Aziz Şah – Tarihi bir anın fotoğrafıdır YDP’li iki imamın UBP’ye verdiği muhtıranın karesi…
İlahiyatçı, ülkücü-Türkçü faşist Erhan Arıklı ile hem AKP’den milletvekili aday adayı olan hem de FETÖ’den tutuklanıp serbest kalan Din İşleri eski Başkanı Talip Atalay’ın TMT’nin siyasi devamı olduğunu söyleyen UBP’ye verdiği muhtıra tarihimizde yerini aldı.
***
Kıbrıslının aklı ya sonradan gelir başına, ya da aklı başındayken sonradan çark eder…
Sağcısı sonradan akıllanır pişman olur ama düzeltemez hiçbir şeyi…
Solcusu doğru bildiğinden sonradan şaşar popülizm uğruna…
Ancak gerçek inatçıdır, sağcının pişmanlıkları ile solcunun ihanetleri arasında kalan genç kuşakları yok eder, vatansız bırakır!
7 Şubat 1975’te Kurucu Meclis’te şair-yazar Özker Yaşın, 100 bin olduğu varsayılan Kıbrıslı Türk nüfusunun 200 bine yuvarlanması için 1974’te savaşan askerlere ve şehit düşen askerlerin eşlerine ve çocuklarına vatandaşlık verilmesini savunur. Yani varolan Kıbrıslı nüfus kadar nüfus taşımaktır ilk hedefleri!
Bundan tam 14 sene sonra aynı Özker Yaşın Türkiye’den taşınan yerleşimci nüfus için bir şiir yazar:
ONLAR
“Onların gelişiyle
Değişti kaderimiz
Onların gelişiyle
Bitti güzellikler.
*
Onlar Cehennemin elçileri
Mutsuzluk zebanileriydiler.
Ağızlarında kanlı bıçaklar
Simsiyah atlar üzerinde geldiler,
Ve çekirge sürülerine benzer
Kara bir bulut gibi
İndiler adamıza
Ağaçları kemirdiler
Bahçelerimizi kuruttular
Sütsüz bıraktılar bebelerimizi…
*
Onlar yağmaladılar evlerimizi
Sevincimizi acıya çevirdiler.
Kuşları kaçırdılar
Suyumuzu zehirlediler
Kirlettiler denizimizi…
*
Onlar güçtüler
Onlar kaba kuvvettiler
Onlar doğduğumuz topraklarda
Soluk almamızı engellediler
Onlar yurdumuzdan soğutup
Kaçırdılar bizi…
***
Hep sonradan gelir Kıbrıslının aklı başına, hep sonradan!
Dr. Küçük’ün de sonradan geldi aklı başına…
İşgalin dördüncü yılı dolmadan, 25 Mayıs 1978 tarihinde kendi imzasıyla Dr. Fazıl Küçük, Halkın Sesi Gazetesi’nde ‘GERİ GÖNDERİLMELİ’ başlığıyla Türkiye’den taşınan yerleşimci sömürgeci nüfusun geldikleri yerlere geri gönderilmesi için Bülent Ecevit’e şöyle der:
‘‘SAYIN ECEVİT HÜKÜMETİNDEN RİCAMIZ, KURTARDIKLARI BU ADAYI YİNE KENDİ ELLERİYLE MEZAR YAPMASIN’’…
İşgalin dördüncü yılında yerleşik nüfusun geri gönderilmesini isteyen Dr. Küçük’ü İsmet Paşa 9 Mart 1964 gönderdiği mektupla, terk ettiğiniz Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarına geri dönün diye uyarmıştı:
“…Türkler Kıbrıs devlet teşkilatındaki görevlerini ve yerlerini almamağa devam ederlerse Kıbrıs Rumlarının devlet işlerini tek başlarına ve Türk hak ve menfaatleri zararına yürütmeleri karşısında, tarafımızdan yapılacak itiraz ve şikayetleri cihan efkarı haklı bulmayacaktır.”
