Sizi “Cumhuriyet’ten atanları” neden çekip vurmadınız?

Aziz Şah – 1955’te Kıbrıs Futbol Federasyonu’nu (KOP) terk ettiği günden beridir “Kıbrıs Türkü”nün kafası ve o kafayla yaptıkları hiç değişmedi. Sene 2023, 1955’te KOP’u terk ederken ne yaptılarsa aynı taktikleri sürdürüyorlar!

1950-51 liginde Çetinkaya’nın şampiyon olmasından altı ay önce Dr. Küçük Halkın Sesi’nde başlar “futbol federasyonunu terk edelim” propagandasına… Rum hakemler haksızlık yaparmış da, buna son vermek için ligi terk edelimmiş… “Nefsimiz daha fazla incinmesin” diye yazar Dr. Küçük gazetesinde, federasyondan ayrılalım der. 6 ay sonra Çetinkaya şampiyon olur…

1950’de başaramaz ayrılıkçı-bölücü Türk Liderliği KOP’tan ayrılmayı. Ama Özel Harp Dairesi’nin sopasıyla 1955’te İstanbul’daki 6-7 Eylül 1955 linçinden iki ay sonra 30 Ekim’de federasyonu terk edip kendi kendini izole etmeyi başarır “Kıbrıs Türkü”!

Tuhafıma giden nedir? Bu kadar uğraştınız KOP’tan ayrılmak için, sonunda ayrılınca da başladınız “Rumlar bizi federasyondan attı” yalanına! Kimi inandıracağınızı zannedersiniz?

“Kıbrıs Türkü” önce Kıbrıs Futbol Federasyonu’nu terk etti, ardından başladı “Rumlar attı bizi federasyondan” diye mağduriyet teranesine… Sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’ni terk etti, ardından gene başladı “Rumlar attı bizi Cumhuriyet’ten” diye mağduriyet teranesine…

Uluslararası kamuoyu yemiyor bu mağduriyet teranelerini: Birleşmiş Milletler raporlarına “Kıbrıslı Türkler kendi kendilerini izole ettiler” diye geçti.

Türkiye’nin olumlu oy vererek Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Kıbrıs’ın üzerindeki tek devlet olarak tanıdığı 4 Mart 1964 tarihli 186 No’lu BM kararından sonra “Kıbrıslı Türklerin kendi kendini izole ettiği” yönünde 3 tane rapor sundu BM Genel Sekreteri.

15 Haziran 1964’te BM Genel Sekreteri birinci raporunda şöyle der:

-“Kıbrıslı Türklerin kendi bölgeleri dışına çıkmayışlarının, kendi siyasal amaçları gereği olduğuna inanılmaktadır. Yani Kıbrıs’ta herhangi bir coğrafi ayrılık olmaksızın, iki ana toplumun adada barış içinde bir arada yaşayamayacağı iddiasını güçlendirmeye yöneliktir”…

11 Mart 1965’te BM Genel Sekreteri ikinci raporunda şöyle der:

-“Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yalıtma (izole etme) politikası, toplumu normal olanın tersi bir yöne yöneltti”…

10 Haziran 1965’te ise BM Gelen Sekreteri üçüncü raporunda şöyle der:

-“…Kıbrıslı Türklerin amaçlı olarak kendi kendilerini tecrit etme politikası…”

Yıl 2023, Kıbrıs Haber Ajansı’na verdiği röportajda Ersin Tatar hâlâ “Rumlar bizi silah zoruyla Cumhuriyet’ten attı” yalanını söylüyor. Sizi meclisten silah zoruyla atanları çekip vursaydınız! Gücünüz bir tek Ayhan ile Ahmet’e mi yetti?

Ayhan Hikmet’i yatağında uyurken öldürdünüz, Ahmet Muzaffer Gürkan’ı arabasında vurdunuz. Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında anayasal yurttaşlık temelinde yaşamayı savundukları için öldürdünüz… Temel insan haklarını Kıbrıslı Türk toplumuna çok gördünüz!

Futbol Federasyonu’nu da siz terk ettiniz… Kıbrıs Cumhuriyeti’ni de… Dünya da bunu biliyor! İsmet İnönü’yü bile kandıramadınız, “Cumhuriyet’teki makamlarınıza geri dönün, dünya kamuoyu karşısında haksız duruma düşeceksiniz” diye mektup yazdı Dr. Küçük’e İsmet Paşa, laf anlamadınız… 

Dünya üzerinde etnikçilik yapan ayrılıkçı/bölücü gruplara hiçbir devlet sempati ile bakmaz. En başta Türkiye Cumhuriyeti Devleti… “Kıbrıslı Türkler” gibi yüzlerce etnik grup var Türkiye’de, ABD’de, Avrupa’da… Her 100 bin kişilik etnik grup ayrı bir devlet istese her devlet bin parçaya bölünür…

Böyle bir etnik kabileciliğe büyük devletlerin sempati beslemesini mi beklersiniz? Her etnik grup ayrılmaya kalkarsa ne olur? TBMM’deki Kürtler, Kıbrıs Cumhuriyeti meclisini terk eden Kıbrıslı Türkler gibi TBMM’yi terk edip “paralel bir meclis” ve “paralel bir devlet” kursun bakayım… TC Devleti ne yapar?

Kıbrıs Haber Ajansı’na “Silah zoruyla bizi Cumhuriyet’ten attılar” dedi Tatar… Röportajı yapan sevgili Niko’nun yerinde olsam sorardım:

-Sizi silah zoruyla Cumhuriyet Meclisi’nden atan zorbaları neden çekip vurmadınız? Gücünüz bir tek yatağında uyuyan Ayhan ile arabasındaki Ahmet’e mi yetti? 

(7 Ağustos 2023 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author