(Dromos tis Aristeras gazetesi – 24/02/2024 – Vasilis Perodimos ve Dimitris Gkazis)
Lefkoşa’ya yaptığımız son ziyaret sırasında Oz Karahan ile bir araya geldik ve adanın geçmişi ve bugünü ile daha geniş bölgedeki siyasi gelişmeleri ve bunların Kıbrıs gerçeğine nasıl yansıdığını uzun uzun tartışma fırsatı bulduk. Adanın Türk işgali ve kolonizasyonundan kurtulması için mücadele eden Kıbrıslıların bir kolektifi olan Kıbrıslılar Birliği aracılığıyla yaptığı faaliyetleri ve müdahaleleri yıllardır takip ediyoruz. Zengin bir enternasyonalist faaliyete ve Kıbrıs toplumunu bilgilendirmek ve ‘bilgilendirmek” için önemli girişimlere sahip aktif bir örgüt. Kıbrıslılar Birliği, Kıbrıs’ın kurtuluşunu, bağımsız bir Kıbrıs devletinin-ulusunun temelini oluşturacak yeni bir Kıbrıslı milli bilincinin inşasından geçtiğini düşünmektedir. Bu Kıbrısçılık, çeşitli ilerici “Kıbrısçılar” için olduğu gibi, hiçbir şekilde işgal rejimiyle uzlaşma anlamına gelmemektedir. Bu anlamda, stratejik konulardaki bireysel farklı bakış açılarına rağmen, devam etmekte olan Türk işgaline ve emperyalizmin bölgeye yönelik planlarına karşı çıkan güçlerin birliği konusundaki ısrar, aşağıdaki tartışmadan da görülebileceği gibi, çabalarının önemli kimlik unsurlarından biridir.
Küresel olarak bir savaş istikrarsızlığı ve risk dönemine girmiş bulunuyoruz. Kıbrıs bu jeopolitik yeniden yapılanmadan etkileniyor mu?
Bugün bir “Dünya Savaşına” değil, “savaş halindeki bir dünyaya” tanıklık ediyoruz. Başta Batı Asya-Kuzey Afrika bölgesi ve Güney Doğu Asya olmak üzere bazı bölgeler uzun zamandır istikrarsızlık ve çatışmalarla çalkalanıyor. “Deniz Gücü” kavramı Batı emperyalizmi, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri için önemlidir ve bölgedeki Altıncı Filo’nun operasyonel güvenliğini sağlamak için Kıbrıs gibi bölgeleri kontrol etmenin stratejik öneminin altını çizmektedir. Son dönemdeki küresel siyasi değişimlere rağmen Kıbrıs’taki durum büyük ölçüde değişmemiştir. Filistin ve Yemen’deki son olaylarda adanın rolünün bir kez daha gösterdiği gibi, beş NATO ordusu tarafından bölgedeki emperyalist etkiyi yansıtmak için kullanılan NATO işgali altındaki bir üs olarak hizmet vermektedir. Kısacası Kıbrıs jeopolitik yeniden yapılanmadan etkilenmemiş, aksine jeopolitik yeniden yapılanma için kullanılan bir araç olmuştur. Bu nedenle Kıbrıs’ın özgürlüğünden bahsettiğimizde aslında tüm Batı Asya ve Kuzey Afrika’nın özgürlüğünden ve tüm bölgede emperyalizmin nefes borusunun kesilmesinden bahsetmiş oluyoruz.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını kazandığı 1960 yılından bu yana neredeyse 65 yıl geçti ve bu yıl 1974’teki Attila istilasının 50. yıldönümü. Bugün adadaki durum nedir? Kıbrıs meselesinden sık sık çözülemeyen bir sorun olarak bahsediyoruz. Bugün bir çözüm bulunabilir mi?
Kıbrıs’taki durum 1930’lardaki Palmerokrasi döneminden bu yana değişmemiştir. Sömürge valisi Richmond Palmer, bugün adada İngiliz emperyalizmini sürdürmeye devam eden böl ve yönet stratejisini tasarlamıştır. Londra’ya 23 Ekim 1936’da yazdığı mektupta, “Adada gelecekte de bir siyasal rahatlığımızın olabilmesi için, yönetimi istisnalara da yer verecek bölgeler temeli üzerinde sürdürmeliyiz. Böylece, Kıbrıs milliyetçiliği kavramı -ki, enosis aşınmış bir değer durumuna geldiğinde, bu yeni kavramın yükselişi kaçınılmaz olacaktır- münkün olduğunca uzak bir geleceğe itilip, karanlıkta bırakılabilecektir.” Günümüze doğru hızla ilerlediğimizde, Kıbrıs’ı başka bir devletle bütünleştirme hedefiyle etnik kimliğe odaklanan bir hareket olan Enosis, “aşınmış bir değer” haline gelmeden önce, 1960 yılında üniter ancak etnik temelli bir anayasaya sahip bir Kıbrıs devletinin kurulmasına katkıda bulunmuştur. 1974’teki Türk işgali fiilen etnik temelli “bölgeler” oluşturmuştur. Dahası, Batı bu apartheid düzenini “iki bölgeli, iki toplumlu federasyon” çözüm önerisiyle meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Tüm bu trajedilerin tek bir nedeni vardır: emperyalistlerin Kıbrıslıların milli bilincinin gelişmesini ” münkün olduğunca uzak bir geleceğe itme ve karanlıkta bırakma” çabaları.
Bir “ulus-devletler” ve “devlet-uluslar” çağında yaşıyoruz. Son iki yüzyılda emperyalist Avrupa ulus-devletler üretirken, Asya ve Afrika gibi sömürgeleştirilmiş kıtalarda sömürgecilik karşıtı mücadelelerin ardından devlet-uluslar ortaya çıktı. Ancak emperyalistler kontrollerini sürdürmek istedikleri ülkelerde kabile çatışmalarını körüklemiş ve Kıbrıs’ta görüldüğü gibi karmaşık sistemler ortaya çıkarmışlardır.
Çözüm olasılığı ile ilgili son sorunuza değinmek gerekirse, Kıbrıslılar için tek potansiyel çözüm üniter, laik ve çoğulcu bir devlet-ulus kurmaktır. Bir ülkenin toprak bütünlüğü ancak toplumsal bütünlük ile garanti altına alınabilir. Ancak böyle bir devlete ulaşmak, elbette birleştirici bir milli üst kimliği savunurken, her bireyin etnik, cinsel ya da başka herhangi bir alt kimliğine saygı göstererek mümkün olabilir. Bahsedildiği gibi “normal” ve modern bir devlete ulaşmak için mücadele eden bizim gibi insanlar hala var, bu yüzden mücadele olduğu sürece umut da vardır.
Çeşitli “diyalog” süreçlerinde olası bir “çözüm” olarak sunulan İki Bölgeli, İki Toplumlu Federasyon hakkındaki görüşünüz nedir?
“Çözümleri” tartışmadan önce, eldeki “sorun” üzerinde anlaşmaya varmak çok önemlidir. Kıbrıs’ta siyasi gruplar arasındaki kafa karışıklığı, “işgal” ve “yeniden birleşme” gibi terimleri aynı cümlede kullanmalarına bile yol açıyor. Kıbrıslılar Birliği, Kıbrıs’ın bölünmüş değil işgal altında olduğuna ve tek çözümün özgürleşme olduğuna inanmaktadır. İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon kavramının, kolonizasyon çabaları devam ederken Türkiye ve Batı’nın sorunu ele almayı geciktirmek için kullandığı bir strateji olduğunu her zaman savunduk. Şimdi, Türkiye’nin yerleşimci sömürgeci politikalarının başarısı nedeniyle bu yaklaşımı terk etmesiyle birlikte, böyle bir federasyonun olası bir çözüm olduğunu savunmak hayalciliktir.
Türkiye’nin işgalin devamı ve genişletilmesine ilişkin stratejisi nedir? İşgal altındaki topraklardaki askeri varlığı ve faaliyetleri ne olacak?
1974’teki işgalden bu yana Türkiye’nin adadaki birincil stratejisi, askeri varlığının ve nüfuzunun temelini oluşturan yerleşimci kolonyalizmi olmuştur. Adadaki Türk askeri personelinin kesin sayısı, yasadışı yerleşimcilerin sayısını çevreleyen belirsizliği yansıtacak şekilde açıklanmamaktadır. Türk kaynakları bu rakamın 40,000 civarında olduğunu iddia etmektedir. Ancak, Türkiye’nin işgal altındaki bölgenin 300-400 bin olarak gibi belirttiği düşük nüfus rakamları göz önüne alındığında, 40,000 rakamı genel olarak propaganda olarak görülmekte. Halihazırda, STK’lar, GSM operatörlerinden alınan veriler, yerel yetkililer ve işgal altındaki bölgelerdeki siyasetçiler de dahil olmak üzere çeşitli kaynaklar bir milyonu aşan bir nüfusa işaret ederken, sadece yaklaşık 80-100 bin Türkçe konuşan Kıbrıslının kaldığına inanılmaktadır. Sonuç olarak, gerçek askeri personel sayısı önemli ölçüde daha yüksek olabilir. Asker varlığının ötesinde, Türkiye işgal altındaki bölgeleri bir deniz üssü ve yerli üretim silahlı insansız hava araçları (SİHA’lar) da dahil olmak üzere uçakları için bir hava merkezi olarak kullanmaktadır. Kısa bir süre önce Türkiye, Lefkoniko bölgesindeki havaalanını SİHA’ları için bir üs olarak kullanmayı planladığını açıkladı.
