Aziz Şah – Burasının bir sömürge olduğunu ısrarla idrak etmek istemeyenler var…
Egemenliğin askere devredildiği Geçici 10. Madde’yi unutanlar var.
Hiç Mustafa Akıncı’dan duymadınız mı itfaiyenin askere bağlı olduğunu?
“Yangın helikopteri” kategorik olarak Sivil Savunma’ya, İtfaiye’ye, yani güvenlik bütçesine girer. Israrla soruyorlar neden MOBESE alınmış da yangın helikopteri alınmamış!
MOBESE takılacağında TC Devleti Kıbrıslı Türklere mi sordu?
Sorduğunu mu zannediyorsunuz, “ASELSAN’ın mobese sisteminden alır mısınız?” diye. Proje masaya konduğunda “hayır” diyebilecek biri var mı? Ancak da MOBESE direğinin rengi kent dokusuna uygun olsun diyorlar…
Boğazımıza kadar boka battık, başımız dimdik yürüyoruz, dertleri kazığın rengi!
Gerçekten TC Devleti’nin Kıbrıs’ta bir şey yaptığında izin aldığını mı zannediyorsunuz?
Kalkanlı’da yangın çıkan bölgede ASELSAN’ın silah test alanı olduğundan haberiniz var mı? İzin mi aldılar onu açmak için?
Başbakanlık Müsteşarı Öntaç Düzgün anılarını yazmıştı. Hatırlar mısınız Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun kendisine nasıl hitap ettiğini?
-Ulan 1 numaralı memur”…
Ya Ferdi Sabit Soyer’e ne demişti?
-Türklüğünü ispat et”…
Ferdi Sabit İTEM yasasını yaptı, daha ne yapsın Türklüğünü ispat etmek için! Bir yasa ile memleketi ganimet araziye dönüştürdüler…
Cemil Çiçek ne demişti işbirlikçilere:
-Uçaktan bakıyorum villalar var… Keyif içinde yaşıyorsunuz… Abuk sabuk şeyler istiyorsunuz… Beslemesiniz… Kıçınızı kıpırdatmıyorsunuz!”
Bu hakaretlerin ortasında bizimkiler “Efendim yangın helikopteri…” demişse, duymuş mudur Ankara?
Çiçek’in Kıbrıs’a uçaktan bakması manidardır. Uçaktan bakıp bir memleketi ne kadar tanırsanız o kadar biliyorlar Kıbrıs’ı…
TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu her geldiğinde bir yuvarlak masa toplantısı yapılır. “Federasyon defteri kapandı, konfederasyon görüşülecek” dediği ilk toplantıda elini masaya vura vura azarladı masadakileri…
Bakmayın siz sırıttıkları fotoğraflara!
Baba Denktaş bile farklı muamele görmedi…
TC Devletinin mahkemelerinde yargılanmış aydınlardan Profesör Haluk Gerger şöyle anlatır TC Elçiliğinde Denktaş hakkında duyduklarını:
“Özel olarak Kıbrıs Türklüğünün, genel olarak da Kıbrıslılığının kendine özgü kimlik ve kişiliğinin inkâr edilmesine koşut olarak, Kıbrıs, Türkiye’nin, ülkenin bir iç uzantısı, bir tür vilayet, eyalet olarak biçimlenmektedir. Dolayısıyla da Kıbrıs’ın varolan farklılık ve özellikleriyle kimlik ve kişiliğine karşı aktif ve dayatmacı bir yadsıma ortaya çıkmaktadır.
1970’li yılların sonlarına doğru ilk kez Kıbrıs’a geldiğimde, beni en çok şaşırtan TC Büyükelçiliğinin yüksek duvarlar arasındaki soyutlanmışlığıydı. Bunu eleştirdiğimde, dönemin Büyükelçisi bana aynen ‘Türkiye’nin buradaki elçiliği her zaman Denktaş’ın kaldığı yere tepeden bakmalı, oranın çatısını görebilmelidir’ dedi!
Buradaki burnu büyük dayatmada ve elçinin sömürge valisi edasında, asıl doğrudan Kıbrıslının kendisine bu farklılığın asla kabul edilmeyeceği ve affedilmeyeceği mesajının verilmesi olduğu açıktı.
Aynı konuşmada bütün Elçilik mensupları Denktaş’tan ‘Kıbrıs’ın Muhtarı’ olarak söz ederken, kendilerini de bir ülkeye atanmış diplomatlar olarak değil de, bir vilayetin ayrıcalıklı yönetimleri olarak görmekteydiler.
Böylece de aslında karışmacılık, dayatma ve baskı, TC, resmî ideolojisi ve toplumsal koşullanma açısından sadece kaçınılmaz olarak ortaya çıkmamakta, aynı zamanda doğal da kabul edilmektedir.
Daha doğrusu, Kıbrıs ‘ayrı’, ‘farklı’ olmadığından, ona müdahale ‘İç işlerine karışmak’ gibi bir anlam taşımamakta, ‘baskı’ da devletin normal içişlerinin Kıbrıslılara ilişkin gerekli bir uzantısı olarak algılamaktadır”…
Denktaş’a “muhtar” diyenler MOBESE takarken sizce izin aldı mı?
(21 Mayıs 2020 tarihli yazı)
[27 Haziran tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır]