Yerleşimci sömürgeciliği dozerinin Limnidi’den söktüğü zeytin Londra’da dilsizdir

Aziz Şah – 20 Temmuz Harekâtı’nın başbakanı Bülent Ecevit ile Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu’nun yürüttüğü demografi mühendisliği yerleşimci nüfus projesinin kilidi 1934 İskân Kanunu’dur.

14 Ağustos 1974’teki İkinci Harekât’tan sonra dönemin TÜSİAD Başkanı, ‘‘Askeri harekât tamamlandı, sıra ekonomik harekâtta’’ demişti. Ekonomik harekâttan önce yerleşimci nüfus taşıma harekâtı başladı.

Yeri gelmişken yeni öğrendiğim bir ‘ekonomik harekât’ bilgisi paylaşayım: İşgal tamamlandıktan sonra, cumhuriyet döneminde Ermeni ve Rum mallarından zenginleşen ailelerden birinin mensubu, ‘‘eski Türkiye’’nin önemli birkaç holdinginden birinin prensi Kıbrıs’a gelip Girne limanındaki bütün lüks yatları birbirine bağlayarak çeke çeke Türkiye’ye götürür. Bunu anlatan Girneli dostum, altını çize çize ‘‘Sadece lüks yatlar’’ dedi.

Lüks yatlarla Girne’den Anadolu’ya bağlanan bu yoldan taşındı yerleşimci nüfus…

***

Askeri harekât tamamlandıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın 2 Mayıs 1975’te üzerinde ‘ÇOK GİZLİ’ damgası vurulu ‘‘Kıbrıs’ın Türk Bölgesindeki İşgücü Açığının Türkiye’den Gönderilecek İşgücü İle Kapatılmasına İlişkin Yönetmenlik’’in 20. Maddesi’nde karşımıza çıkan 2510 sayılı kanun meşhur ‘1934 İskân Kanunu’dur.

1934 İskân Kanunu çerçevesinde Kıbrıs’ın kuzeyinin kolonileştirilmesine başlanır. Bu kanunun adının geçmesi bile başlı başına fiili ilhakın adıdır.

Türkiye tarihi okuyanların ve çalışanların iyi bildiği, en meşhur kanundur 2510 sayılı TÜRKLEŞTİRME KANUNU.

1934 İskân Kanunu’nun Kıbrıs için yayınlanan yerleşimci nüfus taşıma YÖNETMENLİĞİ’nde adının geçmesi, bugüne kadar Kıbrıs’a taşınan nüfus konusunda sömürgeci ve liberal kesimlerin uydurduğu yalanların deşifre olmasıdır.

Yerleşimcilere faşist YDP’yi kurduran, işin içyüzünü en iyi bilen kişi olan dönemin TC Büyükelçisi İnal Batu, Kıbrıslıların Türkiyelilere ayrımcılık ve ırkçılık yaptığını söyler…

YDP’nin kuruluşunda yer alan Osman İmre, yerleşimci nüfusun tek bir parti çatısı altında birleşmesine direten Türkiyelilere İnal Batu’nun ‘‘Asarım, keserim’’, ‘‘Türkiye’ye gönderirim, sürerim’’ dediğini anlatır M. İnanç Özekmekçi’ye.(‘KKTC’de Türkiyeli Göçmenler ve Siyaset’, Gazi kitabevi, s.196)

Yerleşimcilere parti kurduracaksınız, içlerinde direnen olursa ‘‘gemiye bindirir Türkiye’ye gönderirim’’ diye tehdit edeceksiniz, kurduğunuz partilere faşist Albayları başkan yapacaksınız, Albaylar Cuntası mübarek!

Sonunda da Kıbrıslıyı ayrımcı ve ırkçı çıkaracaksınız…

Türkiye İş Bankası Yayınlarından çıkan BÜYÜKELÇİLER ANLATIYOR-TÜRK DİPLOMASİSİNDE KIBRIS (1970-1991) kitabında, 2004-5 dönemi Gül İnanç’a verdiği mülakatta şöyle diyor Batu:

-‘‘Günümüze kadar çeşitli KKTC makamlarının, siyasilerinin ve diğer devlet organlarının oraya gelen Anadolu kökenli insanlara karşı ayrımcı, olumsuz tutumları hep devam etmiştir. Burada bir kesinti olduğunu zannetmiyorum. Olmamıştır, o kaynaşma olmamıştır, o insanlara karşı dürüst ve adil davranılmamıştır hiçbir zaman. Hep onlar ezilmiştir ve haksızlıklara uğramışlardır. Kendi temsilcilerini de parlamentoya gönderememişlerdir. Maalesef bugün de bunun devam ettiğini görüyorum. Rumlar da körüklüyorlar bu ortamı, onlar sınırı geçemez diyorlar, onlar dönsün Ada’yı terk etsin diyorlar. Bir nevi ırkçılık yapıyorlar, nasıl yaparsınız ayrım KKTC vatandaşları içinde? Ama yapıyor, diyor ki, ‘Onlar Ada’nın demografik yapısını değiştirmek için Türkiye’den zorla getirilmiş insanlardır. Bunlar geri gitmelidirler.’ Rum politikası bu, Rum bakış açısı bu’’…

Böyle diyor Kıbrıs’ta yerleşimcilere faşist parti kurduran ve TC’nin seçimlere müdahale maşasını yaratan İnal Batu. Faşist parti kurdurup başına Albay oturtup, 40 senedir Kıbrıslılara hakaret eden ve Derinya’dan 22 Ocak’a linç örgütleyen siyasi geleneğin ‘mimarı’…

Türkiyeli yerleşimcilere faşist parti kurduran İnal Batu’nun ‘kaynaşma olmadı’ diye şikayet etmesi gayet düşündürücüdür: Kıbrıs’ta yürütülen yerleşimci sömürgeciliğin amacı kaynaşma değildi. Amaç kaynaşma olsaydı nüfus dağılımı da ona göre yapılırdı. Nüfus karıştırılır-kaynaştırılırdı 1975’ten itibaren. Koca Türkiye demografik mühendisliği yanlış mı yaptı?

İnal Batu’ya göre, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin KKTC vatandaşları arasında ‘ayrımcılık yapması’ daha da komik! Savaş suçu olarak Kıbrıs’a taşınarak işgal rejimi tarafından Rumların evleri ve toprakları üzerlerine tapulanan nüfusun güney Kıbrıs’a geçememesinden şikayetçi Batu! KKTC vatandaşları arasında ayrımcılık yapmakmış bu. KKTC’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal edilmiş toprakları üzerine Türkiye tarafından kurulmuş bir kukla rejim olduğunu bilmiyor olamaz ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü Türkiye’nin kıdemli büyükelçisi’’ Batu…

İnal Batu Kıbrıs’ta yerleşimci Albay başkanlığında faşist bir parti kurdurmuş olmasa bu söylediklerinin hiçbir önemi yok aslında. Bu meseleyi mesele yapan, faşist Albay’ın zamanında Raif Denktaş’la mecliste kavga ederken söyledikleri ile Albaylara parti kurduran İnal Batu’nun söyledikleri bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde işgal işbirlikçisi solcuların söyledikleridir artık.

‘Bizde Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımı yok’ diyen faşist Türk Birliği Partisi’nin başkanı Albay İsmail Tezer’in sözleri bugün Bağımsızlık Yolu’nun pankartında yazar; ganimet Rum evlerinde oturan yerleşimcilerin güneye, İnal Batu’nun dediği gibi ‘Rum tarafına geçememesi haksızlıktır’ sözü de CTP’nin seçim sloganlarından biridir.

Bugün Kıbrıs’ın işgal bölgesinde siyaset yapan sözde sol partilerin sloganlarının ve seçim vaatlerinin işgalci Albayların ve Büyükelçilerin sözleri olması geldiğimiz yerin özetidir. Sömürgeleşmiş asimile olmuş ‘yeni insan’ Albay’ın ve Sömürge Valisi’nin ağzıyla konuşur.

***

YDP’nin kuruluşunda yer alan Osman İmre şöyle diyor İnal Batu için:

-‘‘Büyükelçi, ‘Asarım, keserim, Türkiye’ye gönderirim, sürerim’ gibi girdi konuya. Baktık adam ciddi. Hiç de lamı cimi yok. (Albay) ‘Aytaç da’ dedi, ‘Genel başkan’ olacak’’… (Özekmekçi’nin kitabı, s.196)

Kıbrıs’ın işgal bölgesinde bu şekilde yerleşimcilere parti kurduran bir Sömürge Valisi’nin kalkıp yıllar sonra ‘‘Anadolu kökenli insanlara karşı ayrımcı, olumsuz tutumları hep devam etmiştir. Olmamıştır, o kaynaşma olmamıştır’’ diyorsa sorgularım… Yarım yüzyıldır bizzat TC’nin sömürge valileri yönetiyor Kıbrıs’ın kuzeyini ama Türkiye’nin yönettiği topraklarda Kıbrıslıların Türkiyelileri mağdur ettiği söylemini tırmandırdıkça tırmandırıyorlar. Türkiyeli nüfus Kıbrıslı nüfusu üçe beşe katlayacak, Kıbrıslı durmadan göç verecek ama Türkiye’nin kendi yönettiği işgal bölgesinde hep Türkiyeli yerleşimciler mağdur olacak…

Yüzlerce yıllık imparatorluk, 1914’ten 1974’e kadar da Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt meseleleri ve Balkan göçlerine dayalı iskân geleneği olan Türkiye’nin bir avuç Kıbrıslı ile baş edememesinin hiçbir mantıklı açıklaması yoktur.

