Şener Levent – O katliamları, o tecavüzleri, o çocukları düşündükçe…
Dünya kararıyor…
Oda…
Masa…
Sofra…
Ne varsa anlamsız…
Bunları düşünmek ve nasıl yaşandığını hayal etmek bile delirtebilir insanı…
Sonra duvarları yumruklayan bir isyan…
Bu kadar akıl almaz bir vahşetin yaşandığı şu küçücük adada nasıl olur da tüm bunlar olmamış gibi yaşayıp gidiyoruz…
Nasıl olur da tüm bunları yapanların hiç cezalandırılmadan, sıradan vatandaşlar gibi aramızda yaşamasına göz yumuyoruz?
Nasıl sindirebiliyoruz bunu?
Şaşıyorum…
Vicdanımız ve duygularımız bu kadar mı köreldi?
Bu kadar mı felce uğradı?
O caniler yakalanıp adalete teslim edilmedikçe, bunlardan başka hiçbir şey konuşmamalıydık aslında…
Ne boş zamanlar geçirdik başka şeyleri konuşa konuşa…
Yok müzakere…
Yok kritik hafta…
Yok federasyon…
Yok iki devlet…
Yok daha bilmem ne…
Zaptettikleri köylerde erkekleri bir yana, kadınları ve çocukları bir yana ayırdıktan sonra, kapattıkları odalarda kadınlara ve genç kızlara tecavüz eden, ve hatta izleri yok etmek için onları öldüren canilerle birlikte uyanıyoruz her sabah bu adada…
Aynı yollardan geçiyor…
Aynı markete gidiyoruz…
Bayramlar onlar için de bayram…
Tatiller onlar için de tatil…
Denizlerde birlikte yıkanıyor, piknik alanlarında birlikte piknik yapıyor, kahvelerde birlikte kahve içiyoruz…
Hatta çözümü falan da konuşup tartışıyoruz onlarla…
Sanki konuştuğumuz adam, çocuklarının gözü önünde annelerine ve kızkardeşlerine tecavüz eden o adam değil…
Bu vahşeti yapan birinin insan olduğuna inanmak istemiyoruz…
Ama insan!
Kalbi ve vicdanı olmayan bir insan!
Ve sayıları hiç de az değil…
Nasıl katlanıyoruz buna gerçekten şaşarım…
“Geçmişi unutalım, yalnız geleceğe bakalım” diyen ve barışı bununla getireceğine inanan garip barışçılar yetiştirdi bu ada…
Unutmamızı, hiç hatırlamamamızı talep ettiler bizden…
Unutulacak şeyler mi bunlar?..
Beşikteki bir yavruya bile kurşun sıkmış bir cani ile aynı ülkeyi, aynı şehri, aynı köyü ve sokağı paylaşmak vicdanınızda hiçbir yara açmıyorsa, siz de insan olamazsınız…
Katillerle, tecavüzcülerle iç içe yaşamak hiç ağırınıza gitmiyorsa, başka hiçbir şey anlatmayın bana…
***
“Onlar da yaptı, biz de yaptık” diyebilecek kadar vicdanı pas tutmuş bir topluluk…
“Savaşta her şey olur” diyebilecek kadar vahşeti masumlaştıranlar…
Vahşetten bile ders almamış yığınlar…
Aynı vahşeti kendilerinin de yapabileceğini ele verirler ancak…
Daha da kötü olan bu ya…
Potansiyel cellatlar…
Onlar da aramızda yaşarlar…
Fikirleri cinayet kokar…
Tecavüz kokar…
O katliamları yapanlar da böyle yaşamazlar mıydı aramızda…
Hamile kadına tecavüz edip, sonra da onu bıçakla delik deşik eden adamın bir gün bunu yapabileceğini kim söyleyebilirdi ki?
Onlarla da iç içe yaşıyoruz işte bu adada…
Bu cinayetler ve tecavüzler adasında…
***
Kıbrıslıyım diye övünüyorsunuz…
Gururlanıyorsunuz da…
Övünülecek bir tarihimiz mi var?
Tüm kanlı çatışmalar bizim de ne kadar barbar olduğumuzu kanıtlamadı mı size hala?
Evet, dıştan gelenler yaptılar…
Çok da yaptılar…
Ama biz birbirimize az mı yaptık?…
1974’ün en büyük katliamlarını Kıbrıslılar yaptı…
Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamı ve tecavüzleri Kıbrıslıların işi…
Palikitre katliamı ve tecavüzleri de Kıbrıslıların işi…
Dohni katliamı ve tecavüzleri de…
Kıbrıslılar yaptı bunları birbirlerine…
Ve korkarım ki yine yapmaya hazır olanlar var…
Sınıfta kaldı barış bu adada…
Bunca yıldır bir arpa boyu yol katettiğimizi de sanmam…
Yapay barış gösterileri hiçbir şey kazandırmadı bize…
Gerçeklerle yüzleşmekten korktuk çünkü…
Birçok sayfasını atlayarak okuduk tarihimizi…
Kanlı ölülerimizin çığlıklarına kulaklarımızı kapattık…
İnsanlığını çoktan yitirmiş olanları sorgulamadık…
Ve de cezalandırmadık…
Onlarla hiçbir şey olmamış gibi yaşamayı tercih ettik…
Sen bunun için mi gururlusun ey Kıbrıslı?
Başka bir şey yazmak gelmiyor içimden…
O vahşeti hatırladıkça…
Kapat gözlerini Kıbrıs…
Daha da kapat…
Ötsün çanlar ve ezanlar…
Bir ölü gibi yat kımıldamadan…
Utan!
(8 Ocak 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)