir arada yaşamak için severler, ev sahibi olmak, karılarına Karakulev ceketleri armağan etmek için para biriktirirler. (…) Odessa’yı çevreleyen rahat, aydınlık hava büyük ölçüde onların emeğiyle oluşmuştur. (…) Yazın sahillerinde sporcu gençlerin adaleli, bronzlaşmış bedenleri güneşin altında pırıl pırıldır; yüzleri sivilceli, iyi niyetli, büyük hayalperestler, borsacılığı icat etmiş ‘toptancı tüccarlar’ın, şişman, göbekli, yağlı bedenleri uzanmıştır kumların üzerine.

Biraz ötede, uçsuz bucaksız denizden uzaklarda fabrikaların dumanı yükselmekte, Karl Marx her zamanki işini yapmaktadır. (…)

Odessa’da bir liman vardır, limanda da Newcastel’dan, Cardiff’de, marsilya’dan, Port-Said’den gelmiş gemiler; gemilerde zenciler, İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar… Odessa aydınlanma günlerini de,  karanlık günleri de görmüştür. Şiirsel, mutlu günleri de, çok çaresiz karanlık günleri de.’’

Babel’in Odessa betimlemesinin tadını çıkardıysanız, Kutlu Adalıyı öldüren UZİ’nin şeceresi yazısına neden böyle başladığıma geleyim…

Ne Girne ile Odessa’yı kıyaslayacağım, ne Ukrayna ile Kıbrıs’ı…

Odessa gibi çok uluslu, dinli, kültürlü tarihi bir imparatorluk şehri ile şehrin sahiplerinin silah zoruyla evlerinden atılıp yerlerine deniz ötesinden nüfus taşınan ve zeytinliklerin sökülüp, karaparayı aklayarak üzerine gecekondu tipi apartmanlar ve villalar yapılan Girne’yi kıyaslamak, Odessa’ya edepsizlik yapmak olur…

Halil Falyalı öldürülmeden bir süre önce sanal bet işinin Kıbrıs’tan tasfiye edilip Ukrayna’ya taşındığı kulağıma çalınmıştı. Rus ordusunun Ukrayna’ya girdiği hafta bir dostum,

-Bugün sendikada biriyle karşılaştım, güneye iş başvurusu yapmaya geldi, tahmin edemen nereden geldiğini; dedikten sonra, ‘Odessa’ dedi…

Odessa’da sanal betçide çalışan bir Kıbrıslı, savaş çıkınca kürkçü dükkânına geri dönmüş…

Demek ki sanal betçilerin Ukrayna’ya taşındığı doğruydu…

İzak Babel’in şişman, göbekli, yağlı bedenli borsacılığı icat etmiş ‘toptancı tüccarlar’ dediği burjuvalardan uluslararası kapitalizmin yeni mucizesi sanal betçilere köprü olmuş Odessa.

***

Dönelim biz Çatalköy’de 20 Temmuz Caddesi’nde öldürülen Halil Falyalı’ya…

Falyalı öldürüldükten sonra Türkiyeli gazetecilerin ağzında sakız gibi bir laf vardı: ‘‘Kıbrıs’ta siyasetin finansörü’’… O kadar çok ağızdan tekrar edildi ki bu söz, doğruluğu bile tartılamadı.

İlk kimin söylediği belli olmayan, herkesin diline düşmüş, ‘‘Falyalı Kıbrıs’ın kralı olduğunu söylerdi’’ sözü de aynı. Söylemiş olsun ya da olmasın, sömürge rejiminin niteliğini mi değiştirecek bu?

Kıbrıslı boşuna ‘çok duy az inan’ demez…

Kıbrıs’a Osmanlı’nın atadığı Vali Tosun Paşa, “Buraya bakın ağalar bana Tosun Paşa derler” dediği zaman ağalardan birinin verdiği cevabın “Kıbrıs’ta tosunun hayalarını sökerler de hadım ederler!” olduğu rivayet edilir…

Kıbrıslı ağa Osmanlı paşasına bu lafı etmiş midir? Delimiz çok der mi der, yalancımız daha çok uydurur da uydurur! Doğru söyleyenler de abartarak söylediği için ‘çok duy az inan’ der Kıbrıslı…

Buradaki ‘‘Mafya Kıbrıs’ta siyaseti finanse eder’’ algısı, hem Ankara’nın Kıbrıs’taki sömürge idaresini pembeye boyamaya yönelik bir çabadır hem de geç kapitalistleşmiş toplumlarda bir türlü bitmeyen ‘ideal kapitalizm’ tartışmasının sonucudur.