Kıbrıs’a yerleşimci nüfus taşıma projesinin amacı en başından itibaren bu kutuplaşmaydı. Kutuplaşmayla Kıbrıslı Türkler göçe zorlandı…

1987’den 1991’e Kıbrıs’ta Büyükelçilik yapan Ertuğrul Kumcuoğlu, Gül İnanç’a verdiği röportajda (s.136) asimilasyonun 3 nesil sürdüğünü söylüyor:

-‘‘Mesela 1923 Mübadelesi’nde Yunanistan’dan Türkiye’ye gelenler, ancak üçüncü nesilde asimile olabildiler. Ben gayet iyi hatırlıyorum, birinci nesil doğru dürüst Türkçe konuşamıyordu, ikinci nesildekilerin dili hâlâ çalıyordu, ancak üçüncü nesil bizim konuştuğumuz Türkçeyi konuşmaya başladı. Kıbrıs’ta da –ileride siyasi çözüm ne olur bilemiyorum ama- bu konu ancak üçüncü nesille beraber sorun olmaktan çıkar’’…

Üçüncü nesille birlikte Kıbrıslılar ‘sorun’ olmaktan çıktı…

Büyükelçi Kumcuoğlu üç nesilde Türkiyeli yerleşimcilerin Kıbrıslıların içinde eriyeceğini söylüyordu. Tam tersi oldu, Kıbrıslılar üç nesilde eridi. Çünkü azınlık Kıbrıslılar, 80 küsur milyonluk bir siyasal, kültürel, ekonomik gücü ‘eritemez’…

Annem 1974’te genç kızdı, ben KKTC kurulduktan sonra doğdum. 1990-2000’lerde doğan gençlerle konuştuğumda Kıbrıs’ta ülke gerçekliğini tamamen yitirdiklerini görürüm.

İnal Batu’nun dediği gibi kaynaşmadık ama ülke bilincini yitirmiş, Kıbrıs’ın yarısına mı, bütününe mi, Türkiye’ye mi ülke dediği belli olmayan bir ‘hiçlik’ çıktı ortaya.

1974 sonrası demografi mühendisliğinin amacı Türkleştirme idi ama önce Türkleştirip sonra ülkesizleştirdiğiniz gençliğin bedduasından başka alacağınız bir şey kalmamıştır.

***

1934 İskân Kanunu’nu yazmak için oturdum, yazı yazdı gene beni, konuya giremedim…

Yerleşimci nüfus sömürgeciliğini, TC’nin Kıbrıs’taki demografi mühendisliğini, asimilasyon ve entegrasyon (ilhak) politikalarını yazarken öfkelenirim. Ülkesiz kalmak, bir halkın ülkesiz kalması, yabancı bir devletin saplantılı irredantist (işgalci ilhak) politikası yüzünden ülkesiz kalmak ne demektir bilir misiniz?

Berlin’de bir zeytin ağacı olan dostum Mustafa Billur şöyle dedi bir gün:

-”Çoğu Kıbrıslının göz ardı ettiği, ya da hiç bilmediği bir nokta:

Billur bedel ödememeyi seçti, öyle mi?

Billur ve Billur gibilerin köklerinden sökülüp Dünya’nın bir ucuna atılmalarının bedellerin bedeli olduğunu ya bilmiyorsunuz, ya da anlamıyorsunuz. Sanırım yaşamadığınız için anlamıyorsunuz.

Köklerinden koparılmış bir zeytini Kıbrıs’tan söküp, Berlin’e, Londra’ya, Melbourne’a dikmeyi denemeden de sanırım anlaşmak zor”…

Evet, Kıbrıslı yurtseverlerin ‘kara liste’sini hazırlayarak Türkiye’ye girişlerini yasaklayan büyük devlet yöneticileri.

TC Devleti’nin Bülent Ecevit’ten bu yana Kıbrıslıları göç yollarına süren ‘devlet adamları’…

Bizlere İngiliz sömürge yasalarıyla davalar açar yargılatırsınız…

Dava konusunu bilmezsiniz sadece…

Dava konusu: Kıbrıs’tan sökülen zeytinin Berlin’de, Londra’da, Melbourne’da çektiği acıdır!