Kıbrıslılar Birliği hangi politika ile Türkiye tarafından işgal edilen topraklara yerleşilmesi konusunu gündeme getirmeye çalışıyor?
Yerleşimci sömürgeciliği, yerli varoluşun soykırımını ve bastırılmasını sürdüren bir güç sistemidir. Sonuç olarak, herhangi bir siyasi oluşumun Kıbrıs’taki yerleşimci sömürgeciliğini gerçek anlamda ele alabilmesi için, politikalarını tüm yerli Kıbrıs halkının haklarına dayandırması gerekmektedir. NATO destekli iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyonu savunan siyasi cephelerin yerleşimci sömürgeciliğiyle yüzleşmek gibi gerçek bir niyetleri yoktur, çünkü amaçları etnik olarak ayrışmış bir Kıbrıs’ı devam ettirmektir. Öte yandan, Helenist gruplar, yerli ve Kıbrıslı olan her şeyi reddettikleri için, kasıtlı ya da kasıtsız olarak yerleşimci sömürgeciliğini küçümsemekte ya da bu konuda samimi bir duruş sergileyememektedirler. Kısacası, her iki grup da dolaylı olarak adadaki Türk varlığını uluslararası toplumun gözünde meşrulaştırmanın bir aracı haline gelmektedir.
Kıbrıslılar Birliği olarak, “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” fikrine bağlı kalarak, yerleşimci sömürgeciliğine karşı mücadelemizde tutarlı olarak net bir dil kullanıyoruz. Çabalarımız çok yönlü olup, bu konunun insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu vurgulamak ve küresel farkındalığı artırmak için uluslararası faaliyetlere odaklanmaktadır. Uluslararası İlişkiler Komitemiz uluslararası ilerici hareketlerle işbirliği yapmakta, Filistinliler gibi diğer yerleşimci sömürgeciliği mağdurlarıyla birlikte etkinliklere katılmakta ve Kıbrıs’ın durumuna ışık tutmak için İngilizce yayınlar üretmektedir. Ayrıca, siyasi elitin bu farkındalığı bastırma çabalarına rağmen, Kıbrıs halkını, özellikle de Rumca konuşanları, işgal altındaki topraklardaki gerçekler hakkında bildilendirmeyi amaçlıyoruz. Bir diğer odak noktamız ise, 2018 yılında Avrupa/Afrika gazetesine yapılan saldırı da dahil olmak üzere, yasadışı yerleşimcilerin hedefi haline gelen Kıbrıslılara destek ve dayanışma sağlamaktır.
Yunanistan’da hakim mantık “Kıbrıs çok uzakta” şeklinde. Yunanistan’ın Kıbrıs sorununa yönelik tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kıbrıs ve Yunan halkları ve hareketleri arasında daha yakın bir işbirliği olması gerekiyor. Ancak bu işbirliğinin anlamlı bir etkiye sahip olabilmesi için temel ilkelerinin belirlenmesi büyük önem taşıyor. Her iki ülkenin farklı sosyo-politik dinamikleri ve birbirlerinin sorunları hakkında yanlış eğitimin yaygınlığı göz önüne alındığında, bu işbirliğinin sınırlarının geniş olması gerektiği açıktır. Bu işbirliğinde romantize edilmiş terminoloji ve modası geçmiş kavramlar yerine rasyonel bir yaklaşım gereklidir. Bu daha önce hiç denenmemiştir.
Kıbrıs’taki sosyal ve milli meseleler (eğer varsa) nasıl ilişkilidir? İşgalin yolsuzluk, göç, emlak balonu, altın vizeler vs. ile ne ilgisi var?
Jeopolitiği tartışırken genellikle suçu başkalarına atmakta acele ederiz. Ancak bir başka gerçek de işgallerin bile bazıları için bir konfor alanı yaratabildiğidir. En tepedeki siyasi elit ve sermayeden, arabasının benzin deposunu doldurmak için işgal altındaki bölgelere giden sıradan Kıbrıslıya kadar her biri bu olgunun sembolik örneklerini teşkil ediyor. Başka bir devletin parçası olma dürtüsü ve 1970’lerde Türk işgaline arka kapı açmak veya 2010’larda Altın Pasaport satmak, Kıbrıs’ı gerçek bir “vatan” olarak değil, başka bir yerin bir tür “sınır cephesi” veya kolayca metalaştırılabilecek bir “yavru vatan” olarak gören aynı zihniyetten kaynaklanmaktadır. Bu topraklarda özgürlük ancak insanlarımız Kıbrıs’ın tek vatanları, toprakları ve kökleri olduğunu ve dünyanın hiçbir yerinde huzur bulamayacaklarını anladıklarında sağlanacaktır.
