Canilerin izini sürmek

Şener Levent – O günleri yaşamamış olan otuz yaşındaki genç soruyor bana…

-Banyo katliamını kim yaptı? Rumlar mı, Türkler mi?

Ne deyim…

Anlaşılan resmi ağızların söylediklerine pek inanmıyor…

Şüphe duyuyor…

İlkokuldayken okulla birlikte onu da götürmüşler o eve…

Çok etkilenmiş…

Üç çocuğun anneleriyle birlikte küvetin içersinde öldürülmesinden kim etkilenmez ki…

-Neden soruyorsun, dedim…

-Rumların onları barbarca öldürdüklerini anlattılar bize… Ama ben başka şeyler de duydum, dedi…

-Nasıl şeyler?

-Kıbrıs Türk liderliğinin her zaman hedeflediği bir şey vardı… Türkiye’yi buraya getirmek… Türk askeri müdahalesi için ciddi sebepler yaratmak… Bu katliam da onlar tarafından tasarlanmış olamaz mı?

***

Denktaş’ın,

-Bize daha çok şehit lazım, dediği anlatılır halk arasında…

Dedi mi gerçekten?

Bilemem, ama ne pahasına olursa olsun Türkiye’yi buraya getirmek istediğinden eminim…

1967’deki Köfünye ve Aytotoro olayları da bunun bir parçasıydı…

Türkler Köfünye’den Aytotoro’ya giden tek yolu kapatınca, olan oldu…

Grivas tüm gücüyle asıldı oraya…

Çok kanlı bitti bu saldırı…

Köfünye’de ve Aytotoro’da 24 Kıbrıslıtürk öldürüldü…

Kıbrıslı bir Rum dostum yıllar sonra bu olayı bana anlatırken gözyaşlarını tutamıyordu…

-Grivas’ın emrinde köye saldıran askerler arasında ben de vardım, dedi… O gün gördüklerimi unutamama asla… Bizim askerlerden biri, öldürdüğü bir Kıbrıslıtürkün parmağındaki altın yüzüğü almaya çalışıyor, ama parmaktan çıkaramıyordu… Sonunda parmağı kesti ve yüzüğü aldı…

Bu saldırı Türkiye’nin askeri müdahalesini tetikleyen en önemli olaylardan biri oldu…

Rum tarafına ültimatom verildi…

Ve bunun üzerine Grivas ile bir tümen Yunan askeri adadan çekilip Yunanistan’a dönmek zorunda kaldı…

Köfünye çok stratejik bir yerde, Lefkoşa-Limasol yolu üzerindeydi ve Kıbrıslıtürklerin tüm ada genelinde kontrol yapabildiği tek güzergahtı…

Yani Türkiye’nin askeri müdahalesini gerektirecek planı yapanlar, bu bölgeyi çok isabetli seçmişlerdi…

***

Gelelim gencin sorusuna…

Ve yine banyo katliamına…

“Avrupa” gazetesi yayınlanmadan önce bu olayla ilgili bazı gerçekler bilinmiyordu…

Bunları ortaya çıkaran biz olduk…

Herşeyden önce şu:

Banyo küvetinde öldürüldüğü söylenen anne ve çocuklar orda öldürülmemişlerdi…

Banyonun dışında bir yerde öldürülmüşler ve sonra küvete konmuşlardı…

Kansız banyonun resmini yayınladık…

Cesetler banyonun dışındaydı…

İkincisi, topluma ve dünyaya dağıtılan o ünlü resim bir mizansendi…

Yani önce başka bir şekilde küvete konmuşlar ve sonra şekli değiştirmişlerdi… En çok etkili olabileceğini düşündükleri şekle sokmuşlardı çocukların kanlı cesetlerini…

Biz ilk şeklin fotoğrafını da yayınladık…

Üçüncüsü, o gece evden sağ kurtulanlar vardı… Ama nedense onlar da pek konuşmuyorlardı…

Olayı bize anlatacak gerçek bir tanık bulamadık…

Rum tarafı da pek gitmedi bu olayın üstüne…

Aydınlatmaya çalışmadı…

Anlaşılan onlar için çok bir önemi yoktu…

Oysa kanlı banyo bizim propaganda ikonumuzdu…

***

60’lı yıllarda Türk Mukavemet Teşkilatı’nın liderliğini üstlenen Bayraktar Kenan Coygun, 1967’de TMT’nin en keskin nişancısı Alpay’ın Sarayönü’ndeki karakolda, hücresinde öldürülmesinden sonra -ki onu o öldürmüş- Türkiye tarafından geri çekilmişti…

Daha sonraları ise Kıbrıs’a yerleşmiş ve emekliliğini bizim aramızda geçirmişti…

Kenan Coygun’un geri çekilmesinin bir nedeni de bir Rumca gazete tarafından gerçek kimliğiyle deşifre edilmesiydi…

Herkes onu “Bozkurt” diye biliyordu…

Emeklilik yıllarında sohbet ettiği bir dostuna bir sohbette öldürdüğü Alpay ile ilgili şöyle dedi:

“Birinin bunu yapması gerekirdi”…

Ne demek bu?

Siz ne anlarsınız bundan?

Benim anladığım şu:

Alpay çok önemli sırlar biliyordu… Ve ileri geri konuşmaya başlamıştı… Bunun için ortadan kaldırılması gerekiyordu…

***

Alpay yaşasaydı bir gün anlatırdı belki…

Öldürülerek susturuldu…

Başkaları da hiç konuşmadı…

Biz ise gerçek canilerin izini sürüyoruz hala…

(15 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author