Kıbrıs Cumhuriyeti’nin verdiği statü

Aziz Şah – Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) tabirinden hep gıcık kapmışımdır. Sebebi ise statükoyu kalıcılaştıracak olmasıdır…

GYÖ dedikleri şeyler KKTC’ye statü kazandırır. Adı ‘tanınma’ olmayan bir tanınma getirir. BM üyesi olmazsınız belki ama KKTC olarak yarı-özerk bir bölgeye dönüşebilirsiniz…

İşte bu yüzden Türkiye Maraş’ın iadesi, Mağusa ve Ercan limanlarının açılması gibi GYÖ’leri reddediyor. Çünkü yarı-özerk de olsa burada kurduğu düzenin dünya ile bütünleşmesini istemez.

Buradaki düzenin bütün esprisi hukuk dışı olması!

GYÖ adı altında bugün limanlar uluslararası hukukla denetlenirse yarın bankalara gelir sıra, sonra Interpol gelir…

Bugün bir Avrupa ülkesinde bankaya para yatırmaya kalktığınızda maaşınıza, yedi sülalenize, paranın kaynağına, ailenizin gelir kaynaklarına, mal varlığınıza bakarlar. Kıbrıs’ın kuzeyinin esprisi bunların hiçbirinin sorulmamasıdır. Parayı sisteme soktuğunuzda da her türlü aklanır…

Bugün limanları BM ile AB’nin denetimine açarsanız yarın sıra bankalara gelir. Ne Türkiye ister bunu ne de dünyadaki büyük başlar…

‘‘Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi’’ yazı serisinde anlattım bunları. Susurluk’un kasası First Merchant Bank, Belçika, İngiltere, Almanya ve İtalya’da Interpol operasyonlarında “yatırım dolandırıcılığı”ndan sobelendi. Ancak uluslararası hukukun dışındaki KKTC’de işlem yapılamadı! Neden Kıbrıs’ın kuzeyinin uluslararası hukukun içine girmesini istemiyor Türkiye? Çok basittir aslında mevzu…

Türkiye’nin burasını yarım asırdır Kıbrıslı Türkleri rehin ve paravan olarak kullanarak yönettiğini bir türlü anlamayan geri-zekalılar vardır, anlayıp da anlamazdan gelen süper-zekalılar vardır ve maşa olmayı tercih eden kiralık-zekalılar vardır.

Asker, polis, din işleri, merkez bankası, eğitim, evkaf, su, elektrik, mobese, e-devlet, köy yollarının yaması, itfaiye, hava sahası, sahil güvenlik ve daha aklınıza gelecek herşey Ankara’ya bağlı. Bazıları ise inatla hâlâ Türkiye’deki her kritik dönemde ilhak korkusunu kuşanır…

İlhak-fobisinden kurtulun!

Türkiye Girne Limanı’na ‘‘TC Devleti’ne hoşgeldiniz’’ tabelası asmayacak…

Türkiye Ledra Palace kapısındaki ‘‘TRNC FOREVER’’ tabelasını indirip yerine ‘‘Dört nala gelip Orta Asya’dan Kıbrıs’ın ortasına hançer gibi saplanan bu telli bölge Türkiye Cumhuriyeti’dir’’ yazmayacak…

‘İlhak’tan anladığınız TC’nin gelip tabela çakması ise, beklemeyin boşuna…

TC Devleti Kıbrıs’ın Kuzeyine hiçbir zaman Vali atamayacak; ama bu, burasının bir vilayet olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Ne resmi vilayet olmadığınıza sevinin ne de resmi ilhak olmayacağına!

Burayı vilayet ilan etmek sömürgeye statü vermektir. Türkiye Mağusa ve Ercan limanlarının açılması gibi Güven Yaratıcı Önlemleri hangi gerekçe ile reddediyorsa, aynı gerekçe ile burasını vilayet ilan edemez.

Girne’nin en yüksek kulesinde Avusturalya’nın uyuşturucu baronu yaşıyorsa, beklemeyin boşuna Kıbrıs’ın kuzeyinin Misak-ı Milli içerisine dahil edilerek TC Anayasası’na tabi olmasını…

Kıbrıs’ın kuzeyi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal edilmiş topraklarıdır. Bunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın…

Kıbrıslı Türklerin bütün statüsü Kıbrıs Cumhuriyeti’nden, onun kurucu anlaşmalarından ve anayasasından ileri gelir. Bu sebepten Kıbrıs Cumhuriyeti yıkılmadığı sürece bir statümüz vardır.

Örneğin Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi toplantılarına gidip gelir CTP ve UBP’li iki vekil senelerdir. Strazburg’ta fink atarlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nden gelen statü ile!

Evet, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’ne ‘‘KKTC milletvekilleri’’ Kıbrıs Cumhuriyeti’nden arda kalan statümüzle katılıp orada Kıbrıs Cumhuriyeti’nin topraklarını işgal eden Türkiye’nin çıkarlarını savunurlar…

Kıbrıs’taki TC işgalini bile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin verdiği statü ile savunursunuz!

(12 Temmuz 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author