Aziz Şah – 1985’te Raif Denktaş’ın ‘‘Bu seçim maskaralıktır, Türkiye’den getirilmiş, ithal edilmiş seçmenlerle bu oyun oynanmaktadır’’ dediği konuşmadan bu yana meclisteki her söz hükümsüzdür!
Raif’in taşıma nüfusla yapılan seçimler maskaralıktır demesinden 37 sene sonra mecliste kimse ağzını açamıyorsa, yerleşimci nüfus sömürgeciliğine boyun eğdikleri içindir.
Raif’in 22 Şubat 1985’te yaptığı o konuşmadan sonra ‘Kıbrıs Türk demokrasisi’ üzerine yapılan her konuşma boştur!
Türkiye’nin burada yerleşimci nüfus, sömürgeci kurumlar ve askeriye sacayakları üzerine kurduğu işgal rejiminin kukla perdesi KKTC Meclisi’nde demokrasi üzerine yapılan her konuşma maskaralıktır!
14 Mart’ta Doğuş Derya işgalcinin kukla meclisinde “Otokrasi heyulası altında ezilen Kıbrıs Türk Demokrasisi” başlıklı bir konuşma yaptı.
Olmayan ‘şeyler’ ağızdan düşmez; KKTC’ci sağ egemenlikten, KKTC’ci sol ise anayasadan, demokrasiden ve uluslararası hukuktan bahseder durur.
Kendine ‘federalist’ diyenler öyle kaptırmışlar ki kendilerini KKTC girdabına…
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ANAYASAL BİRLİĞİ’nin ve TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ’nün GARANTÖRÜ olan Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarını işgal ederek kurduğu KKTC’nin meclisinde ANAYASA ve ULUSLARARASI HUKUKtan bahsetmek komik bile değil!
KKTC’den bahsederken, devletimiz, cumhuriyetimiz, anayasamız diye kendini kaptıran federalistler, içinde debellendikleri çelişkileri göremeyecek durumdalar. Hem uluslararası hukuk içinde federasyon istiyorlar, hem de uluslararası hukukta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin topraklarını işgal eden KKTC’yi sahipleniyorlar. ‘Kılıç hakkı’ ile Cenevre Sözleşmesi arasında kişilik bölünmesi yaşıyorlar…
Anayasasındaki Geçici 10. Madde ile egemenliğini Türkiye’ye devreden KKTC’nin ‘meclis’inde egemenlik, anayasa ve demokrasi berbat bir fıkradır!
Nisan 1992’de Özker Özgür ‘‘KKTC Türkiye’nin ‘Generaller Anayasası’na benzer bir anayasa ile yönetilmektedir’’ derken, bugün partisi CTP 12 Eylül Rejimi’nin hazırlattığı Geçici 10. Madde’li anayasayı savunmaya indirgedi tüm varlığını!
KKTC dünya kamuoyu önünde Türkiye’yi işgalcilikten korusun diye perde olarak kuruldu; Geçici 10. Madde de 40.000 askerin Kıbrıs’taki varlığına kılıf olsun diye kondu.
Doğuş Derya son zamanların moda kavramı ‘otokrasi’yi mecliste konuşmasının konusu yaptı.
Mustafa Akıncı götürülüp Ersin Tatar getirilirken sesi çıkmadı CTP’nin. Daha sonra TC Büyükelçiliği’ndeki 29 Ekim Resepsiyonu’na CTP’liler alınmadığında sesleri çıkmadı. Okan Dağlı ‘Türkiye aleyhinde faaliyette bulunmak’tan ‘Kara Liste’ye girince Türkiye’de otokrasi olduğunu keşfettiler!
Sıranın kendisine gelmeyeceğini düşünen herkese sıra geldi…
Bu konu Türkiye’de otokrasi olması meselesi değildir. Sömürgecilik meselesidir…
Sömürgeci devletler kendi topraklarında çoğunlukla demokratiktir; çifte standardı sömürgesine uygular.
Belçika Kongo’yu, Fransa Cezayir’i, İngiltere Kenya’yı keserken gayet demokratikti!
Mesele otokrasi-diktatörlük-demokrasi meselesi değil; sömürgeciliktir!
5 Haziran 1989’da Yenidüzen’de yazdığı bir yazıdan dolayı Özker Özgür’ün ‘Yabancılara mahsus’ olarak verilen pasaportuna TC Elçiliği tarafından el konulduğunda Turgut Özal’ın karikatürü çizilebiliyordu Türkiye’de. Ama Kıbrıs’ta TC sömürgeciliği sorgulanamıyordu, Kürtler ise Diyarbakır’da cezaevindeydi…
Özker Özgür, Bulgaristan’da Türklere karşı yürütülen asimilasyon politikalarını Türkiye’nin Kıbrıs’ta Kıbrıslılara karşı yürüttüğünü söyleyince ‘yabancılara mahsus’ verilen pasaporttan oldu!
Mesele Ankara’da demokrasi ya da otokrasi olması değil; sömürgeciliktir!
Mesele İsmail Beşikçi’nin dediğidir:
‘‘Bu yönetim biçiminin temel amacı insanların onurlarını kırmaktır. İnsanların onurlarını kırarak, yaralayarak yönetmek, insanları düşürerek yönetmek, bu yönetim biçiminin hiç vazgeçemeyeceği bir özelliktir. İnsanların kişiliğini parçalamak, dağıtmak, yok etmek, insanları kişiliksizleştirmek bu yönetim biçiminde görülen en temel süreçlerden biridir. Zira kişilik kazanmış insanların meydana getirdiği bir toplumda (…) sömürgecilik yapılamaz. (…) Sömürgecilik ancak kimliksiz toplumlarda, kimliği kişiliği yok edilen, parçalanan toplumlarda sürdürülebilir. İnsanların kimliği ne kadar parçalanıyorsa, ruhsal yapı ne kadar eziliyor, kişilik ne kadar yok ediliyorsa sömürgecilik yapmak da o kadar kolaylaşıyor, sömürgeciliği sürdürme olanakları o nispette artıyor’’…
(18 Mart 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)