Dostum Oz Karahan’la ‘Kıbrıs Kıbrıslılarındır’ adında bir web sitesi kurduk. Son buluşmamızda Oz, İngiltere’deki okurlarımızın özel selamını ilettikten sonra, birkaçının Türkçe bilmediğini söyledi. ‘Kıbrıslı Türk’ ya da ‘Türkçe konuşan Kıbrıslı’ gençler yazılarımızı Google Translate ile okuyor.

Kıbrıslı Türkleri yeterince Türk ve Müslüman bulmayan TC Devleti’nin yürüttüğü demografi mühendisliğinin sonucu işte bu…

Oz dostum Londra’daki Kıbrıslı Türk gençlerin bizim Türkçe yazdığımız yazıları Google Translate ile okuduğunu söylediğinden beridir beynimle yüreğim yer değiştirdi.

Türkçe’nin kuyumcu ustası Nâzım’ı Türkçe okuyamıyorlar…

Türkçe’nin ırmağı Yaşar Kemal’de yüzemiyorlar…

Fikret Demirağ’ın kök aynasında Faize Özdemirciler’in hüznüne bakamıyorlar…

Büyükelçinin dediği gibi üç nesil sonra çoğu ‘Kıbrıslı Türk’ dilini unutacak, belki kız çocukları boyunlarına Kıbrıs haritacığı kolye takmaya devam ederler…

Limnidi’den sökülüp Londra’ya ekilen tarihle yaşıt zeytinin hikâyesi budur…

Acısı bize ‘ah’ı size kalsın, Ankaralı sömürge bürokratları!

Acısı bize ‘ah’ı size kalsın, TRT’de Ankaralı rambonun dizisini gösterip Kıbrıslının acılarını anlattığını zannedenler…

Mücahit komutanı, sendikacı ve öğretmen Arif Hasan Tahsin 21 Haziran 1989’da Ankara’nın sömürgeci bürokrasisine hitaben şöyle yazıyordu:

‘‘Türkiye yetkilileri, 1974 sonrasında, Kıbrıslı Türkler üzerinde yarattıkları olumsuzluğu soğukkanlılıkla oturup gözden geçirmelidirler.

Duygusallıktan uzak, gerçekçi bir gözle eğer olaya bakacak olurlarsa görecekleri şudur:

1974 sonrasının Kıbrıslı Türkler üzerinde yaptığı tahribat, Makarios-Grivas ikilisinin yaptığı tahribatın çok üstündedir. Kıbrıslı Türkler tarihin hiçbir döneminde, bu denli yüksek sayıda ülkelerini terketmek zorunda bırakılmamışlardır.

‘Giden gitsin, giden bir Kıbrıslının yerine Türkiye’den yüz getiririz’ zihniyeti, Kıbrıs’ta köksüz, kendini bu toprakların sahibi olarak hissetmeyen bir topluluğun oluşumunu getirecektir sonunda…

Kendini ruhen başka bir toplumun parçası, başka toprakların insanı olarak hissedenin de, zorlandığında tercihini ruhen bağlı olduğu topluma, topraklara dönüş yapmak yönünde kullanması kaçınılmazdır.

Böyle bir durumda da, Kıbrıs’ta bugüne dek varolan iddialı Kıbrıs Türkü ortadan kaldırılmış olacaktır.

Bu mu Türkiye’nin Kıbrıs’ta istediği? Buysa, 1974 sonrasında başlatılıp günümüze dek sürdürülenler doğrudur, sürdürülsün’’…

(Geçmişi Bilmeden Geleceğe Bakmak, s. 130)

***

1934 İskân Kanunu’nu yazmak için oturdum, yazı beni yazdı.

2510 sayılı ‘1934 İskân Kanunu’nu TBMM’ye gönderen vekil Dr. Refik Saydam’dır.

Dr. Refik, İskân Kanunu’nun amacını ‘‘millî bünyeye mahzurlu unsurları imha etmek, temsîl yani asimilasyon, temsil ve temdin yani asimilasyon ve medenileştirme, anadili Türkçe olmayan nüfusu dağıtmak ve Türk millî hars birliği sağlamak’’ olarak sıralar. (Nevzat Onaran, Türk Nüfus Mühendisliği 1914-1940, s.285)

Kıbrıs’ta ırkçılığı tartışmaya 2510 sayılı İskân Kanunu’nun amacı olarak açıkça yazılan ‘DİLDE, KANDA, KÜLTÜRDE BİRLİK’ ilkesinden başlayalım. Göç ettirilen Kıbrıslı Türklerin Türkçe bilmeyen çocukları da Google Translate’ten okusunlar…

Ankara’daki sömürgeci bürokrat nereden bilecek Limnidi’den sökülen Londra’ya ekilen zeytin ağacı ne çeker?

(19 Haziran 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author