Şener Levent – İki şey var ki, sanırım rekoru zor kırılır burada…
Birincisi, bu gazeteye açılan davalar…
Yüzlerce dava…
Yalnız bir günde altmış yayından dolayı altmış dava okudukları oldu bana…
Adli Şube’den polis Müfettişi Enver Erem Bey gazeteye gelip oturdu karşıma…
Elinde bir tomar dava dosyası vardı…
Dava konusu yazılarımı tek tek okuyacaktı…
E, benim o kadar vaktim mi var?
-Okuma, dedim, ver imzalayım…
Her dava için birkaç kağıda imza atmam gerekiyordu…
Bir de her davanın sonuna ifademi yazmak…
“İthamları kabul etmiyorum, davayı reddediyorum” falan…
Enver Bey dürüst, anlayışlı bir polisti…
Okumadan atacağım imzalar için ona güveniyordum…
Daha önce de karşılaşmıştık ve başka davalar da okumuştu bana…
İmzaladım hepsini…
İfademi yazdım…
Sadece bu işlem bile bir saatimi almıştı…
***
Rekoru kırılamayacak diğer mesele şu:
Hakkımda söylenen yalanlar…
Bilmiyorum, başka birisi hakkında da hiç bu kadar yalan ve iftira söylendi mi?
Demedikleri kalmadı…
Perde casuslukla açıldı…
Ajan dediler…
Rum casusu dediler…
Türk casusu dediler…
Rumcu dediler…
Vatan haini dediler…
Mikro milliyetçi dediler…
Türkiye düşmanı dediler…
Kilisenin piyonu dediler…
Satılmış dediler…
Rumlardan ödenir dediler…
Avrupa’dan ödenir dediler…
Akıncı’ın örtülü ödeneğinden ödenir dediler…
Hatta alkolik bile dediler…
Her gün Chivas Regal içermişim!
Dediler de dediler…
Ve nihayet hiç aklıma gelmeyen, yüz yıl düşünsem gelmeyecek olan bir şey daha söylediler:
-Irkçı!
Dahası,
-Faşist!
Ne ilginçtir ki, bana ve gazetemize bu yaftalamaları yapan da “sol” kesimden bir grup oldu…
Siz onlara solcu der misiniz bilmem…
Ben demem…
Akademisyenler, profesörler, üniversite öğretim üyeleri, parti üst düzey yetkilileri, avukatlar vesaire de var aralarında…
Böyle yaftalanmamız sağ kesimden bazı fanatiklerin de hoşuna gitti…
Bayıldılar…
Kendilerinin bile aklına gelmeyen bir yalan ve iftirayı “sol”dan duymak çok hoşlarına gitti…
Eminim Tayyip Erdoğan da duysa, o da onlara destek verirdi…
Doğrusu ben böyle kin ve nefret görmedim şimdiye kadar…
Ne oluyoruz yahu, herkes cinnet mi geçiriyor diye düşünmeden edemedim…
Aydın bir takım bu kadar mı şaşırır yolunu?
Bu gazete ne yaptı da hak etti bunu?
Ben ne yaptım?
Ancak bu yaftalamayı yapanlar kendilerinden o kadar geçtiler ki, yaptıkları bu karalamanın geri teptiğini ve kendilerine bir öfke olarak toplumdan geri döndüğünü fark edemediler…
Bu karalama ırkçılığı tetiklemekten başka işe yaramadı…
Siyah ırkın mücadelesine her zaman destek vermiş olanlar bile şaşırıp kaldılar…
***
Gazetemize ve özellikle bana saldırmaları yetmedi…
Bize destek verenlere de öfke kustular…
Onları da yaftaladılar…
Onları da aşağıladılar…
Kimler kimler payını almadı ki bundan…
Evet tam bir cinnet!Bir aydın cinneti!İşte tam da bu yazıyı yazarken sevgili bir dostumdan yeni bir mesaj geldi…
Şöyle diyor:
“Bu Emmanuel ve ekibi tehlikeli bir çete… Bir cümle üzerinde beni ırkçı ilan ettiler. Ve benzer bir linç kampanyası başlattılar… Tanımadığım insanlar, ki maalesef içlerinde Rumlar da var “What a racist teacher (Kim bu ırkçı öğretmen) diyerek işi DAÜ’lü olmama kadar getirdiler.”
Utanma sıkılma diye bir şey kalmadı…
Bir de hikaye anlattı bana dostum…
Kapılar açıldıktan sonra İngiliz Okulu’na alınmaya başladı ya Kıbrıslıtürkler, kendini cingöz zanneden bir gazeteci uzatmış Denktaş’a mikrofonu…
Fikrini söylesin diye bu konuda…
Malum ya, Denktaş da İngiliz Okulu mezunu…
Gazeteci,-Sayın Denktaş, Türk öğrenciler güneye İngiliz Okulu’na okumaya gidiyor, ne dersiniz?
Denktaş gülmüş ve şöyle demiş:
-Bırakın gitsinler, hepsi iyi birer milliyetçi olarak mezun olacak…
Benim oğlan da oraya gitti ve bu kısmen böyle oldu!Dostum şöyle demiş mesajının sonunda:
-Bu ırkçılık olayında da aklımızda olmayanı gözümüze sokarlar.
Yaftayı da yedik, şimdi zorla ırkçı yapacaklar bizi!
Ne cinnet bu aydın cinneti!
(23 Haziran 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)