Aziz Şah – Kıbrıs’taki askeri üslerin önemini anlatabilmek için birçok sefer ayni misali verdim…
“Rus, Fars ya da Çinli bir general olsam bulduğum ilk fırsatta Kıbrıs’taki üsleri vururdum”…
Kıbrıs’taki üslerin ne kadar önemli olduğunu başka türlü anlatamazsınız…
Üsler ve tesisler açık hedeftir ve eninde sonunda vurulacaktır.
Belki Kasım Süleymani öldürülmese İngiliz üslerini ve Amerikan tesislerini vururdu, kim bilir?
Türkiye’nin AKP öncesindeki “geleneksel düşman” algısında değişmez iki aktör vardı: İran ve Rusya.
İran için kamuoyu önünde “dost” derken NATO’ya gittiklerinde “bize İran’a karşı hava savunma sistemi verin” dediler hep. Bu yüzden Malatya’daki Kürecik radar üssü kuruldu…
Rusya Sovyetler Birliği iken Kurtuluş savaşına destek verdi; bu yüzden Sovyet generalleri Firunze’nin ve Voroşilov’un heykeli var Taksim’deki anıtta… Kurtuluş savaşından sonra da Türkiye Cumhuriyeti devletinin sanayileşme atılımında Sovyetlerin büyük desteği var; hem İnönü hem de Demirel dönemlerinde birçok fabrika Sovyet teknolojisi ve sanayisi ile kuruldu. Buna rağmen NATO’ya girebilmek için “Sovyet tehdidi” icat edilerek Rusya düşmanlığına ekmek bandı Türk egemenleri…
Türk İslamcısı da Turancısı da liberali de Rusya’yı “düşman” olarak algılar. Bu değişmez bir olgudur…
En dost oldukları zamanda bile Rusya ve İran’ı bahane edip NATO’dan savunma desteği, Amerika’dan yardım, Avrupa’dan yatırım almak için şark kurnazlığı yaparlar…
Firunze’nin ve Voroşilov’un olduğu anıtın önünde esas duruşta dururlar, sonra da gidip NATO’dan yardım isterler…
Bu değişmez. 20 yıllık AKP de bunu değiştiremez. Zaten liberallerin korktuğu gibi Türkiye NATO’dan uzaklaşmıyor, tam aksine NATO’nun sarmalına gün be gün daha çok düşüyor…
AKP’nin “acayipliği” de zaten bu. Geleneksel düşmanlarla Soçi’de ve Astana’da masaya oturuyorlar. Geleneksel müttefikler ile de “sürekli kriz” halindeler…
Halbuki Rusya ve İran ile masaya her oturuşlarında ABD ve NATO adına oturdular. Erdoğan’ın kamuoyunu coşturmak için çektiği her “ey”den sonra Savunma Bakanı Hulusi Akar NATO ve ABD’ye yönelik bir açıklama yaparak “aslında öyle demek istemedik” diyor diplomatik bir dille. Aralarında ciddi bir senkronizasyon var, biri içeriye konuşuyor diğeri dışarıya.
Son tahlilde hep NATO’nun dediği olur…
Türkiye’nin geleneksel düşman algısında yeri hiç değişmez Rusya ve İran’ın…
Haftalardır Ukrayna, Yugoslavya, Irak, Suriye, Yemen, Libya ve Afganistan savaşlarının Rusya, Çin ve İran’ı kuşatma savaşları olduğunu anlatıyorum.
Bu yüzden Kıbrıs’taki üsleri bir gün bir general vuracaksa ya Rus, ya Fars, ya da Çinli olacak!
