Liberal ile faşistin ortak tezi: ‘‘Kıbrıs meselesi 1974’te sona ermiştir’’ (1)

13 June 2001 Special Meeting of the North Atlantic Council with the Participation of Heads of State and Government. North Atlantic Council Left to right: Mr. Ismail Cem (Minister of Foreign Affairs, Turkey) with Mr. Bulent Ecevit (Prime Minister, Turkey).

Aziz Şah – ABD’de Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin dış politikası ne kadar farklıysa Türkiye’de İslamcılar ile Kemalistlerin dış politika anlayışı o kadar farklıdır… Siz üsluba (biçime) bakarsınız, farklı zannedersiniz ama özü aynıdır.

2000’lerin başında ‘‘Yes be annem’’ci Mehmet Altan gibi liberaller ile Mümtaz Soysal başta olmak üzere Denktaş’ın saray beslemelerinin hiçbir farkı yoktu: AB’cilerin derdi Türkiye büyük sermayesi Avrupa kulübüne girsin-di, Türkçülerin derdi ise Türkiye büyük sermayesi Kızıl Elma’ya yol alsın-dı… Tayyip Erdoğan’ın AKP’si de zaten bu iki eğilimi bir arada savunduğu için 20 senedir baştadır.

Bu eğilimler Türkiye büyük sermayesi içindeki mücadeleydi. Kıbrıs sadece bir teferruattı. Ancak ‘‘Kıbrıslıların kendi kaderini tayin hakkı’’na Türk sermayesinin bütün eğilimleri karşı çıktı, Annan Planı’na evet diyenler de hayır diyenler de…

14 Nisan 2004’te iki karşıt sermaye fraksiyonu, Batıcı laik TÜSİAD ile İslamcı MÜSİAD bile Türk basınına ilan vererek Annan Planı’na evet çağrısı yaptı.

(O günlerde bu eğilimlerin karşısına dikilen, koşulsuz şartsız ‘‘Bırakın Kıbrıslılar kendi kaderini tayin etsin, Kıbrıs sizin malınız değil’’ diyen bir tek devrimci Marksist Sungur Savran vardı…)

Bu cephelerden kötünün iyisini seçmeye çalışmak Kıbrıslıların çaresizliği ve politikasızlığıydı. Aynı çaresizlik ve politikasızlık bugün de devam ediyor…

Görüyorum ki, Tayyip Erdoğan iktidardan gidecek de CHP’nin Altılı Masası gelecek diye hazırlananlar var Kıbrıs’ta. Aynı 20 sene önce Ecevit-Bahçeli gitsin de AKP gelip Kıbrıs sorununu çözsün diye bekledikleri gibi bekliyorlar!

Aksine bugün Erdoğan ve AKP’nin Kıbrıs’ta uyguladığı politika, CHP’nin Altılı Masası’nın etrafını çevreleyen emekli diplomatların savunduğu politikadır.

Hatta şöyle söyleyeyim size: AKP’nin şu anki -uluslararası hukukun dışına tamamen çıkan- Kıbrıs politikası Cumhuriyet gazetesinde ‘serbest kürsü’ olarak yayınlanan yazılarda yapılan tavsiyelerle birebir örtüşüyor.

2000’lerin başında düşülen hatalara düşülüyor bugün Kıbrıs’ta yine…

2000’lerin başında beni en çok rahatsız edenler liberallerdi, Altan kardeşlerdi, İsmail Cem gibilerdi… Bir yandan Türk-Yunan kardeşliği edebiyatı yapıp, diğer yandan TC’nin Kıbrıs’ı rehin tutma politikasını süslü paket yapanlar!..

Ulusalcı-Türkçü-Faşist cephenin ne olduğu belliydi. NATO’nun desteği ile Kıbrıs’ın yarısını işgal etmiş ve işgali altında kalmasını istiyor. Kumarhaneleri Kıbrıs’a taşımış, pis işlerini Kıbrıs’ta çeviriyor, off shore bankalar üzerinden bir düzen kurmuş, INTERPOL dokunamıyor işlenen suçlara…

Liberaller ise 1990’ların Türk kapitalizminin Kıbrıs’taki pisliklerine (kumarhanelere) söylemde karşı çıkıyorlardı. Ama laf günün sonunda ‘‘Kıbrıs yüzünden AB’ye giremiyoruz’’ noktasına geliyordu… İşgalci utanmazlığı budur: Kıbrıs’ı 40 bin askerle ve taşıma yerleşimci nüfusla işgal eder, sonra da Kıbrıs Sorunu çözülemiyor diye şikayet eder…

Kıbrıs ve Kürt sorunları olmasa da AB’ye giremeyeceklerinin farkında değillerdi, günah keçisi ‘öteki’ler arıyorlardı!

1950’lerden itibaren TC devletinin Kıbrıs’ta yürüttüğü sistematik kontrgerilla faaliyetlerine ve sömürgeciliğe hiçbir itirazları yoktu. Ama Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girememesinin günah keçisi olarak Denktaş’ın çözüm karşıtlığını ileri sürüyorlardı.

Kafanız karıştı eminim, Denktaş’ı mı savunuyor bu diye…

Türkiyeli liberallerin Denktaş’a saldırması Kıbrıs gerçeği ile yüzleşmek değildi, inkârdı. Denktaş’a saldırıyorlardı çünkü TC Devleti’nin Kıbrıs’taki işgalci varlığına karşı çıkamıyorlardı. Oysa Denktaş, işgalin bir izdüşümüydü. Uluslararası konjonktürün sonucuydu Denktaş ve Denktaşcıklar.

Denktaş da sonuçtu, Denktaş’ın yerine getirilen Denktaşcık Talat da sonuçtu, bugünkü Denktaşcık Tatar da bir sonuçtur.

Şu an Ersin Tatar’ın patlak davulla çaldığı ‘‘iki devletli çözüm’’ ve ‘‘egemen eşitlik’’ söylemleri 1990’ların sonunda İsmail Cem’in ve Denktaş’ın ortaya koyduğu tezdir.

Liberallerin ‘‘barış güvercini’’ İsmail Cem, bugünkü ABD Başkanı Biden, senatör iken ona şöyle diyordu:

-‘‘Şunu iyi bilin ki senatör, Kıbrıs’ta iki ayrı devlet vardır. Kıbrıs meselesi 1974’te sona ermiştir’’…

(6 Kasım 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author