Yolsuzluk, rüşvet, kayıtdışı ekonomi ve karapara kapitalizmin ürünüdür. Olağanüstü bir durum değil, aksine kapitalist mekanizmanın dişlisidir. Kâr ve rant maksimizasyonu için bir tercih değil, mecburiyettir. Kayıtdışı çalışma ve vergi cennetleri kapitalizmin ürünüdür. Kayıtdışı ekonomi sömürüyü, vergi cennetleri kârı maksimize eder.

Özellikle bizim yaşadığımız Üçüncü Dünya’da, eski sömürgelerde bitmeyen bir adlandırma tartışması var: Çarpık kapitalizm, ahbap-çavuş kapitalizmi, azgelişmişlik, çevre/periferi kapitalizmi…

Kapitalizmin bir ürünü olan yolsuzluk, rüşvet, kayıtdışı ve karapara tartışılırken de hep, ‘‘kapitalizmi bile beceremeyen vahşiler’’ çerçevesine indirgenir: Bir batının ‘ideal kapitalizmi’ var, bir de kapitalizmi bile beceremeyen Üçüncü Dünya var.

Emperyalizmin bir dünya pazarı olduğunu anlamaz, emperyalist metropoller ile eski ve sürekli sömürgeler arasındaki eşitsiz ve bileşik gelişmeyi kavramazsanız, ideal bir kapitalizm ararsınız.

En güncel olandan örnek verelim: Ukrayna’nın en büyük doğalgaz şirketlerinden biri olan Burizma’ya çöken oligark Zloçevskiy hakkında Britanya’da karapara aklama davası açılınca –o sırada ABD Başkan Yardımcısı olan- Biden’ın oğlu Hunter’dan yardım ister. Ukrayna’nın yeni atanmış Başsavcısı Şokin, Burizma şirketi ile Zloçevskiy’i soruşturmaya girişince de ABD Başkan Yardımcısı Biden Ukrayna Başsavcısı Şokin’i ABD’nin Ukrayna’ya yapacağı 1 Milyar Dolarlık yardım karşılığında görevinden aldırır.  ABD Başkan Yardımcısı Ukrayna Başsavcısını 1 Milyar Dolarlık rüşvet karşılığında görevinden aldırır…

Burada yolsuzluğu kim yaptı, rüşveti kim verdi, karapara davasına kim karıştı?

Burada ‘ideal kapitalist’ ABD mi, yoksa 30 sene önce kapitalizme geçen Ukrayna mı ‘çarpık’ ve ‘azgelişmiş’ olan, ahbap-çavuş ilişkisi kuran?

Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan?

Bunun adı kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişmesidir. ‘İdeal kapitalizm’ saplantısı farklı coğrafyalarda tarihsel gelişmenin kendisini tekrar edip etmediğiyle ilgilidir.

Türkiyeli gazetecilerin ağzından düşmeyen ‘‘Falyalı Kıbrıs’ta siyaseti finanse ediyor’’ sözünün arkasında, tam da bu sistemin parçası olan yolsuzluk, rüşvet, kayıtdışı ve karaparanın kökeni olan uluslararası kapitalizm ve Türkiye kapitalizminin iç pazarı olan Kıbrıs kuzeyindeki sömürge gerçeğini inkâr var.

***

İsviçre ve Lüksemburg ile vergi cenneti adacıklara servetlerini kaçıranların çoğunluğu Batılılarken fatura Kıbrıs ve Malta gibi küçük ülkelere kesilir…

Hollanda’nın Avrupa Parlamenteri geçtiğimiz günlerde Kıbrıs ve Malta’yı azarladı. Avrupa Komisyonu’nu “altın pasaportların yasaklanması ve altın vizeler konusunda katı düzenlemelerin kabul edilmesi için öneri sunmaya çağıran” raporun raportörü olan Hollanda Avrupa parlamenteri Sophie in’t Veld şöyle dedi:

-“Kıbrıs ve Malta gibi ülkeler için altın pasaportlarla ilgili programın, ulusal bütçelerinin büyük bir parçasını teşkil ettiğini anlıyorum. Ancak ekonominizi karanlık işler üzerine kuramazsınız, bu uzun sürmez”…

Hollanda bugünkü gücünü sömürgeci tarihinde el koyduğu kaynaklarla yaratmış bir emperyalist. Kıbrıs ve Malta’nın ise pasaport yolsuzluğu ve off-shore bankacılığı var elinde sadece. İşte Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde bize bakışı ne ise, Hollanda’nın Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bakışı da o!

***

2008’de başlayan Üçüncü Büyük Depresyon Wall Street’ten sonra Avrupa’yı vurduğunda Euro krizini bahane eden Alman emperyalizminin dayattığı paketle Rus hesaplarına tedbir konmuş ve 100.000 Euro’nun üzerindeki mevduatlar dondurulmuştu. 2008 Depresyonu ile Kıbrıs’ta Rus sermayesine karşı açtıkları savaşı 2022’de Ukrayna savaşı bahanesi ile yeni bir aşamaya taşıdılar.

Bugün hem altın pasaport hem Rus sermayesini bahane ediyorlar…

-Lukoil CEO’su Leonid Fedun, eski Çukotka Valisi ve işadamı Roman Abramoviç, Promsvyazbank Finans Kuruluşu Başkanı Petr Fradkov, Novikombank Müdürü Elena Georgieva, Rossiya Bank’ın Başkanı ve CEO’su Dmitri Lebedev gibi Rus milyarderlerin Kıbrıs’taki şirketleri, banka hesapları ve altın pasaportları 2008’den sonra başlayan Rusya’nın Kıbrıs’tan tasfiye edilmesi sürecinin yeni bir aşaması…

-Mihail Fridman, Petr Aven, Roman Abramoviç, Süleyman Kerimov ve Andrei Kosogov gibi Rus oligarklar da AB’nin kara listesinde bulundukları için kendileri Kıbrıs’la bağlarını kestiler…

-22,3 milyar dolarlık net servetiyle Rusya’nın en zengin ikinci kişisi olduğu belirtilen Alexei Mordashov’un da Kıbrıs’taki 1.3 milyar sterlinlik hissesini Virgin Adaları’na aktardığı belirtiliyor.

***

Kıbrıs’ın kuzeyinde Halil Falyalı cinayeti ile görünür olan dönüşüm, güneyinde de Ukrayna savaşı bahanesiyle tasfiye edilen Rus sermayesi olarak çıkıyor karşımıza.

Kapitalizmin ürettiği ilişkiler o kadar iç içe geçmiş ve bütünleşmiştir ki –birbiri ile alakasız görünen- Kıbrıs’taki bir kontrgerilla cinayeti ile Ukrayna’daki savaştan kaçan sanal bet şirketi, Ukrayna savaşını bahane ederek Kıbrıs’taki Rus sermayesinin tamamen tasfiye edilmesi aynı puzzle’ın parçaları.

Bu puzzle’ın bir diğer parçası da, Halil Falyalı öldürülmeden önce ve sonra Türkiye’nin dayattığı gündemler içerisinde Ercan’ın Türkiye’nin İç Hatları olması, Mağusa ve Ercan limanlarının açılmaması ve yeni marina projeleridir.

