Aziz Şah – Herşeyin olduğu gibi ‘maskaralık’ kelimesinin de fıcırığı çıktı…
Hiçbir konuyu bağlamında konuşamayan bir gürültünün ortasında gürûhlaştı bu ahali. Kelimelerle değil uğultuyla konuşuyor, aklıyla değil burnuyla düşünüyor.
Öfkelenmiyor, cinnet geçirmiyor, herkes aynı anda saçmalarken bile bir ‘kitle ruhu’ndan bahsedilemez: Herkes ayrı ayrı hesap kitap yapıyor kişisel ikbali için. Herkes ayrı ayrı yalan söylüyor birbirine. Yalanda mutabakat olduğu için anahtar dönmüyor kilitte.
Gerçeğin peşindeki insan beynini ve kalbini birleştirip düşünür. Çıkar güden gürûh ise burnuyla düşünür. Kokuyu takip eder, korkuların kokusunu, sırların kokusunu. Bu küçük kasabaların, taşra siyasetinin kuralıdır.
Hiçbir şeyin farkında değildir, bir virgül bile olmadığının bilincinde değildir ama kendini nokta zannederek ‘Biz bitti demeden bitmez’ der. Herşeyi bilirmiş gibi karşısındakine ‘peee, sen da hiçbir şey bilmen’’ diyebilmenin körlüğü vardır üzerinde.
Gürûhlaşan bu ahaliye, bazıları ‘halk’ bile diyor. Sonra da ‘Venceremos’ marşını söylüyorlar hep bir ağızdan!
Kendi kendilerini gofa getirip ‘‘Rum’a ve İngiliz’e boyun eğmeyen bu halk…’’ diye yalanlarını süslediler mi; sorgulayan herkesi ‘provokatör’ ilan edebilirler artık… ‘Körü körüne İngiliz dostluğu güttük’ diyen Denktaş’ın sözünün bile hükmü yoktur, kasabadaki fantezilerin karşısında!
Kendi kendine aynada bile yalan söyleyen bir kalabalıktan halk olmaz; öfkelenmeyen bir kalabalıktan halk olmaz; kalbi ve beyni yerine burnuyla düşünen kalabalık gürûhtur.
Gürûh sanıldığının aksine ‘temkinli’dir; bu yüzden öfkelenmez. Kendisini zora sokacak hiçbir laf etmez ve eyleme girişmez. Çünkü burnuyla düşünür.
Toplumsal her sorunun ‘koltuk kavgası’na indirgenmesi burun tıkanıklığının sonucudur. Hayatta herşeyi koltuğa indirgeyenler, her sorunu koltuk kavgası olarak algılar.
‘Maskaralık’ olmayan şeylere maskaralık deme maskaralığıdır bu…
TC Dışişleri Bakanı istedi diye ‘KKTC Dışişleri Bakanlığı’ koltuğundan biri indirildi, diğeri bindirildi. Koltuktaki indirilince, o başka koltuğa bindirildi, o binerken diğeri indirildi. Sonra aynı işlem Maliye Bakanlığı koltuğu için uygulandı. İndi-bindi yaptılar… Ardından DP ile YDP, UBP’ye Ankara adına muhtıra verdi.
Bu yaşananların hiçbiri ne ‘koltuk kavgası’dır ne de ‘maskaralık’…
Bu yaşananların başka bir adı var: Koltukla terbiye etme!
Sömürgecilik bir terbiye sistemidir. Sürekli terbiye eder…
Koltuk sömürgecinin işbirlikçilerini eğittiği bir araçtır. Kimin efendi olduğunu göstermek için önce koltuğa oturtur, sonra kaldırır. Koltuğa oturmadan önce söylediklerinizi koltukta yutturur size; sonra da kaldırıp kimin efendi olduğunu gösterir. Siz kendinizi ‘halk’ zannederken koltuğa oturtur, hiçbir ‘halt’ olmadığınızı, yetkiniz olmadığını gösterir. Sonra tekrar oturttuğunda artık siz eğitilmiş bir uşaksınız.
Mehmet Ali Talat’ın dediği gibi: ‘Ankara otur derse otururum, kalk derse kalkarım’…
Sömürgeci koltuğa oturtarak ve kaldırarak eğitir işbirlikçilerini…
Askerde yat-kalk-sürün, sivilde otur-kalk!
Sürüne sürüne erkek, otura-kalka uşak olunur!
Bu süreç maskaralık ve koltuk kavgası değildir. Sömürgecinin uşak eğitimidir.
Kafesteki maymuna verilen muz eğitimi gibi…
Burnuyla düşünenler ‘koltuk kavgası’nı ilgiyle izler, çünkü koltuğa oturma sırasının kendilerine geleceğini hayal ederler. Bu sebepten temkinlidirler. Öfkelenmezler. Efendiyi kızdıracak laf etmezler.
Meydanın ortasında bir kafes var. Bütün ahali o kafeste olanları izliyor…
Kafesin içinde maymunlara muz eğitimi veriliyor. Efendi kafesteki muzlara izni dışında dokunan maymunları önce kendisi dövüyor. Sonra yeni bir maymun salıyor kafesin içine. Maymun doğal olarak muzlara yöneliyor; bunu gören diğer maymunlar ise efendi yerine dövüyorlar o maymunu.
İşte, 1974’ten beridir yaşanan ‘hükümet krizleri’ bu maymun-muz-efendi diyalektiğidir.
Bu maskaralık değildir, sömürgeci eğitimdir.
Burnunuzla değil, beyniniz ve kalbinizle düşünmeye başlayınca; ‘temkinli’ davranmak, alaya vurup esaretinize ‘maskaralık’ demek yerine öfkeleneceksiniz…
Öfkelenin olen!
Elektrik faturasıyla bile ‘diplomat’ gibi konuşuyorsunuz…
(4 Mayıs 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)