Sen de kurtulamadın şerrinden

Şener Levent – Başlamayın gene basın özgürlüğünden…

Bu kepazeliğe tepki gösterecekseniz adam gibi gösterin…

Tepki göstermeye cesaretiniz yoksa, susun hiç değilse…

Adam bir düğmeye bastı…

Ve bir televizyonumuzu susturdu işte…

Adetidir…

Bilmez misiniz?

Bir düğmeye basar…

Kapımıza siyah çelenk yığar…

Bir düğmeye basar…

Bizi taşlarlar!

Bir düğmeye basar…

Hakkımızda dava açarlar…

Daha öğrenemediniz mi?

Kendini kutsal bir varlık sayar…

Eleştiriye tahammülü yok…

Eleştiri demek hakaret demek onun için…

Türkiye hapisaneleri cumhurbaşkanına hakaretten binlerce insanla dolu!

“Beni korona değil, sizin düzeniniz öldürür” diye içini döken şoförü bile içeri atarlar…

Diktatörler hep öyledir…

Kendilerini Allah sanırlar!

Şimdi Kıbrıs’ta değil, İstanbul’da olsan sen de yanardın Besim Bey…

Hemen kodesi boylardın…

Ama burada da garantide değilsin…

Sen de bilirsin…

Eli kolu uzun…

Bir işaretle alır götürürler buradan da…

KKTC vatandaşı olsan da farketmez…

TC pasaportun var ya…

Daha kötü işler de gelebilir başına…

Fedaileri var burada…

Bir göz kırpsa gelir taşlarlar da…

Tabelalarını kırarlar…

Bütün otellerinin bütün camlarını yere indirirler…

Dünyayı başına yıkarlar…

Hakaret saydıkları yayından bize dava da açtılar…

Sana da açarlar mı bilmem…

Tüm bunları yaparlarken bizim polise güvenme sakın…

Ondan yardım umma…

Sen taşlanırken yakar sigarasını ve seyreder…

Ahaliye de güvenme

En ilericisine bile…

Linç hareketine karşı çıksa da, “Besim Tibuk da konuşmasaydı” der…

Bize dedikleri gibi:

-Afrika da yazmasaydı!

***

Şu ana kadar ekranını kapatmaktan başka bir şey olmadıysa şaşarım…

Ama başka çapanoğu ararım bunda…

Sen zengin bir adamsın Besim Bey…

Paran var…

Mülkün var…

Unutma ancak…

Bir haraç çetesi ile karşı karşıyasın…

Fetöcü diye mühürledikleri zenginlerimize bir sor…

Anlatsınlar sana…

Bu vartayı hangi fedakarlıklarla atlattıklarını…

Bulut Akacan’a da sor…

Bir kavgadan dolayı nasıl iki yıl içeri atıldı…

Hukuk tarihimizin unutulmayacak bir faciası…

Da kimsenin gıkı çıkmadı…

Biz bu memlekette yüksek yerden gelen emirle casus diye tutuklandık…

Yüksek yerden gelen emirle taşlandık…

Yüksek yerden gelen emirle yargılandık…

Biliriz bunları…

1 Mayıs’ların o ferah ve delişmen gözüken ve her zaman “Birlik Mücadele Dayanışma” diye haykıran yiğitleri bile yanımızda durmadı…

Kendimizi korumak kendi silahımıza ve bir de yardıma koşan yürekli arkadaşlarımıza kaldı…

Senin şimdi susturulan ekranın da hep karşımızda durdu…

Memleketin ne kadar yalaka gazetecisi ve siyasetçisi varsa, o ekranda hayat buldu…

Onların bir Kıbrıslı olarak söyleyemediklerini sen söylediğin için cezalandırıldın…

Bu cesaretin de beni şaşırttı doğrusu…

Senin ekranın da, gazeten de anavatancı…

Et ve tırnakçı…

Şükrancı…

Şafak nöbetçisi…

Ama bak, diktatörün şerrinden sen bile kurtulamadın!

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın duası da çöpe atıldı…

Dillerinden şükran ve anavatanı düşürmeyen ve kendilerini “Türkiye düşmanları”nın başını ezmeye adayanların da haberi olsun…

El etek öpmek değil, kıç yalasalar bile bu çarktan kurtulamazlar…

Emniyette değil hiçbiri…

Mustafa’nın “güvenli liman” dediği o limanda bir gün onlar da boğulurlar…

***

Başlamayın gene basın özgürlüğünden…

Bu meselenin basın özgürlüğü ile hiçbir alakası yok!

Bu mesele Türkiye ile bizim aramızdaki mesele…

Efendi-köle meselesi…

Gönüllü kulluk meselesi…

Günahlarımızın kefaretini ödüyoruz şimdi…

Minarelerdeki fetih dualarımızın…

15 Temmuz’a alkışımızın…

Başkalarına yapılan kötülüklere ses çıkarmayışımızın…

Bir gazeteye karşı yapılan bir linç saldırısına sessiz kalışımızın…

Canileri şartlı tahliye ile serbest bırakışımızın…

Onları cezalandıran, ama umduğu adaleti bulamayınca istifa eden onurlu bir yargıcımıza karşı nefret ve kinimizin kefaretini ödüyoruz…

***

Bu memlekette faşist diktatöre “faşist diktatör” diyebilen bir tek gazeteci ve yazar yok…

Kendimi saymıyorum…

Bu memlekette faşist diktatörün karikatürünü çizen bir tek karikatüristimiz yok…

Bana da sorarlar sık sık:

-Sen ne diye uğraşıyorsun?

Ne diye mi?

Başımızda bu memleket ve bu toplum için en çok söz sahibi olan bir adam…

Ve de faşist…

Ve de diktatör…

Ben de burada bir gazete çıkarıyorum…

Onu yazmayıp da neyi yazayım?

Onu da yazamayacaksam, bu gazeteyi neden çıkarayım?

(2 Mayıs 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author