Aziz Şah – “Kıbrıs” gazetesi 8 Temmuz 1996’da Kutlu Adalı cinayetini Türk İntikam Tugayı’nın üstlendiğini yazdı…
“Türk İntikam Tugayı” TC Özel Harp Dairesi’nin “mahlas”larından biridir sadece. Bu yüzden Adalı cinayeti üzerine yazdığım onlarca yazıda hiçbir zaman “tetikçinin kim olduğu”nu temel mesele olarak görmedim. Çatlı, Kırcı, Ağca… Ne fark eder tetiği kimin çektiği?
“TİT” 16 Mart 1978 İstanbul Üniversitesi katliamı, Ankara’da Balgat ve Piyangotepe, Bahçelievler katliamları ile Çorum, Malatya ve Kahramanmaraş katliamları ile anılır.
DİSK’in Genel Başkanı Kemal Türkler ile 6 ayda 17 cinayeti aydınlatan Adana Polis Genel Müdürü Cevat Yurdakul’un cinayetleri de TİT imzası taşır.
Adana’da Yurdakul cinayetinden sonra da, aynı Kutlu Adalı cinayetinde olduğu gibi TİT gazeteleri arayarak cinayeti üstlenir…
TİT’in cinayetleri üstlenmesinin bir amacı vardır. TİT’in varoluş nedenidir bu…
Kutlu Adalı şöyle yazar 2 Nisan 1996’da Yenidüzen’de:
“Evimin telefonu en uygunsuz saatlerde çalıyor, boğuk boğuk sesli peçeli yüzlü bir takım kişiler, telefonu evde kim açarsa sorusuz sualsiz tehdit edici sözler söyleyerek kapatıyor. Kimi bela veriyor, kimi aşağılıyor, kimi elimizi ayağımızı kırmaktan söz ediyor… Böyle ısrarla, aşağılayıcı bela veren, tehdit eden, elimi ayağımı kıran, kimliğini gizleyen, telefon numarasını vermeyen, peçe altına saklanmış telefonlar almadım. St. Barnabas baskınının önemi ve özelliği nedir ki, böyle hışımla üzerime varıyorlar? Yazılanların doğruluğundan mı tedirgin oluyorlar? Sivil toplum olmamızdan mı korkuyorlar? Demokrasi ve barış niçin bir takım kişileri korkutuyor?”
6 Nisan 1996’da ise der ki:
“Ülkede bombalar, silahlar patlıyor, kurum ve kuruluşlar bombalanıyor, can ve mal güvenliği tehlikede. Birçok kişinin evinde, bahçesinde, üzerinde el bombaları, tabancalar, kurşunlar, dinamitler, TNT’ler bulunuyor…
Kurum ve kuruluşlara, aydın, gazeteci, öğrenci ve politikacılara yapılan baskılar kuşkusuz bu kadar değildir. Evlere çok baskınlar olmuştur…
Yasaklı, bombalı, baskılı, tehditli, sürgünlü demokrasi olamaz.
Suskun toplum olacağımıza, konuşan toplum olmalıyız.
Ağızlara dikiş vurulacağına, kalemler kırılacağına, faşist kafalar cezalandırılmalıdır.
Açıklıktan korkmamalıyız.
Bugün bana adını gizleyen birçok kişiden telefonlar geliyor, ‘çocuğunuz idamla yargılanıyor, gizlice asacaklar’ deniliyor. Eminim böyle bir şey yok ama gizlilik ve baskı bu tür endişelere ve söylentilere yol açıyor.
Bunlara ne polis, ne asker, ne sivil fırsat vermemelidir”…
Kutlu Adalı’nın bahsettiği “boğuk sesli peçeli yüzlü bir takım kişiler” ile yürütülen psikolojik harbin adıdır “TİT”.
Türk İntikam Tugayı, temizlerle kirlilerin, doğrularla yanlışların bir arada yıkanarak kontrgerillanın aklanmaya çalışıldığı Ergenekon davasında da iddianamenin parçasıydı.
Ergenekon davasında “TİT” ile ilgili mahkeme MİT, Genelkurmay, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet’ten bilgi ister. Çok ilginçtir, Genelkurmay dışındaki bütün kurumlar öyle ya da böyle bilgi verir mahkemeye. Özel Harp Dairesi’nin bağlı olduğu Genelkurmay “Görev ve yetki alanları dışında bulunduğundan TİT hakkında kayıt ve derlenmiş bilgi bulunmadığını” bildirir.
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ise mahkemeye yazdığı yazı çok düşündürücüdür:
“TİT ismi 1978’den beri etkili bir illegal örgüt olarak kamuoyuna yansıtılmaya çalışıldı. TİT rumuzu ile üstlenilen eylemlerin büyük bölümü çeşitli şahıs ve kurumlara yönelik tehdit mektupları ve duvarlara yazılmış sloganlardan oluştu, bir kısmı da silahlı eylemlerin üstlenilmesinden ibarettir… TİT adı hedef alınan şahıs ve kuruluşları psikolojik yönden etkilemek ve korkutmak amacıyla paravan bir isim olarak kullanıldı”…
Gazeteciler Ertuğrul Mavioğlu ve Ahmet Şık ise şöyle diyor: “Ülkücülerin yaptığı ancak TİT adına üstlenilen bu eylem ve suikastlarla adeta korku salan bir efsane yaratılmak isteniyordu. Olaylar TİT’e mal edilse de ne bir üyeleri yakalanabildi ne de liderinin kim olduğu öğrenildi”…
(Devam edecek)
7 Temmuz 2023 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır.