Aziz Şah – TC’nin Kıbrıslı Türklere karşı yürüttüğü hiçleştirme politikasının en hararetli yürütücülerinden biridir Mevlüt Çavuşoğlu.
Çavuşoğlu TC Dışişleri Bakanı olarak gelmez Kıbrıs’a. Sömürgeci bürokrat olarak gelir…
Diplomasi yabancı devletlerle yapılır. Kıbrıs’ın kuzeyi ise Türkiye’nin ‘iç sömürgesi’dir.
Eski kuşak devrimciler bilir. Bir dönem ‘dış ve iç sömürge’ tabirleri kullanılırdı. Kürdistan için ‘iç sömürge’, Kıbrıs içinse ‘dış sömürge’ denirdi.
1974’ten beridir Girne’den öyle bir yol bağlandı ki Anadolu’ya, öyle bir iç etti ki Türkiye Kıbrıs’ın kuzeyini, sünger gibi emdi, massetti. Kıbrıs’ın kuzeyi artık –arada deniz olsa bile- ‘dış sömürge’ denemeyecek kadar içerdedir.
Kıbrıs’ın kuzeyinin ‘dış sömürge’ denebilecek bir yönü kaldı: TC’nin buraya sattığı mallar ve o malların gümrük vergisi Döviz üzerindendir. Bize TL kullanımını dayatır TC, mallarını ise Dövizle satar. Bu kadar dışardayız işte.
Yani demem o ki, TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Norveç’e Dışişleri Bakanı olarak gider, Kıbrıs’ın işgal bölgesine ise SÖMÜRGECİ BÜROKRAT olarak gelir.
Gelir gider hakaret eder, hedef gösterir, ‘Kıbrıslı Türk kimliği’ adına konuşur… Mustafa Akıncı Silihtar’da otururken elini masaya vura vura Kıbrıslı parti liderlerini de bir güzel azarlamışlığı vardır. Rol yapmayan bir işgalci devlet yöneticisidir.
Sömürgeci bürokrat olarak Çavuşoğlu hep aynı şeyi yapar: Aşağılar.
Çünkü sömürgecinin kişiliksizleştirme politikası bir yönetim biçimidir. Kimliği, kişiliği yok ederek, onuru ayaklar altına alarak, özgüveni parçalayarak yönetir. Hiçleştirerek yönetir. Özgüveni yok ederek yönetir. Kimse karşı çıkamaz sömürgeciye o zaman…
Benliğini yitirmiş, asimile olmuş, sömürgeleşmiş bilinci ile dik durduğunda bile kamburu görünen, hiçleştirilmiş Kıbrıslı ise her seferinde TC Devletinin bir yetkilisi hakaret ettiğinde aynı şeyi söyler:
-Diplomatik üsluba ve nezakete uymadı!
Diplomasi iki devlet arasında olur. Burada TC Devleti ile onun yarım asırdır rehin tuttuğu bir toplum var. Gardiyan ile esir arasında diplomatik ilişki olmaz…
1974’ten sonra TC’den buraya gelenler içerisinde tek bir istisna vardır: Kaya Türkmen.
Sosyal mücadeleler anlamında en civcivli zamanda ‘Büyükelçi’ olarak atandı işgal bölgesine. Kendisinden sömürge valiliği yapması beklenirken o Elçilik yapmaya kalktı.
TC Devleti’nin Kıbrıslı Türk toplumuna bakışını özetler Türkmen’in başına gelenler.
Türkmen’den dinleyin:
‘‘-Ben Lefkoşa’da en kısa süre Büyükelçilik yapmış kişiyim. 1 Ağustos 2010’da Ercan’a indim. 18 Mart 2011’de ayrıldım. Yedi buçuk ay. Geri çekilen Büyükelçiye verilmesi kanunen zorunlu mühlet buna dahil…
-Ankara’nın benim Büyükelçi değil, vali olmamı istediğini geç anladım aptal gibi. Düşünüyorum da, iyi ki de aptalmışım…
-Bir gün kendisine (Cemil Çiçek’e) ‘Sayın Bakanım, siz buraya geliyorsunuz, esip gürlüyorsunuz, sonra uçağınıza atlayıp gidiyorsunuz. Ben buradayım ve her gün Kıbrıslı dostlarımla göz gözeyim. Siz kötü polis olun isterseniz. Ama izninizle ben iyi polis olacağım’ dedim. Pek hoşlanmadı bu işten… Bu yaklaşım ve üslup farkı nedeniyle yıldızımız hiç barışmadı Bakanla. Sonra da ipimi çekti zaten”…
Türkiye’nin toplumumuza bakış açısı 2007 yılında bir resepsiyonda KTBK Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun ‘KKTC Başbakan’ı Ferdi Sabit Soyer’e söylediklerinde özetlenir.
General Kıvrıkoğlu, Ferdi Sabit’e:
-‘‘Siz ne biçim Türksünüz?’’ der…
Ferdi Sabit:
-‘‘Aman paşam, Türklüğümüzden şüpheniz mi var?’’ der…
Paşa da,
-‘‘Öyleyse ispat et’’ der!
Yıl 2022! Mevlüt Çavuşoğlu’nun CTP’li vekillere, ‘‘Sizi yok sayıyoruz. Biliyorsunuz ki içinizde PKK’lı vekiller de var’’ demesi de, ‘‘Türklüğünüzü ispat edin’’ politikasıdır. Ama edemezsiniz!
Sömürgeci hiçleştirme-kimliksizleştirme politikası bir yönetim biçimidir. Ne kadar eğilirseniz eğilin, istedikleri kadar eğilemezsiniz!
(15 Haziran 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)