Dr. Küçük, İsmet Paşa’nın uyarısını başını iki elinin arasına alıp, hiç düşünmeden 10 Mart 1964 tarihli mektupla reddeder:
‘‘Cumhur Başkan Muavini ve gerekse Türk vekiller, mebuslar ve memurlar devlet teşkilatındaki vazifeleri başına dönmemeğe azimlidirler. Dönme mecburiyeti hasıl alacak olursa Cumhurbaşkan Muavini, vekiller ve mebuslar istifa etmeğe kararlıdırlar. Anavatan Hükümetimiz Rumlarla işbirliği yapılması fikrinde ısrar edecek olursa hiç olmazsa bunu açığa vurmadan işbaşında olanlar hakkında bir siyasi melce temin etmek imkanlarının araştırılması istirham olunur’’…
‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki makamlarımıza dönmemekte azimliyiz’’ diyen Dr. Küçük’ün izinden gidenler de 1964’ten beridir, ‘‘Rumlar bizi cumhuriyetten attı, haklarımızı gasp etti’’ diye mağduru oynayarak, dünya karşısında maskara olup ‘diplomasi’ yaptığını zanneder!
Dr. Küçük İsmet Paşa’nın uyarısını dinlemedi, Ecevit’e de gönderdiği nüfusu geri alması için yalvardı:
‘‘SAYIN ECEVİT HÜKÜMETİNDEN RİCAMIZ, KURTARDIKLARI BU ADAYI YİNE KENDİ ELLERİYLE MEZAR YAPMASIN’’…
Şimdi ise UBP, yerleşimci nüfustan iki imamın ağzına bakar!
***
18 Ekim 1979’da ‘‘YARIN GEÇ KALABİLİRİZ’’ başlıklı bir yazı yazar Özker Özgür Yenidüzen’de.
Yazının yerleşimci nüfus sömürgeciliği bağlamında en kritik bölümünü aktarıyorum:
(KTFD’de Haziran 1976 Genel Seçimleri’nden sonra) ‘‘UBP, üç yılda, Türkiye’den ithal ettiği faşistleri Ada’da örgütleyerek, körpe demokrasimizi büyük ve korkunç bir tehdit altına almıştır. Bu güçlere dayanan UBP, toplumu Devlet Başkanlığı katından, yeraltı yöntemlerine başvurmakla tehdit edecek denli ileri gidebilmiştir. Bu faşist öğeleri devreye sokan UBP, Anayasa’ya karşın Federe Devlet’in statüsünü değiştirme faaliyetlerini yoğunlaştırdı’’…
-‘‘Türkiye’den ithal edilen faşistler’’ diyor Özker Özgür işgalden 5 sene sonra yerleşimci nüfusa.
Aynı Özker Özgür işgalden 16 sene sonra, TC Büyükelçisi İnal Batu’nun kurdurduğu YDP’ye methiyeler düzüyordu!
İnal Batu’nun TC Büyükelçiliğinde emekli Albay Aytaç Beşeşler’e kurdurduğu YDP’ye; Beşeşler’den sonra Türkiye’deki Doğruyol Partisi Kurucular Kurulu üyesi olan ve Genel Sekreter Yardımcılığı yapan, Niğde’den milletvekili adayı olup seçilemeyen Orhan Üçok lider oldu!
