Ha Siskilip’teki barbarlık, ha Kumsal’daki!

Aziz Şah – ‘Politis’ gazetesinde 1974’te 15 yaşında olan Ioanna’nın savaşta nasıl seri tecavüze uğradığını okuyunca aklıma ilk Siskilip’teki ev geldi.

Siskilip’teki evi harekât sırasında Komando Tugay komutan yardımcısı olan Piyade Albay Salih Güleryüz savaş günlüğünde anlatıyor:

“3 Ağustos 1974:

Akşamüstü Siskilip köyünde kalan Rumlardan 14’ünün bir evde öldürüldüğünü öğrendik. Hadiseyi bir Topçu Astsb., iki komando eri ve iki mücahitin yaptığı tespit edildi.

Gece geç saatlere kadar erlerin ifadeleri alındı. 

4 Ağustos 1974:

Sabah erken saatte Kolordu Kurmay Başkanı sınıf arkadaşım Kurmay Albay Mahmut Boğuşlu geldi. Birlikte gidip Siskilip’teki sivil Rumların öldürüldüğü evi bulduk. Manzara tüyler ürpertici. Köyün tavuk çiftliğine yakın bir evin holünde otomatik tüfeklerle kapıdan ateş edilerek öldürülmüşler. 8 tanesi koltuk ve sandalyeler üzerinde göğüs ve başlarından delik deşik, kanlar içerisinde oturur vaziyette kalmışlar. Kadınlı erkekli beş kişi yerde, birbirlerine sarılmış ve gene kanlar içinde ölü. Giriş kapısının yanındaki bir sandalyede oturur vaziyette kalmış cesedin kafası yok, boyun kısmı bembeyaz.

11-12 yaşlarında cılız yapılı bir Rum kızı da kirletilmiş. Üzerine Rum askerlerinin kaputu giydirilmiş, Siskilip tavuk çiftliğinde bizim erlerle kahvaltı yaptırılırken gördük. Bizi görünce çaresiz bir tebessümle kalimeras diyor.”

Siskilip’teki evde barbarları bekledi köylüler. Barbarlar geldi…

Kıbrıs’ın kederidir bu: Birkaç emperyalist metropol kafa kafaya verdi, Kıbrıs’ta birkaç şehir merkezinde milli hisler kasten kabartıldı, köylerde hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar bedelini ödedi…

Kıbrıs’ta birkaç şehirde birkaç sokakta oturan ‘birkaç şehirli adam’, kendi arasındaki ‘liderlik’ kavgasını büyüttükçe büyüttü. Köyünde hiçbir şeyden habersiz yaşayan insanlar da bedelini ödedi…

1974’ten önce öldürülen ‘Türkler’in ve ‘Rumlar’ın intikamını almak için konuyla hiçbir alakası olmayan başka ‘Türkler’ ve ‘Rumlar’ öldürüldü. Rasgele kimisi bahçesinde çalışırken, kimisi kahvede otururken, kimisi yoldan geçerken… Bazen de karıştırıp ‘Rum’ diye ‘Türk’ü, ‘Türk’ diye ‘Rum’u öldürdüler. Çünkü Kıbrıslılar birbirine benzer, karanlıkta herkes siyahtır. Sonra da gidip kendi öldürdüklerinin intikamını başka masumlardan aldılar…

Siskilip’teki ev bu masumiyetin öldürülmesidir.

Bir astsubay, iki komando eri ve iki mücahit Siskilip’teki ‘meşhur ev’de barbarları beklerken öldürdü 14 sivili ve tecavüz etti bir kız çocuğuna. Birinin de kafasını kestiler…

Sağolsun Albay anılarında yazdı. Piyade Albay Salih Güleryüz’ün anıları da Erol Mütercimler’in “Satılık Ada Kıbrıs-Kıbrıs Barış Harekâtının Bilinmeyen Yönleri” kitabında yayınlandı. (Alfa Yayınları, Sayfa 641)

Bugüne kadar Siskilip’teki ev konusunda ne yalanlama ne de açıklama yapıldı.

Lefkoşa’da Kumsal’da ‘Barbarlık Müzesi’ diye anılan evde katledilen asker ailesi anne ile çocukları nasıl adalet bekliyorsa, Siskilip’teki evde öldürülenler ve tecavüze uğrayan kız çocuğu da adalet bekliyor.

Ha Siskilip’teki barbarlık, ha Kumsal’daki!

Siskilip’in bugünkü adı Akçiçek köyü…

11-12 yaşlarında kız çocuğu tecavüze uğramış. “Bizi görünce çaresiz bir tebessümle kalimeras diyor” diye yazıyor Albay günlüğüne…

6 Ağustos’ta Şener Levent de tanıklardan duyduklarını yazdı. Albay Güleryüz ‘‘cesedin kafası yok’’ diye not alıyor günlüğüne; Şener Levent de kurbanlardan birinin kafasının kesilerek komutanın masasına konduğunu, komutanın da buna çok öfkelendiğini yazıyor:

‘‘Siskilip’teki vahşet…

14 kişinin bir evde inanılmaz bir vahşetle öldürüldükleri olay…

Bana anlatılanlara göre, iki Türkiyeli askerle iki Kıbrıslıtürkün işiymiş…

Bunlardan biri boğazladığı Kıbrıslı bir Rumun kesik kafasını götürüp komutanın masasına koymuş…

Komutan çok kızmış, çok içerlemiş…

Bu vahşeti yapanların hemen tutuklanmasını emretmiş…

Dördünü de tutuklayıp kelepçelemişler…

Ve yargılamak üzere Türkiye’ye götürmüşler…

Gerisini bilmiyorum…

Bunları bana anlatan da bilmiyor…

Ne oldu o caniler?

Yargılandı mı?

Yargılandıysa ne ceza aldı?’’

(20 Ağustos 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author