Çünkü Kıbrıs’taki üslerdeki anten cızırtılarında gizlidir bu savaşın kodları…
Çünkü yeterince üs yokmuş gibi Geçitkale NATO üssü de aktif hale getirildi…
Çünkü yetmezmiş gibi Kıbrıs, başta Vietnam olmak üzere en kirli savaşların çirkef gücü deniz piyadelerinden oluşan “American Rapid Deployment Forces unit”lere, yani “acil müdahale gücü”ne açıldı…
Çünkü bu da yetmezmiş gibi, ABD Kıbrıs’ta “Deniz, Liman, Kara Güvenliği Eğitim Merkezi” (Cyprus Centre of Land, Open Seas and Port Security) kuracak…
Çünkü bunlar yetmezmiş gibi İsrail ordusu ile RMMO birlikte çalışıyor. İsrailli komandolar Kıbrıs’ta tatbikat yapıyor…
Çünkü boğazımıza kadar boka batmamışız gibi, Kıbrıs’ta yakalanan İsrailli ajanların dinleme yaptıkları “casus van” dosyası ört bas edilirken Kıbrıs Cumhuriyeti İsrail’den istihbarat teçhizatı aldı…
Çünkü tüm bunlar yetmezmiş gibi, 1996’da Necmettin Erbakan’ın attığı imzadan beri Türkiye ile İsrail arasında askeri işbirliği hiç hız kesmedi. Mavi Marmara’da Türk vatandaşları öldürüldükten sonra dahi Türkiye İsrail ile anlaşma imzalayarak kurban yakınlarının dava açmasını engelledi…
Çünkü Türk ve İsrail orduları askeri işbirliği anlaşmasından sonra 1998 yılında Türkiye, ABD ve İsrail Doğu Akdeniz’de ortak düşmana karşı ilk ortak tatbikatını yaptı. O gün tatbikatın hedefindeki ortak düşmanlar Araplar ve İran’dı. Araplara hayatı cehenneme çevirdiler 1998 yılındaki o Doğu Akdeniz tatbikatından bu yana. Geriye İran kaldı…
Birçok sebepten ve bu saydığım sebeplerden dolayı, Kıbrıs’a her gün yeni bir askeri merkez açılırken kafamızı kuma gömdüğümüz için, bir Rus, Fars ya da Çinli general füzeleri ateşleyecek. Kumun altındaki kafamız da parçalanacak…
1998’de Arap Birliği Türkiye’ye karşıydı. Nedeni İsrail ile girilen rezil ilişki idi…
2020’de de Arap Birliği Türkiye’ye karşı karar alıyor. Nedeni Libya’da izlediği politika…
1998 “eski” Türkiye idi…
2020 “yeni” Türkiye’dir…
“Düşman” pek değişmiş gibi durmuyor!
Türkiye açısından düşman algısı değişmez: İran ve Rusya ile onlara açık düşmanlık etmeyenler düşmandır…
İki buçuk sene önce hem eski Türkiye’nin hem yenisinin “organik aydın”ı olan İlber Ortaylı’nın “amiral gemisi” Hürriyet gazetesinde yazdığı “Kıbrıs’tan vazgeçmek olmaz” yazısı üzerine Kıbrıs askeri üslerden dolayı açık hedeftir ve elbet vurulacaktır diye birkaç yazı yazmıştım…
Hem Anıtkabir’in hem Külliye’nin “organik aydını” olan İlber Ortaylı o dönemde hızını alamayarak televizyonda da bol bol Kıbrıs hakkında füze salladı…
“Kıbrıs’tan vazgeçmek olmaz” derken basit bir “milli dava” demagojisi yapmıyordu…
9 Temmuz 2017 tarihli Hürriyet’te:
“Kıbrıs’taki bu stratejik konuşlanmanın esası (İngiliz üslerini kastediyor), Esad’ın Suriye’sinin birkaç yıldır adamakıllı Rusya’ya açılmasıdır. Rusya, Suriye’de üsler elde etmektedir. Rusya belki tarihte denizci bir devlet değildir ama nükleer deniz gücü, donanması olan bir ülkedir. 19’uncu yüzyıldan hatta daha evvelinden beri Baltık ve Vladivostok’un, yani Rus eski donanma merkezlerinin Rusya’nın denizciliği için fazla imkân vermediği çok açıktır. Herhalde Sivastopol limanına dayanarak Rusya’nın denizcilik yapabileceğini pek düşünmüyoruz. İstesek de istemesek de, hoşumuza gitse de gitmese de Rusya’nın Akdeniz’e yerleşmesi bir gerçektir. Nitekim Suriye’nin dışında Libya’da da bir ağ, bir donanma kurmaya çalışmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri donanması zaten Akdeniz’dedir.
Böyle bir ortamda bizim Kıbrıs adasını boşaltıp alanı tamamen başkalarına bırakmamızın hiçbir anlamı olmayacağı açıktır ve de büyük bir tehlike arz eder.”
Devletin “geleneksel düşman algısı”nı benimseyen bu tür devlet aydınları “halklar kardeştir” veya “haksız savaş” lafını ağızlarına almazlar çünkü kendilerini general zannederler. Kendilerini devletin yerine koyarlar…
Devletin âli menfaatleri için düşünür beyinleri!