Tam anlamıyla, dört dörtlük bir yerleşimci sömürgeciliği fotoğrafı…
Albay Beşeşler 20 Temmuz Harekâtı’nda ilk personel hizmet taburunda sefir subayı, 1979’a kadar yerleşimci nüfusla temas halinde Sivil Savunma (Özel Harp) uzmanı, 1984’te de TC Elçiliğinde kurulan YDP’nin başkanı. Ondan sonraki başkan da Tansu Çiller-Mehmet Ağar’ın DYP’sinin kurucularından biri…
Tam anlamıyla, dört dörtlük bir ‘Derin Devlet’ fotoğrafı…
***
26 Mart 1990 tarihli yazısında şöyle diyordu Özker Özgür:
‘‘CTP, TKP ve YDP her konuda anlaşabilen üç parti değillerdir. Farklılıkları vardır. Buna karşın demokrasiyi UBP’ye katlettirmeme konusunda anlaşmışlardır. Bu Kıbrıs Türkleri ve YDP tabanı açısından büyük bir olumluluktur. Şu ya da bu nedenle birbirine yabancı gibi duran CTP, TKP ve YDP tabanı birbirlerine süratle ısınmaktadırlar. Eskiden olmayan diyalog şimdi vardır.
Sınıfsal köken olarak birbirlerinde pek farkı olmayan CTP, TKP ve YDP tabanı iskân, uyuşturucu ve eski eser mafyasının saldırısı altında olduklarını farketmişlerdir. Köylerde elimizi sıkan YDP’lilerin elleri de bizimkilerin elleri gibi nasırlıdır. El sıkışları en az bizimkilerinki kadar içtendir.
23 Şubat’ta Rum tarafında Kıbrıslı Rumlara da söylediğimiz gibi 1974’ten sonra Kıbrıs’a gelip yerleşen Türkiye doğumlular Kıbrıs sorununun çözümünde bir engel oluşturmamalıdırlar. Ancak konunun insancıl yönünü göz ardı etmemek gerekir. İnsanlar politika öyle gerektiriyor diye yerden yere eşya parçaları gibi fırlatılmamalıdırlar.
Türkiye’den Kıbrıs’a kaçak işçi akını, Kıbrıs’tan bizim insanımızın göçü bizi kaygılandırmaktadır, ne var ki 1975’te Türkiye’den Kıbrıs’a üç yaşında gelen önümüzdeki seçimlerde de oy kullanacak olan genç ‘Ben artık Kıbrıslıyım’ diyorsa bizim ona:
‘Hayır, sen Kıbrıslı olamazsın’ demeye hakkımız var mı?
Dünyamız bir ilişkiler ve çelişkiler yumağıdır. Kıbrıs’ımız da öyle’’…
***
‘Çelişkiler yumağı’ olan Kıbrıslı solcuların kafasıydı!
Özker Özgür’ün kafası ve diğerlerinin…
Temelleri 1974’ten önce atılan Askeri Rejim’in adını koyamadıkları, yürütülen yerleşimci sömürgeciliğini (KTÖS dışında) kavrayamadıkları için, günlük ruh durumlarına, psikolojilerine ve duygusal gelgitlerine bağlı analizler yapıyorlardı.
1984’te TC Büyükelçiliği’nde Kıbrıslıların iradesine karşı yerleşimci sömürgeciliğinin tek bir parti çatısı altında örgütlendiğini duyduğunda öfkelenen Özker Özgür ‘‘PROTEKTORA MIYIZ?’’ diye yazıyordu…
1990’da yerleşimcilerin ellerindeki ‘nasır’ları fark edince, TC Devleti’nin planlı-programlı gece yarısı BM’den gizleyerek karanlıkta adaya gizli gizli çıkardığı SAVAŞ SUÇU nüfusu Kıbrıslı ilan ediyordu; sanki de Kıbrıslı olmak hukuki değil de ‘duygusal’ bir ‘ruh durumu’ymuş gibi!
Dünyada SETTLER COLONİALİSM dediğimizde, YERLEŞİMCİ SÖMÜRGECİLİĞİ dediğimizde uluslararası platformlarda Filistin ile birlikte Kıbrıs’ın adı konuşulur; korkak ve popülist Kıbrıs solu ise bir yandan, ULUSLARARASI HUKUK’la abdest alır günde beş vakit, diğer yandan da İŞGALCİSİNDEN KORKUSU’ndan ve KKTC seçimlerindeki ‘oy kaygısı’ndan dolayı parmağının arkasına saklanır. Buna da Özker Özgür gibi ‘dünyamız çelişkiler yumağı’ der!
