Aziz Şah – Sıkıldım duygu patlamalarınızdan, gel-gitlerinizden…
Sıkıldım hiçbir şeyi bağlamında konuşamayan dil tutukluğunuzdan…
Sıkıldım her kusurunuzu Akdenizliliğe bağlamanızdan…
Sıkıldım ilkesizliğinizi ‘anlayış’ ve ‘hoşgörü’ diye pazarlamanızdan…
Gerçeği çırılçıplak ortaya serenlere karşı hoşgörüsüzlüğünüzü çok iyi biliyorum çünkü!
Sizin hoşgörünüz aşağılıklığa, kaypaklığa, ‘öldürmek benim sanatımdır’ diyenlere, camide ‘Ali’ kilisede ‘Yanni’ olanlaradır…
Siz, toprakta kendi ağırlığıyla yer tutan kayayı sevmezsiniz…
Bu sebeptendir sesiniz çıkmaz taş ocaklarına, kayaları gözünüzün önünden kaldırsınlar istersiniz…
Hakikaten sıkıldım duygu patlamalarınızdan…
Bir gün kendinizi yerer, bir gün översiniz. Bir gün ne kadar bencil olduğunuzu anlatır, ertesi gün ne kadar dayanışmacı olduğunuzla övünürsünüz!
Ah-vah ve öldük-bittik seslerinizden de sıkıldım. Yaralı bir hayvan gibi inliyorsunuz. Ne dediğiniz anlaşılmıyor ama çok mühim laflar ettiğinizi zannediyorsunuz…
Özel Harp Dairesi 1958’de Kıbrıs’ta bir yangın çıkardı, hâlâ sönmedi…
1974’ten beridir içinde yaşadığınız rejimi hiç tanımadınız…
1958’den beridir landroverde dolaştırırlar Fazıl Önder’in cesedini…
1974’ten beridir tutuldunuz, kiralıksınız. Siz evi değil, ev sizi tuttu.
Tutulmuştur dedi sizin için. Aklı tutulmuştur, yüreği tutulmuştur, ayakları tutulmuştur yürüyemez…
Siz hâlâ ‘bu adanın laneti bizi bulacak’ diye korkarsınız, ama bu adanın laneti sizsiniz.
Kendiniz gibi olanlara gülersiniz, kendinizle dalga geçersiniz, kendini bilmesiniz…
Bir bakın güldüklerinize; en çok Tatar’a gülersiniz, bir bakın Tatar’a, ondan ne farkınız olduğunu söyleyin…
Tatar sizin aynanızdır. Tatar size giydirilen gömlektir. Tatar dilinize vurulan kelepçedir.
Ne sansür yasasına ihtiyaç vardır ne çevik kuvvete…
Siz var olan sansür yasaları ile bile yargılanmayı becerememişsiniz…
Siz var olan polisten dayak yemeyi bile becerememişsiniz…
Mantıklı açıklama arıyorum: ‘Yarım asırdır askeri bir rejimde yaşamanın mutasyonu’ diyorum buna. Sonra gene öfkeleniyorum…
Yarım asırdır birinci, ikinci ve üçüncü derece askeri bölgelerden oluşan bu işgal rejiminde ‘sivil özerk bir kurum’ arıyorsunuz hâlâ!
Kıbrıslı Türk ahalisi böğrüne Özel Harp Dairesi ve onun uzantıları çökmüş bir kalabalıktır.
1958’de Kıbrıs yangınını çıkaran Özel Harp Dairesi’ni 2022 yılında itfaiye zannediyorsunuz…
Kalabalıkların hafızası olmaz, uğultusu olur, kulaklarınızı çınlatır, suskunluğu ise sizin çığlığınızı yalnız bırakır. Bu yüzden yaralı bir hayvan inlemesi gibi duyuyorum sayıklamalarınızı.
Muzaffer Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet’in Özel Harp Dairesi tarafından katledilmesinin altmışıncı yılındayız.
Dile kolay altmış yıl!
23 Nisan’da Kıbrıs Türk Barolar Birliği -bir görsel paylaşarak sosyal medyada- ilk kez bu sene andı kıymetlilerimiz Gürkan ile Hikmet’i. Teşkilat tarafından öldürülmüş iki avukat, yarım asır artı on sene sonra anıldı ilk kez Kıbrıslı Türk avukatlarca…
Tek başına bu altmış senelik suskunluk bile burada bir toplumun yaşamadığını gösterir bize.
Bize ‘Kıbrıslı milliyetçisi’ der dururlar, Kıbrıslının ne kadar çürük olduğunu gene söyleyen biziz. Bize ‘Kıbrıslı milliyetçisi’ diyenler ise durup durup halk dalkavukluğu yapar!
Halk bir halt değildir, 1958’de Kıbrıs yangınını çıkaran Özel Harp Dairesi’nin 2022’de yangını söndürmesini bekliyorsa…
(25 Haziran 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)