Lidere, reise, başkana değil devlete bağlıdır bu tür aydınlar. Devlet adına konuşurlar. Çünkü bilirler ki başkan değişir devlet ise devrim dışında değişmez…
Türkiye’de siyasal İslamcılar 20 senedir iktidardadır. Kendi zenginlerini yarattılar, hem devleti hem halkı soydular ama kendi aydınlarını yaratamadılar. Eski Türkiye’nin aydınları konuşur gene…
NATO savunma mimarisinde Rusya baş düşmandır, ikinci düşman olarak Çin’i yavaş yavaş kabul ettirdiler. Bu çerçevenin dışına ancak “devrimden sonra” çıkabilirler.
Bu yüzden Bay Sömürgeci Profesör Kıbrıs’ı nükleer Rus donanmasına karşı yığınak yapılacak bir cephe olarak tanımlıyordu.
Bir tarih profesörü ile NATO’nun bir onbaşısı aynı yerden bakıyorsa dünyaya o dünyanın yıkılıp baştan kurulmasından başka çare kalmamıştır…
ABD’li bir senatör 23 Mart 1951’de Senato’da yaptığı konuşmada şöyle der:
“Doğu Akdeniz sadece bu bölgenin değil, bütün dünyanın başlıca stratejik noktasıdır. Binaenaleyh Birleşik Amerika kendi kara, hava ve deniz kuvvetlerini tam da bu noktada tertiplemelidir… Türkiye’de her tepenin yamacından uçaksavar topları fışkırmalıdır. Türkiye’de yeni havaalanları inşa edilmeli ve bunları herhangi bir ihtimale karşı müdafaa etmek üzere emirlerine kara kuvvetleri tahsis edilmelidir. Havada mutlak bir hakimiyet sağlamak için pek büyük sayıda tepkili av uçakları oralarda bulundurulmalıdır. Bundan başka (bir Rus saldırısında) Rusya’daki her şehre yangın bombaları, yüksek infilaklı bombalar ve atom bombalarını derhal yağdırmaya hazır muazzam bombardıman uçak filoları da emre amade bulunmalıdır.”
1951’de ABD Senatosu’nda söylendi bu sözler…
O günden bugüne Sovyetler yıkıldı, Rusya düşman olarak kaldı.
Türk ve Yunan halkları birbirlerini düşman zannededursun, onbinlerce sayfalık NATO dokümanlarında Türkiye ve Yunanistan “Boğazlardan Çin Denizi’ne kadar olan geniş bölge”nin anahtarıdır sadece…
Amerikalı’nın kafasında “Türkiye’de her tepenin yamacında Rusya’ya karşı uçaksavar topları fışkırmalıdır”…
Türkiye’nin kendini general zanneden tarih profesörünün kafasında ise Kıbrıs nükleer Rus deniz gücüne karşı vazgeçilmezdir!
Bütün NATO, İngiliz, Amerikan, Fransız belgelerinde Akdeniz’in Rusya’ya karşı savunulmasında Türkiye’nin öneminin altı çizilir. İngiliz Genelkurmayı Türkiye ve Yunanistan’ın neden NATO’ya alınması gerektiğini şu şekilde ifade eder:
“Mevcut koşullar altında bir savaş durumunda Yunanistan ve Türkiye tarafsızlığı seçebilirdi; ancak onları NATO’ya dahil edersek Rusya’ya karşı aktif işbirlikleri daha kesinleşecektir.”
Yani Türkiye ve Yunanistan Rusya’ya karşı savaşta bir cephedir sadece…
Ama “tampon bölge” olarak görülen bir cephe. Yani iki cephe arasında kalan Polonya gibi. Savaşı kim kazanırsa kazansın fark etmez, tampon bölge tarumar olur…
Niye yazıyorum size karamsarlık pompalayan bu yazıları?
Bu adada mesele Türk-Rum kavgası değildir, hiçbir zaman olmadı. Hele bugün ne East-Med boru hattı ne de “Mavi Vatan” demagojisi Kıbrıslılarla ilgilidir.
İlber Ortaylı’nın dediği gibi Kıbrıs’ta bütün mesele Rus donanmasına karşı mevzi tutmaktır. Kıbrıslıların canı cehenneme!
Her gün yeni bir anlaşma imzalanıyor. Artık ABD ordusunun en çirkef gücü deniz piyadeleri de haberlerimizde sık sık yer tutacak…
-Amerikan askerleri barda kavga çıkardı, gibi mesela…
1969’da 6. Filo İstanbul’a demirlediğinde bugünün AKP-MHP iktidarı, o günün İslamcı-ülkücü gençliği 6. Filo’yu kıble yapıp namaz kılmıştı…
O gün bugündür kıbleleri hiç değişmedi…
Şimdi söyleyin bakalım:
“Yankee go home” mu diyeceksiniz, yoksa kerhanenin duvarlarını mı boyayacaksınız?
(12 Ocak 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)