Aziz Şah – Savaş suçları üzerine ne zaman yazsam, iki yalana toslarım…
Birinci yalan savaş suçları ile ilgili sadece ‘devletler’ uluslararası yargıya başvurabilir safsatasıdır… ‘‘Lahey’de sadece devletler dava açabilir’’ dediklerinde “Lahey”de savaş suçları ile ilgili iki mahkemenin olduğunu bilmedikleri ortaya çıkar: Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı.
Türkiye’nin Kıbrıs’a yerleşimci nüfus taşımaktan hakkında dava dosyalanan yer olan Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakar. Devletlerin başvurabildiği yer ise Uluslararası Adalet Divanı’dır. İkisi farklıdır, ancak Kıbrıs’ta barışçı geçinenler bu iki mahkemeyi bilinçli bir şekilde çarpıtarak savaş suçları meselesini bulandırıyor. Zaten bu konularla kimsenin ilgilendiği de yok, ilgilenenlerin de kafası bulanıyor…
Kıbrıs gibi bir yerde savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar, Kıbrıslıların mülteci hakları-evlerine ve topraklarına dönüş hakları ile evlerinden zorla atılan Rumların evlerine Türkiye’den nüfus iskân edilerek yürütülen yerleşimci nüfus sömürgeciliği konusunda insan hakları üzerine çalışan hiçbir derneğin ve baronun tek kelime etmemesi ayrı bir suç ortaklığıdır…
Ne zaman yazsam savaş suçlarını, iki mahkemeyi birbirine karıştırıp kafa bulandıranlar dırdır eder. Dense ki, emperyalizm Kıbrıs’taki savaş suçlarının uluslararası mahkemelerde yargılanmasına müsaade etmez; bu gayet anlaşılırdır. Kaldı ki Lahey’de Türkiye’nin Kıbrıs’a taşıdığı yerleşimci nüfus üzerine dosyalanan davadan ABD rahatsızdır; savcı değişti dava görülmüyor bir türlü… Ancak ezilen halklar sömürgecilere karşı bütün araçları kullanmak zorundadır.
Lahey’de bir Kıbrıs davası var ama yurtdışındaki Kıbrıs diasporası-ülkesinden göçe zorlanan insanların haberi bile yok ki baskı uygulasın!
***
Savaş suçlarına dair yazdığımda tosladığım ikinci yalan ise Kıbrıs’ta hiçbir zaman imzalanmamış olan NÜFUS MÜBADELESİ ANLAŞMASI safsatasıdır.
TC Devleti Kıbrıs’ın kuzeyinde kurduğu, Rumları topraklarından kovan ırkçı-apartheid rejimini ‘nüfus mübadelesi’ yalanı ile örtemez. Ancak ‘Kıbrıslı barışçılar’ Ankara’nın yerine bu yalanı tekrar ediyor ve yayılmasına vesile oluyor…
Faşistler, barışçı geçinenler kadar zarar veremez Kıbrıs’ta işgale karşı mücadeleye. Yalanları böyle yayamazlar… Bu nüfus mübadelesi anlaşması safsatası şunun üzerini örter: Rumlar evlerinden zorla atıldılar-kovuldular. Bir topraktan zorla kovulmak ile mübadele ile gitmek birbirinden farklıdır. Örnek verecek olursak Ermeni tehciri zorla evinden-toprağından kovmadır, Türkiye-Yunanistan arasında imzalanan anlaşma ile Yunanistan’daki Türkler ile Türkiye’de kalan Rumların değişimi ise mübadele ile oldu. Biri etnik temizliktir, diğeri mübadeledir.
Kıbrıs’ın kuzeyinden Rumlar zorla kovuldu. Bu etnik temizlik bir ‘nüfus mübadelesi anlaşması’ temelinde olmadı. Uluslararası sözleşmeleri ve anlaşmaları ihlal ederek İNSANLIĞA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR kapsamında bir eylem olarak gerçekleşti Rumların evlerinden kovulması.
‘Nüfus mübadelesi’ safsatasını uyduranlar Türkiye’nin Kıbrıs’ı önce coğrafi olarak bölmek, sonrasında etnik olarak homojenleştirmek için yürüttüğü istilaya bir ‘kılıf’ geçiriyorlar.
Nüfusun sürgün edilmesinin Kıbrıs’ın bölünmesi için bir araç olarak kullanıldığını bilen Makarios hükümeti Rum mültecilerin geriye dönüşü için propaganda yaparken, Ağrotur’daki 8.000 Kıbrıslı Türk’ün de kuzeye geçişine müsaade etmiyordu. Bu nüfus değişimini de taksim politikasının mimarı olan İngiliz emperyalizmi, Ağrotur-Adana arası mültecilerin taşınmasını mümkün kılarak gerçekleştirdi. BM Barış Gücü de 8.033 Kıbrıslı Türkü kuzeye geçirerek taksim için gerekli etnik homojenleştirmenin aracı oldu. BM ve İngiliz emperyalizmi Kıbrıs’ta Türk nüfus mühendisliğine aracı oldu…
1975 Ağustos’unda BM Barış Gücü’nün Kıbrıslı Türk mültecileri kuzeye taşımasından üç ay önce, 2 Mayıs 1975’te TC Dışişleri Bakanlığı, ‘ÇOK GİZLİ’ ibareli ‘‘Kıbrıs’ın Türk Bölgesindeki İşgücü Açığının Türkiye’den Gönderilecek İşgücü İle Kapatılmasına İlişkin Yönetmenlik’’i yayınlamıştı! Yani Kıbrıslı nüfus mülteci kampındayken Ankara Türkiye’den nüfus taşımaya başlamıştı…
Buna planlı-programlı etnik temizlik ve yerleşimci nüfus sömürgeciliği diyoruz. ‘Nüfus mübadelesi’ ile değil, zorla olmuştur…
(24 Temmuz 2022 tarihine Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)