Çelişkiler yumağı olan Kıbrıslı solcuların kafasıdır…
***
KKTC 12 Eylül Rejimi tarafından kurulunca, Şubat 1984’te Kurucu Meclis’te Anayasa Komitesi toplandığında ‘‘Anayasaya aykırı olarak kurulan Kurucu Meclis neyi kuracak?’’ diyordu Özker Özgür.
1990’da YDP övgüsü yapan Özker Özgür; TC Büyükelçiliği’nde yerleşimci sömürgeci nüfusun partileştirildiğinin haberini aldığında 2 Şubat 1984’te şöyle yazar:
‘‘1975’te bir deneyim yaşadık. O günün koşullarında güçler ayrılığı ilkesine uygun bir Anayasa’yı Kurucu Meclis’ten geçirmek mümkün olmuştu. Şimdi koşullar değişti. Egemenler cumhurbaşkanının ağırlıkta olduğu bir düzeni akıllarına koymuşlarsa Kurucu Meclis’i kullanmak isteyeceklerdir’’…
Özker Özgür’e ‘koşullar değişti’ dedirten ne idi 1984’te?
-1981 seçimleri!
Denktaş’a ve Türkiye’ye karşı kazandıkları seçimden sonra TC Dışişleri Bakanı İlter Türkmen ‘‘CTP-TKP-DHP hükümeti kurulamayacağını, müsaade etmediklerini’’ söyledi.
‘‘1975’ten 1984’e bir deneyim yaşadık. (…) 1981 seçimlerinden sonra TC Dışişleri UBP dışında bir koalisyon kurulmasına fiilen engel oldu. O zaman federe devlet idik. Şimdi KKTC olduk. İsmimiz değişti, cismimiz değişti mi?
TC Büyükelçiliği UBP Kurultayı’nda kimlerin bakan adayı olacaklarını, kimlerin olmayacaklarını belirlemedi mi?
Tüm bunlar olurken ülkede Anayasa ve Siyasal Partiler Yasası yürürlükte idi. TC öğesi anayasa falan tanımıyordu(…)’’…
‘‘Şimdi bir de Türkiyeliler Partisi’nden söz ediliyor. TC Elçiliği Türkiye’den aktarılan nüfusa ayrı parti kurdurtuyor. Türkiye’den aktarılan nüfusun ileri gelenleri köyleri dolaşarak hava atıyorlarmış.
1981 seçimlerinde TC Büyükelçiliği İsmail Tezer’den ve partisinden (Yerleşimcilerin YDP’den önceki faşist Türk Birliği Partisi. Tezer de Albay’dı! A.Ş.) yana çalıştı. 1984’te Elçilik tüm Türkiyelileri bir çatı altında toplamaya çalışıyor.
Güdülen amaç nedir?
1981’de Türkiyelilerin bloke oyları olmasaydı Denktaş seçimleri kaybedecekti. Şimdi de Elçilik aynı güdü (saik) ile yola çıkıyor. Anayasa’da Denktaş’a istediği yetkileri verdirtmek, arkasından da onu yeniden seçtirmek.
Başka bir deyişle Ankara’daki yönetim tam kendine göre yetkili ve etkili birini, yani Denktaş’ı dorukta tutmak istiyor. Amaçlanan budur.
Biz protektora mıyız?
Denktaş’a sorarsanız biz Türkiye’nin protektorasıyız, yani himayesinde yaşayan bir devletçiğiz.
Bize sorarsanız biz bağımsız, bağlantısız Kıbrıs’ın kopmaz bir parçasıyız.
