1974’te gasp ettiğiniz evlerin penceresinden bakıyorsunuz dünyaya

Aziz Şah – Andreas Soutzi (Soudjis) toplamda 5 adet fotoğraf için 36 gün hapis yattı.

Andreas’a okunan ceza Kıbrıs’ın selasıdır…

Masum bir insana verilen cezanın ağırlığından ya da Andreas’ın deport edilip kuzeye geçişinin yasaklanacak olması değil cezayı Kıbrıs’ın selası yapan…

Onlarca gün tutuklu kaldı Kıbrıslı bir Rum. 10 yaşındayken Türk ordusu geldiğinde mülteci olmuş bir insan. 10 yaşında bir çocukken kaçtığı silahın gölgesinde korkuyla yargılanmayı bekledi günlerce… Emarelerin incelenmesini, dosyanın hazırlanmasını, suçlama getirilmesini korku ve endişe ile bekledi… Bakmak zorunda olduğu iki kızını düşünerek bekledi. Bir kız babası gibi ve 10 yaşında bir mülteci gibi bekledi… Gitti geldi mahkemeye. 21.000 dosya incelenerek sadece 5 adet fotoğraftan suçlanabildi. 5 adet Maraş fotoğrafı için de  ‘hatıra olarak çekildiği’nin altını çizdi yargıç. İşgal rejimi bile ‘‘casus’’ diyemedi Andreas’a… Ama Kıbrıslıtürklerin örgütleri ne geldi ne bastı mahkeme avlusuna…

Bu yüzden Andreas’a okunan ceza selasıdır Kıbrıs’ın!

Hade bir duruşmayı kaçırdın, diğerine git. Öbürüne git… Günler geçti, haftalar geçti, Tatar’a laf yetiştirdiniz, Andreas’a selam vermediniz…

‘‘Casus’’ dediler önce, korktunuz mahkemeye gitmeye ‘‘casusa destek verdi’’ demesinler diye… Sonra işgal rejimi bile o kadar masum buldu ki, 21.000 belgeden ‘Google arama motoru’nda bulabileceğiniz 5 adet fotoğraftan dava getirdi… Ama siz gene gelmediniz mahkemeye!

Yargıç ‘‘fotoğraflar hatıra olarak çekildi’’ diye hükmettiğinde de yoktunuz…

AB’den fon alan onca insan hakları derneği, siyasi partiler, Baroların İnsan Hakları Komitesi, gençlik kolları bacakları, kadın kolları bacakları…

AB’den fon alarak hayatını idame ettiren asalak aktivistler de uğramadı mahkemeye. Andreas’ın davası yürüttükleri ‘‘insan hakları projeleri’’nin kapsamı dışında olduğu için Andreas’ın insan haklarını yok saydılar. Ne kadar ekmek, o kadar köfte! Fon yoksa aktivizm de yok…

‘‘Kimse kimseye gerçeği savunduğu için teşekkür etmemeli’’ diye bir yazı yazdım:

‘‘Mahkemeden sonra yanımıza bir adam yaklaştı Unite Cyprus Now grubundan…

-Çok teşekkür ederiz, dedi… Sesi düğümlendi, ‘Burada olduğunuz için’ dedi, bir anda gözleri doldu, ‘Bizim için çok önemli burada olmanız’ derken gözlerinden yaşlar boşaldı…

Bize teşekkür etti Andreas’ı mahkemede yalnız bırakmadığımız için. Ama 4 kişiydik biz, 5 değil!’’…

Yazı gazetede yayınlandığı sabah Lefkoşa’da surlariçinde yürüyorum… Uzaktan bir ses: ‘‘Azizim, kaç kişiydiniz mahkemede?’’…

Toplumumuzun sevilen bir hekimi soruyor: Andreas’ın mahkemesinde kaç kişiydiniz?

-Dört kişi, deyince tekrar sordu:

-CTP’de insan yok mu, bir avukat yok mu davayı izlemeye göndersin?

Lisili mülteciler vardı mahkemede, Andreas’ın çocukluk arkadaşları, Türk askeri geldiğinde beraber kaçıp göçen insanlar… Göçmen kuşlar gibi dizildiler mahkeme salonuna…

‘‘Tek halk, tek devlet, tek bayrak, tek vatan’’ diyen üniter-tek bölgeli Kıbrıs sevdalısı gençler izliyordu mahkemeyi…

YKP’den Murat Kanatlı, TDP başkanı Mine Atlı ve Andreas’ın Unite Cyprus Now grubundan arkadaşları.

Siz barışı ve çözümü, ortak yaşamı, ortak vatanı ne zannediyorsunuz? Bir Kıbrıslırum işgal bölgesinde askeri mahkemede yargılanırken bir selamı çok göreceksiniz ona ve leylekler bir anlaşma getirecek…

Çözüm ve barış sizin umurunuzda değil, çöktüğünüz ganimetleri iade edeceksiniz diye ödünüz kopuyor.

Lisili mülteciler mahkeme salonundaki gençleri görünce sordular bana:

-Hukuk öğrencileri mi?

-Hayır, dedim.

-Gazetecilik öğrencileri mi?

-Hayır, dedim.

-Peki, neden geldiler?

-Andreas’la dayanışmak için, dedim.

Çok seversiniz Che’nin ‘‘Dayanışma halkların zarafetidir’’ sözünü… Ama Andreas’la dayanışmaktan ödünüz koptu!

Sri Lanka’da, İran’da, Şili’de, Fransa’da olan olaylara ilgi gösterirMİŞ GİBİ yapıp, Lefkoşa’da Askeri Mahkeme’de yargılanan bir Kıbrıslırumu yalnız bırakmak ‘enternasyonalizm’ değildir. Siz zaten enternasyonalist de değilsiniz, şovenistsiniz.

1974’te gasp ettiğiniz evlerin penceresinden bakıyorsunuz dünyaya…

(2 Ekim 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author