Andreas’ın mülteci yarasını dağladı mahkeme

Aziz Şah – Andreas’a cezasını kesti Askeri Mahkeme. Google’dan bulabileceğiniz 5 adet fotoğraf için 30 gün hapis cezası.

Caydırıcı olmalıymış Andreas’a verilen ceza…

Esas ceza ise serbest kaldıktan sonra başlıyor…

Yüzde 99 ihtimalle Andreas ‘deport’ edilecek adi bir suçlu gibi, yani bir daha köyü Lisi’ye gidemeyecek.

Göçmen ve mülteci olmuş bir annenin oğlu olarak mülteci Andreas’ın köyüne dönüş hakkının gasp edilmesi hüzünlendirir, öfkelendirir, kırar beni. Yoktur bu adaletsizlik duygusunu anlatacak bir kelime…

İsrail ne yapıyorsa Filistinlilere onu yaptı Askeri Mahkeme…

Mültecilik bir duygudur, bir damgadır, bir statüdür. Hiçbir yasayla değiştirilemez, caydırılamaz, sindirilemez…

Bir kere mülteci olmuşsan hep mülteci kalırsın, nesilden nesle de taşırsın bu mülteciliği. Mülteciliği inkâr edersen de kimliğini inkâr eder, hissedemeyen ve düşünemeyen bir mahluğa dönüşürsün…

Caydırıcı olmalıymış Andreas’a verilen ceza!

Cezalandırdıkları 58 yaşındaki Andreas değildir… 1974’te Türk askeri geldiğinde 10 yaşında mülteci olan çocuk Andreas’tır cezalandırılan. 48 sene sonra Andreas şimdi bir daha mülteci oldu…

10 yaşında bir çocuğu cezalandırdınız. 10 yaşında evini, hatıralarını, çocukluğunu gasp ettiğiniz bir çocuğu cezalandırdınız.

Bir Andreas vardı mahkemeden önce, bir Andreas gene var mahkemeden sonra…

Bir Kıbrıs vardı Andreas için mahkemeden önce, bir Kıbrıs yoktur artık Andreas için mahkemeden sonra…

Andreas mahkemeden önce mülteciydi, mahkemeden sonra daha çok mültecidir.

Hak mücadelesi verenler caydırıcı olmazsa, yargı ‘caydırıcı olur’ işte böyle. Bilmem kaçıncı kez tecrübe ettik verilmeyen insan hakları mücadelesinin insan haklarına verdiği zararı…

Bugüne kadar bu gazeteden başka savunan olmadı MÜLTECİLERİN GERİ DÖNÜŞ HAKKI’nı işgal bölgesinde. Bir insan hakkı olan ‘MÜLTECİLERİN EVE DÖNÜŞ HAKKI’nı…

Sözleşmelerde yazması hiçbir insan hakkını hak yapmaz. O insan haklarını savunan insanlar insan haklarını insan hakkı yapar!

Bizim Avrupa-Afrika gazetesi ve dostum Oz Karahan’ın emek verdiği Kıbrıslılar Birliği örgütü dışında Kıbrıs’ta mültecilerin geriye dönüş hakkını TÜRKÇE OLARAK savunan kimseyi görmedim bugüne kadar.  

Hiçbir mülteci hakları bildirisinde görmedim Kıbrıslı mültecilerin eve dönüş hakkından bahsedildiğini. Çünkü başkalarının malına çökmeyi hak saydığınız için, ev sahibinin evine dönüş hakkına karşısınız. İnsan haklarını savunanlar da birer işgalciye dönüşmüştür. İşinize gelen insan hakkını alıp kullanıp, işinize gelmeyen hakkı inkâr edemezsiniz. İnsan hakları bir bütündür…

İşgalci yerleşimcilerin oturdukları evler kendilerine ait değildir. Yerleşimciler, evlerinden silah zoruyla kovulan yerlilerin evlerini gasp etmişlerdir. Gasp ettikleri evin esas sahibinin gelmesinden korkarlar. Andreas’ın sahte barışçılar tarafından yalnız bırakılmasının sebebi budur…

Andreas soğuğun gerçek yüzüdür onlar için. Barış Andreas’la kebap yemek değildir, Andreas’ın evini, köyünü ve hatıralarını Andreas’a iade edebilmek ve bunu savunabilmektir.

Andreas’ı getirdiler Askeri Mahkeme’nin hücresine koydular, pencerelerini sıkı sıkı kapattılar. Havalandırmasız bir hücrenin içinde tek başına… Bir polise rica ettim ‘‘açın hücresinin penceresini hava alsın’’ diye, açmadı… Andreas’ın arkadaşlarından Lisili bir diğer mülteci, ‘‘bunca yıllık avukatım, böyle şey görmedim’’ diyor, ‘‘havalandırmasız hücre olmaz’’… ‘‘Kalp hastası, hava alamıyor’’ derken yüzündeki endişeyi görüyorum… Bir daha rica ediyorum başka bir polise, açıyor avuç içi kadar olan pencereyi… Andreas’ın kızı geliyor, bir aydır babasını görmemiş. Gözyaşlarına boğuluyor kızı, babası kızının pencereden sığan parmacıklarından öpüyor…

Şair’in ‘‘parmak ucundan öptüm seni’’ şiiri ilk kez anlamını buluyor, Andreas kızının parmacıklarından öperken…

Kızının gözleri ağlamaktan kan çanağı iken yargıç sıralıyor hafifletici nedenleri cezayı okumadan önce, ama caydırıcı olmalıymış cezası…

Andreas’ın mülteci yarasını dağladı mahkeme, şimdi 10 yaşındaki Andreas daha çok mülteci, 58 yaşındaki Andreas daha çok sürgün…

(28 Eylül 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author