Anayasa falan derken iş bu noktada düğümleniyor’’…
***
1984’de yerleşimci sömürgeciliği Özel Harp’çiler tarafından partileştirilirken teşhisi doğru koyan Özker Özgür, 1990’da duygusal durumu değişince analizi bozuyor: TC Elçiliği yerleşimci sömürgeciliğinin partisini sola yamayıp, solu sağa çekerek en ölümcül ayarını çekiyor bize! Kıbrıslı sol, ‘Kıbrıs Türk halkının solu’ olma yoluna giriyor. Yerleşiklere hitap edebilmek için popülistçe dilini yontuyor, programını dönüştürüyor, teslim bayrağını çekiyor!
1981’de işgal bölgesinde TC Devleti muhalefete karşı seçimi kaybedince, Denktaş 12 Eylül’ün gücünü arkasına alarak ‘‘Sol güçlendi, tedbir almamız lazım’’ parolasıyla darbeyi Kıbrıs’a taşır. Bunun için önce KKTC kurulur, sonra TC Elçisi’nin ‘‘KTFD anayasası değişmeyecek’’ sözü ile kandırılan solun başına ‘Kurucu Meclis’ darbesi indiğinde neye uğradıklarını şaşırırlar: TC Elçisi bizi kandırdı, ‘ah, vah’ sesleri çıkar! Sonra da TC Büyükelçiliği’nde kurulan yerleşimci sömürgeciliğinin teşkilatı Yeni Doğuş Partisi, 1985 Darbe Anayasası’na ve Denktaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığına destek verir.
1990’da Özker Özgür’ün öv öv bitiremediği YDP, 1985’te Kıbrıslı Türk ahalisinin mezar taşı olan KKTC anayasasını ‘nasırlı’ ve ‘içten’ elleriyle balyozla çakar!
Kutlu Adalı ise ‘TC Elçisi tarafından kandırılmış’ solun karşı çıktığı Anayasa Referandumu konusunda 7 Mayıs 1985’te Ortam’da şöyle yazar:
‘‘Eğer halkoylamasına yurttaşlığa kabul edilmiş binlerce evetçi taşıma oy katılmamış olsaydı; Kıbrıs Türkü kendini yıllarca ezen, sömüren, hor gören, maceracı, baskıcı şoven yönetim ve onun memurlarına unutamayacakları bir şamar indirecekti. Rum’a değil Ankara’ya direnmeli. Verilen hayır oyları Kıbrıslı’nın Kıbrıslı olarak direnmesinden başka bir şey değildir. Yurttaşlığa kabul işlemlerinin her seçim döneminde hızlandırılması boşuna değildir. Korkarız bu sonuçtan sonra yurttaşlığa kabul işlemleri daha da hızlandırılacak ve Kıbrıslı Türkler’in direnmesinin iyice kırılmasına çalışılacaktır. (…)
Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünmeliyiz. Kıbrıslı olarak sonumuz ne olacaktır? Biz, ülkemize, cumhuriyetimize Kıbrıslı olarak sahip çıkamadıktan sonra, başka güçlerin emri altında kışla hayatı yaşamışız, buna yaşamak denir mi?’’
***
İnal Batu’nun TC Büyükelçiliğinde emekli Albay Aytaç Beşeşler’e kurdurduğu YDP, tam anlamıyla dört dörtlük bir yerleşimci sömürgeciliği fotoğrafıydı…
Albay Beşeşler’den sonra Tansu Çiller-Mehmet Ağar’ın DYP’sinin kurucularından Orhan Üçok’la da, tam anlamıyla dört dörtlük bir ‘derin devlet’ fotoğrafı oldu…
2022 yılında ilahiyatçı faşist Erhan Arıklı ve Din İşleri eski Başkanı Talip Atalay’ın UBP’ye verdiği muhtıra ise ‘Yeni Türkiye’nin fotoğrafıdır!
TMT’yi TC’den atanan Özel Harpçiler yönetirdi, UBP’yi de TC’den atanan iki imam yönetiyor işte…
(8 Mayıs 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)