Aziz Şah – 11 Haziran 2020’de ‘‘ANKARA KIBRISLILARA SİYASETİ YASAKLADI’’ başlıklı bir yazı yazdım. Kayyum devrinin başladığını ilan ettim…
Henüz o zaman daha Ankara Mustafa Akıncı’ya darbe yapıp koltuğuna Tatar’ı oturtmamıştı.
Kayyum devrinin başladığını yazmamın tek bir nedeni vardı: 2020 Mali Protokolü!
Boşuna yazıp durmayız: Sömürge protokol/kararname ile yönetilir!
Ankara’nın Kıbrıs’ın kuzeyinde iş yaptırmak için ne Akıncı’yı yok etmeye ne de UBP’yi işlevsizleştirmeye ihtiyacı vardı.
Crans Montana belgelerinde gördük: Federalist Akıncı ve Özdil Nami, ‘çözümsüzlük çözümdür’ diyen TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ‘hık’ deyiciliğini yaptı!
Ankara’nın isteklerine karşı çıkacak ‘babayiğit’ mi vardı ki, UBP’yi mantar tabancasıyla ayaklarına sıka sıka sektirerek oynattılar?
Akıncı müzakerelerde, UBP de TC’nin Kıbrıslı Türklere ayar çekmesinde maşa oldu.
Akıncı, müzakere masasında TC’nin yürüttüğü politikayı kamuoyu önünde Rumları suçlayarak savunan bir şovenizm aparatıydı. 2017’de TC’nin yarattığı Crans Montana çıkmazını 4 sene boyunca ‘Rumlar siyasi eşitliği reddetti’ diyerek Rumları suçlayan yalanlarıyla savunup şovenizm üretti. 2021’de Crans Montana tutanakları yayınlanınca gerçeği öğrendik! Bugün halen TC’nin ‘Rum uzlaşmazlığı’ iddiasının kaynağı Akıncı’nın işgalcinin yalanlarına örtü olmasıdır.
Akıncı 4 sene Crans Montana konusunda yalan söyleyip şovenizm üretti; Tatar aynı yalanı 4 dakika sürdüremez. Ankara Dr. Küçük’ten Denktaş’a en iyi hizmetkârlarını yok etti. Akıncı’nın akıbeti budur…
Haziran 2020’de Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde kayyum rejimine geçtiğini yazdım, Akıncı Silihtar’da koltuğunda otururken. Çünkü kayyum ne Tatar’dır ne UBP’nin emanetçileridir…
Kayyum dediğinizin yetkisi olur: Anastasiadis ile ilk görüşmesinde ‘‘Müzakerelerden sorumlu TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’dur’’ diyen Tatar ‘kayyum’ falan değildir.
Mayıs 2020’de Mali Protokolü ‘başbakan’ koltuğunda oturan Tatar’a imzalatmıştı Ankara.
Protokolün 17. Maddesi’nde tüm bakanlıklara asgari 3 yetkiliden oluşan Proje Uygulama ve Takip Komisyonları kurulacak deniyordu. Kayyum devri esasen böyle başladı.
Siz duydunuz mu bu konuda ‘sol muhalefet’in tek kelime ettiğini?
‘Biz mecliste olmaz, boykot eder, sine-i millete dönersek UBP her istediğini yapar’ diyen muhalefet benim kırk defa yazdığım bu konuda tek bir cümle kurmadı!
Yazmaktan usandım artık: TC’nin burada Üst Koordinasyon Kurulu, Yardım Heyeti, Teknik Heyeti ve TİKA gibi sömürgeci kurumları yürütür işleri. Ankara’da da Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü var. KKTC hükümeti-meclisi onların ihtiyaç duyduğu işgal içtihadı yasaları yapar.
Protokoller ise, 1975’te yerleşimci nüfusun taşınması için yapılan Tarım İşgücü Protokolü’nden beridir TC’nin asimilasyon ve entegrasyon (ilhak) politikalarına ‘uluslararası anlaşma’ örtüsüdür.
2020 Mali Protokolü’nde tüm bakanlıklara asgari 3 yetkiliden oluşan Proje Uygulama ve Takip Komisyonları atanırken, tüm söz yetki karar TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na bırakıldı: “Protokolün uygulanması… TC Cumhurbaşkanı Yardımcılığı uhdesindedir”…
Protokoller işgal mevzuatına (Anayasa’nın 90. Maddesi’ne) göre ‘uluslararası anlaşma’ sayılarak ‘Anayasa’dan üstün kabul edilmesi ve Anayasa Mahkemesi’ne götürülememesi için Meclis’e gelmek zorundadır.
Ancak birçok protokol meclise dahi gelmeden uygulamaya girer. ‘Biz mecliste olmazsak UBP her istediğini yapar’ diyen ‘sol muhalefet’ ise süt dökmüş kedi gibi izler. Elindeki ‘legal’ araçları bile Ankara’yı kızdırmamak için kullanmayan boş konuşma ustası bir muhalefet!
Ankara Kıbrıslı Türklere siyaseti yasakladı. 2020 Protokolü ile bakanlıklara atanan kayyumlardan sonra, 2022’de Belediyelerin Birleştirilmesi Yasası ile belediyelere kayyum atanması gündeme alındı. Kürt belediyelerinde yaptıklarını yapıyorlar Kıbrıs’ın kuzeyinde…
(13 Mayıs 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlandı)