Aziz Şah – Kıbrıs’ta tek bir devlet var: Kıbrıs Cumhuriyeti.
Bu, Türkiye’nin olumlu oy verdiği 4 Mart 1964’te alınan 186 No’lu BM kararı ile de tescillenmiştir. Bu karardan sonra 15 Haziran 1964’te, 11 Mart 1965’te ve 10 Haziran 1965’te BM Genel Sekreteri’nin raporlarına ‘‘Kıbrıslı Türkler kendi kendilerini yalıtma politikasına gittiler’’ şeklinde yansıdı bu durum…
Birinci raporda şöyle diyordu BM Genel Sekreteri:
-‘‘Kıbrıslı Türklerin kendi bölgeleri dışına çıkmayışlarının, kendi siyasal amaçları gereği olduğuna inanılmaktadır. Yani Kıbrıs’ta herhangi bir coğrafi ayrılık olmaksızın, iki ana toplumun adada barış içinde bir arada yaşayamayacağı iddiasını güçlendirmeye yöneliktir’’…
İkinci raporda şöyle diyordu BM Genel Sekreteri:
-‘‘Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yalıtma (izole etme) politikası, toplumu normal olanın tersi bir yöne yöneltti’’…
Üçüncü raporda şöyle diyordu BM Genel Sekreteri:
-‘‘…Kıbrıslı Türklerin amaçlı olarak kendi kendilerini tecrit etme politikası…’’
Denktaş’tan Tatar’a yol bağlayan ‘‘Rumlar bizi Cumhuriyetten attı’’ yalanının dünyada hiçbir karşılığı yoktur. Kendiniz ettiniz kendiniz buldunuz. Kendinizden başka kimseyi kandıramazsınız mikro-milliyetçi mağduriyet edebiyatıyla. Dünya sistemi etnik-ayrılıkçı “kabile”leri kusar…
1964-65’te BM Genel Sekreteri’nin raporlarına konu olan Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini izole etme politikası konusunda Derviş Ali Kavazoğlu Dali mitinginde şöyle diyordu:
-‘‘Kıbrıs Türk toplumunun ezici çoğunluğu Kıbrıs’ta iki toplumun barış içerisinde yaşamasını istediğini her fırsatta göstermiştir. Kıbrıs Türk toplumu yurdumuzun gerçek demokrasi kaidelerine göre ve insan haklarına dayanarak idare edilmesini istiyor. Toplumumuz memleketin idaresinde elbette söz ve müdahale hakkına sahip olmak istiyor. Bu toplumumuzun demokratik ve kaçınılmaz bir hakkıdır. Her vatandaşın yurdun idaresine iştirak etmesi, yurdun idaresinde söz ve müdahale hakkın sahip olması vatandaşlık ve demokratik ödev ve haklarındandır. Fakat bu devlet idaresinin normal çalışmasına engel olmayı devletin ve yurdun idare mekanizmasına mayın koymaya hakkınız olduğu anlamına gelemez.
Denktaş ve kafadarları kendi siyasi ihtiraslarını tatmin etmek ve ustaları olan sömürgecilere faydalı hizmetlerde bulunmak için millete yalan söylediler ve toptan katliam gibi demagojilerle halkın temiz, milli hislerini istismar ederek 30 bin kardeşimizi yerinden, yurdundan, köyünden kaldırarak toplumumuzu bugünkü feci duruma sürüklediler’’…
Denktaş-Küçük Liderliğinin kararıyla toplumumuz Özel Harp sopasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nden koparıldı.
Ahmet Muzaffer Gürkan, Ayhan Hikmet ve Derviş Ali Kavazoğlu’nu öldürmeleri de Türk Liderliği’nin toplumu dünyadan yalıtma (izole etme) politikasına karşı direnç odağı olmaları nedeniyledir.
Çok yaşasın ölüler!
Yarım asırlık TC işgalinin yerleşimci nüfus kolonizasyonundan sonra kulağınıza trajik geliyordur ‘‘Kıbrıs bölünemeyecek kadar küçük, Kıbrıslılara yetecek kadar büyüktür’’ sözü. Ancak bu söz Kıbrıslıların üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bir arada yaşama temeliydi. Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlığı temelinde Kıbrıslı olmayı öğrenerek emekleyecektik…
Bugün savunduğumuz ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş’’ fikri de buradan beslenir. 1968’de başlayan müzakerelerde görüşülen de buydu. 1977’den itibaren Kıbrıs Cumhuriyeti liderliğinin masaya koyduğu hep Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının restorasyonu oldu.
En liberal Rum lider Klerides bile 2000’de Annan’a ve De Soto’ya şöyle diyordu: ‘‘Yeni devlet, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iç anayasa değişikliğinin, yani üniter devletten federal devlete geçişi sağlayacak anayasa değişikliğinin sonucu olacaktır’’…
‘Komünist’ Hristofyas’ın projesi de buydu, ‘altın pasaportçu’ Anastasiadis’in 2021’de BM Genel Kurulu’nda yaptığı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş çağrısı da buydu. Çünkü sömürgecilik sonrası koşullar Kıbrıslılara Kıbrıs Cumhuriyeti gibi bir zemin sundu. Böyle bir zemini ancak ahmaklar yok eder!
Annan Planı Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıktığı için reddedildi… Kıbrıs halkının ezici çoğunluğunu oluşturan Rum toplumu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni böyle değerlendiriyor. Yıkılmasına müsaade de etmeyecek. Çünkü “devletsiz kalmış” bir toplumun nasıl kabileye dönüştüğü ortadadır: Bakın 1964’ten 2023’e Kıbrıslı Türk toplumuna…
(12 Temmuz 2023 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)