Küçücük Kıbrıs’ın üzerine Rusya konusunda bu kadar gelen Batı emperyalizminin Türkiye’ye dokunmaması da manidardır…

2021 Ekim’inde Türkiye FATF (Mali Eylem Görev Gücü) tarafından kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede başarılı olamadığı gerekçesiyle ‘gri liste’ye alındı…

FATF’ın (Mali Eylem Görev Gücü) adı ilk kez Türkiye’de kumarhane mafyasının yükseliş döneminde duyulmuştu. Türkiye 1989 yılında OECD bünyesinde kurulan Mali Eylem Görev Gücü’ne 1991’de üye oldu. Elinden geldiğince katılımı öteledi… Bankalarda belirli bir limitin üzerindeki işlemler için taahhüt ettiği kimlik tespiti uygulamasını zorunlu kılan yasayı ise, ta 1996’da –Susurluk döneminde mafya/kontrgerilla bağırsak temizliği sırasında- yürürlüğe soktu…

F. Cengiz Erdinç ‘Overdose Türkiye’ kitabında şöyle yazıyor:

‘‘1996 yılında yürürlüğe giren Kara Paranın Önlenmesine Dair Kanunu yürütecek olan Mali Suçları Araştırma Kurulu Şubat 1997’de fiilen çalışmaya başladı. 1980’li yılların başından beri varolan ve kaynak dışı ekonomide kilit rollerden birini üstlenen mevduat sertifikası uygulaması ise ancak 1997’de yürürlükten kalktı. 1998 yılında uygulamaya konan mali milat ise büyük tartışmalara yol açtı ve ertelendi.

Bu dönemde arka arkaya yaşanan krizlerde 1989’da zirveye çıkan finansal serbestleşmenin getirdiği kayıt dışı ekonomiyi güçlendiren mekanizmaların önemli katkısı oldu. Özellikle sıcak para akışına dayanan finans sistemi yerle bir oldu. Tahribat sadece finans sistemiyle kalmıyor, her defasında tarım ve sanayideki üretim mekanizmalarını da yerle bir ediyordu. Bu reel sektörlerdeki ağır tahribat bir sonraki krizin de hazırlayıcısı oluyor ve boyutlarını artırıyordu. 1994 krizi bu özelliklere sahipti…’’ (S. 338-40, İletişim Yayınları)

Günümüzde Türkiye gündemini meşgul eden FATF (Mali Eylem Görev Gücü) tarafından ‘gri liste’ye alınmış olmak, 1980’lerden 1990’lara hesabı verilemeyen kara paraya dayalı finans sisteminin devamı gibi…

Kriz krizin ebesidir. 40 yıldır Türkiye kapitalizminin kronik dış ticaret açığı sorunu var. 1994, 1998, 2001 krizleri AKP’den önceki dönemde birbirinin ebesiydi, kendini yeniden üreten krizlerdi. AKP öncesi 90’larda ve AKP’li 2000’lerde aynı yapısal sorun vardı. 1990’larda kara paranın denetlenmesi konusunda FATF’ı (Mali Eylem Görev Gücü) bu yüzden öteledi Türkiye. Aynı dönemde Susurluk’un kasası First Merchant Bank da uluslararası hukukun dışında haydut rejim durumundaki KKTC’de idi…

2021’den beridir Kıbrıs Cumhuriyeti, Mağusa ve Ercan limanlarının BM ve AB’nin uluslararası denetimine açılması, doğrudan uçuşlar ve ticaret için bastırıyor; Ankara ise reddediyor.

İsviçre merkezli uluslararası ‘Ulusötesi Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim’in Küresel Organize Suç Endeksi Raporunda KKTC’nin, IŞİD tarafından Suriye’den Türkiye’ye kaçırılan petrolün ve Libya’dan alınan kaçak rafine petrol ürünlerinin Avrupa’ya gönderilmesinde bağlantılı olduğu ileri sürüldü.

Raporda Mağusa Limanı’nın spesifik olarak silah ve mal kaçakçılığında öne çıktığının altı çizildi.

Şimdi neden Kıbrıslı Türklerin limanlarının uluslararası ticarete ve ulaşıma açılması, Türkiye tarafından reddediliyor biraz daha iyi anlaşıldı mı?

Kıbrıs’ın kuzeyinde Falyalı Cinayeti ile hızlanan dönüşüm, güneyinde Ukrayna savaşı ile hızlandı.

Odessa’dan Babalayıs’a yol bağladık!

(27 Mart 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author