“Silahsızmış, dokunulamazmış olur mu öyle şey!”

Aziz Şah – Türk askeri Denya’da Rum çiftçiyi taşladı…

1990’lardaki cinayetleri düşününce şanslıymış çiftçi diyorum. Öldürülseydi hiç kimse hesap vermeyecekti. Kıbrıslılar arasına bir ceset daha mevzideki kum torbası gibi yığılacaktı…

Geçen sene Sedat Peker, Kutlu Adalı cinayetini gündeme getirince konuşmak zorunda kalanlardan biri de Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı idi. Tasos Isaak ve Solomos Solomou’nun öldürüldüğü Derinya olaylarını anlattı…

Rum Liderliği’nin en ‘uzlaşmacı’ isimlerinden biri Klerides olageldi hep. Isaak ve Solomou için Denktaş’a yazdığı mektuplar aklıma geldi…

Kundakçı o kadar rahat bir şekilde çıkıp ‘‘Solomos Solomou’nun vur emrini ben verdim!’’ dedi ki…

İnsan olan hatırlamak zorunda kalıyor.

Glafkos Klerides şöyle diyor Denktaş’a 22 Ekim 1996’da:

‘‘Sizi temin ederim ki, 11 ve 14 Ağustos’ta sizin tarafın işlediği Tasos Isaak, Solomos Solomou cinayetleri konusuna geri dönmek beni üzüyor. Ne var ki, sadece bu insanlık dışı cinayetlerin sizin tarafça kınanmadığı için değil,  ama daha sonra 13 Ekim’de, yağmurdan sonra tarlalarda salyangoz toplayan yörenin yerlisi Petros Kakoullis’in Türk askerleri tarafından vurulması, maktul yerde ağır yaralı olarak yatarken sıkılan üç mermiyle barbarca öldürülmüş olması nedeniyle de bunu yapmayı ödev biliyorum.

Bu insanlık dışı suçlar, Kıbrıslı Türklerin Liderliği ve Türk Hükümeti’nin tampon bölgeye ya da Türk kontrolündeki bölgeye giren Kıbrıslı Rumları ateş ederek öldürme emri dışında gerçekleştirilemezdi. Bu hiç şüphesiz söz konusu politikanın, sizin tarafınızda bazı örgütlü unsurların insanlık ve hukuk düzeni gibi her türlü kavramı hiçe sayarak, adeta dokunulmazlık zırhına bürünmüş gibi, kendilerini Kıbrıslı Rumlara ateş edip öldürmekte özgür hissettikleri noktaya gelmiştir’’…   

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı’nın emri ile öldürüldü Solomou. Bu sebepten INTERPOL tarafından arananlardan biri olarak 25 yıldır Türkiye’nin dışına çıkmadığını söyledi geçen sene…

-“Bayrağı indirilmiş bir komutan” olarak anılmaktansa, yurtdışına çıkamayan komutan olarak bilinmeyi tercih ettiğini söylemişti.

Burada diğer bir mesele şudur ki, emri veren tetiği kimin çektiğini de bilir. Kundakçı’nın geçen seneki itirafının kör noktasıydı bu: Tetiği kim çekti?

Kutlu Adalı cinayeti konuşulurken konuyu değiştirmek ister gibi ‘‘Solomos Solomou’nun vur emrini ben verdim!’’ diyen Korgeneral Hasan Kundakçı Sözcü gazetesine şöyle konuşmuştu:

“…Silahsız oldukları söylenen bu kişilerin yeşil hattı geçip Girne’ye gelecekleri belirtiliyordu… Sınırı geçmeye kalkışan, hele bayrağımızı indirmeye çalışanlara karşı ne yapılması gerektiği konusunda ilgili birimlere gerekli talimatı vermiştim. Elimi kaldırdığım zaman kimlerin ne yapacağı da belliydi. Denktaş da o gün gelmişti. Denktaş geçmişte yaşadıklarını da bana anlatıyor, ben de kendisine bazı sorular yöneltiyordum. Tarih 14 Ağustos 1996’yı gösteriyordu. Tel örgüyü geçip sınırın 15 metre uzağında bulunan bayrağımızın gönderde bulunduğu direğe tırmanan kişi, bayrağımızı indirmek istiyordu. Kendisini üç defa uyardık. Aldırış etmedi. Bölge komutanına kesin emrimi vermiştim. Hangi işaretimle ne yapılacağı da belliydi. Ben elimi kaldırıp ‘Vur emri’ işareti verdim. Bayrak indirilirse biz orada duramayız. Bayrağı indirilmiş bir komutan olmak istemem… Silahsızmış, dokunulamazmış olur mu öyle şey!”…

‘Bayrak’ dediği Kıbrıs Cumhuriyeti toprağına dikilmiş TC Bayrağı…

Sözde ‘Garantör’ü olduğu Cumhuriyet’in toprağındaki bayrağı ‘fetih bayrağı’ olarak görüyor…

Bayrağın dikili olduğu toprak kimin?

Kıbrıslıların, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin.

Öldürülen kim? O toprağın vatandaşı.

Öldüren kim? Türkiye Cumhuriyeti devleti.

‘‘Silahsızmış, dokunulamazmış olur mu öyle şey!’’ sözü zaten baştan aşağı itiraf!

Mesele ‘tampon bölgeyi ihlal’ meselesi değil, işgal meselesidir.

Yoksa İsrail, ‘evine geri dönüş yürüyüşü’ yapan Filistinlileri öldürürken haklı mı?

(1 Eylül 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author