Aziz Şah – 20 Temmuz’un ilk şehidi Ecvet Yusuf’u ancak 45 buçuk sene sonra defnedebildik…
Ecvet Yusuf’un oğlu babasının mezarına bir kürek toprak attıktan sonra, “45 sene sonra babamı gömeceğim hiç aklıma gelmezdi” dedi…
Şöyle bir baktım etrafıma, Ecvet komutanın, Ecvet öğretmenin, insan Ecvet’in cenazesine katılan insanlara…
Barış çığırtkanlığı yapan emekli komutanlar…
Eylemlerde, kitapçıda, tiyatroda, şiir gecelerinde, sergilerde, avare avare pergellerken Lefkoşa’yı karşılaştığım insanlar…
Afrika gazetesinden küpür kesip ceketinin cebinde saklayanlar…
Çocuk yaşta Ecvet komutanın emrine verilip, ondan komutanlık değil babalık görenler…
Ecvet komutana minnet duyan 44. Bölük…
Bu toplumun mazgal deliğinde nöbet tutmuşlar, savaş yaşamışlar, ipe yasemin dizenler…
Savaş suçlarını kovalayanlar…
Kıbrıslının Kıbrıslıya, Rumun Türke, Türkün Türke, Türkün Ruma, Rumun Ruma ettiği zulümle hemhal olanlar…
Fikret Demirağ şiirleriyle barış kuşananlar…
Şöyle bir baktım Ecvet komutanın cenazesine, barış mitinginden farksızdı…
Savaş suçları mahkemesi kurulsa izlemeye gelecek kadar temiz, o mahkemede yargıçlık yapacak kadar adil insanlar vardı…
Hamaset yerini haysiyete bıraktı…
Husumet yerini hassasiyete…
Şöyle bir baktım Ecvet Yusuf’un ailesine, hayatları 20 Temmuz 1974’te donmuş bu aileye, şöyle bir baktım…
Ecvet Yusuf’un yeğeni filozof Ulus Baker’in sözünden başka bir söz gelmedi aklıma…
-“Yaralarım benden önce de vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum”…
Ecvet Yusuf’un ailesi bu acıları yaşamak için mi yaşadı bu hayatı? Bu acılar onları mı bekledi bu dünyada?
Toplu katliamları yapanlar öldürdüklerini bir çukura gömdüler. Kurbanlarını üst üste yığdılar, anladık, adı üstünde “toplu katliam”.
Peki, nasıl oluyor da şehitlerini beşer beşer üst üste, aralarına toprak bile atmadan gömmeyi uygun gördü Kıbrıs Türk liderliği?
Şöyle bir baktım Ecvet Yusuf’un çıkarıldığı çukura…
-Beş kişi nasıl sığdı o mezara?
Toplu katliamcılar toplu gömer kurbanlarını, siz neden toplu gömdünüz şehitlerinizi? Neden mezarları ayırdık deyip de ayırmadınız? Basit bir belediye işi mi sandınız savaş kurbanları ile ilgilenmeyi?
Şöyle bir baktım kimliklendirmek için açılmış diğer mezarlara…
Alelacele çuval gibi çukurlara beşer beşer atılıp gömülen savaş kurbanları 45 sene sonra mezardan çıkarılıp kimliklendiriliyor…
Ne bitmez kimlik çilesiymiş; yaşayanlar kimliksiz, ölüler kimliksiz…
Şöyle bir bakayım derken mezarlığa, bir mezar ilişti gözüme…
“ÇOCUK, ÇOCUK, ÇOCUK, ÇOCUK” yazıyor mezarın üzerinde…
O mezarda dört tane çocuk mu gömülü? Bir tane çocuk mu gömülü?
Çocuğun kimliği belli değil, orasını anladık; çocuğun ailesi kaldırıp oturtmadı mı memleketi, silkelemedi mi Kıbrıs Türk liderliğini nerede çocuğumuz diye?
Yoksa bütün aile mi katledildi? Bütün aile katledildiyse eğer, neden bütün aile bir arada gömülü değil?
Dört çocuk mu var, yoksa boş mu o mezar Ecvet komutanın 45 senedir içinde olduğu söylenen boş mezar gibi?
Var mı cevap verecek yetkili?
Şöyle bir bakarken mezarlığa, bir kadın dokundu omuzuma…
-Keşke Denktaş yaşasaydı dediğim bir gün bugün, dedi.
“Hesap verecekti” diye ekledi…
(14 Şubat 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)