Milli kurtuluş bir önşarttır
Kıbrıslılar Birliği’nin eylemleri ve siyasi faaliyetleri hakkında bize biraz daha bilgi verebilir misiniz? Diğer gruplarla işbirliği yapıyor musunuz? Önümüzdeki dönem için herhangi bir girişim planlıyor musunuz (örneğin Attila istilasının 50. yılı, Avrupa Parlamentosu seçimleri, Gazze’deki savaş)?
Kıbrıslılar Birliği, yabancı askeri varlığından arınmış, üniter, laik ve çoğulcu bir Kıbrıs için faaliyet yürüten anti-emperyalist, ilerici ve Kıbrıs milliyetçisi bir örgüttür. Örgüt, 2011 yılında Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgelerinde Türkiye’ye karşı düzenlenen protesto dalgası sırasında kurulmuştur. Çalışmalarımız üç ana bölüme ayrılmaktadır: uluslararası dayanışma faaliyetleri, kültürel ve eğitim çalışmaları ve Kıbrıs’taki diğer ilerici oluşumlarla birlikte ortak ilkeler temelinde seçim süreçlerine katılım. Temel ilkemiz, sömürgeleştirme altında milli kurtuluşun herhangi bir demokratik ya da sınıfsal mücadele için önkoşul olduğudur. Bu nedenle, “önce milli kurtuluş” ilkesini benimseyerek, “birleşik cephe” kavramına inanıyor ve kurtuluş mücadelesi ilkelerine dayanan diğer siyasi cephelerle işbirliği yapıyoruz. Örneğin, 2019 Avrupa Parlamentosu seçimleri sırasında, Kıbrıslı gazeteci Şener Levent ve diğer ilerici isimlerin de yer aldığı “Yasemin Hareketi” adlı ortak bir liste oluşturduk. Şu anda, Haziran 2024’te yapılması planlanan Avrupa Parlamentosu ve belediye seçimleri için diğer cephelerle işbirliği sürecindeyiz. 2023 yılında Türk işgalinin 49. yıldönümü münasebetiyle üyelerimiz, adamızın kurtuluşuna giden yol haritası için temel ilkeleri belirleyen yurtsever bir vatandaş girişimi olan “Kıbrıs’ın Özgürlüğü için Pan-Kıbrıslı Seferberliği Deklarasyonu “nu bireysel olarak destekledi. Bu yıl işgalin 50. yıldönümü sebebiyle bir başka yurtsever siyasi cephe ile ortak bir kampanya başlatma sürecindeyiz. Filistin ve Yemen’deki son gelişmeleri göz önünde bulunduran örgütümüz, saldırıların başlangıcından bu yana Siyonist ve emperyalist devletlere karşı direnişi desteklediğini kararlılıkla ilan etmiştir. Bağlı olduğumuz siyasi ağlar aracılığıyla anti-Siyonist ve anti-emperyalist hareketlere desteğimizi istikrarlı bir şekilde sürdürüyoruz.
Ortak sorunların ve halklara yönelik tehditlerin arttığı günümüzde yeni bir enternasyonalizme ihtiyaç var mı? Sizin bakış açınız nedir?
Uluslararası sahnede nereye gidersek gidelim aynı düşünceleri dile getiriyoruz. Bir kez daha çok kutuplu dünyaya girerken, yeni bir anti-emperyalizm çağına giriyoruz. Devletler arasındaki karmaşık ilişkiler göz önüne alındığında, bu çok kutuplu dünyanın ilk aşamaları yeni bir Bağlantısızlar Hareketi’nin kurulmasını olası kılmayabilir. Ancak, dünyanın dört bir yanındaki halk hareketleri, uluslararası ittifakları daha etkin bir şekilde oluşturmak ve yeni bölgesel işbirlikleri kurmak için hızla harekete geçmelidir. Kıbrıslılar Birliği olarak, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) ve Devrimci Parti ve Örgütlerin Enternasyonal Koordinasyonu (ICOR) gibi uluslararası ittifaklar içerisinde Kıbrıslı tek örgüt olarak yer alıyoruz. Yine de anti-emperyalistler olarak çabalarımızı arttırmalı ve acilen harekete geçmeliyiz. Ayrıca Kıbrıslılar, Yunanlılar, Filistinliler, Kürtler, Ermeniler ve diğerleri de dahil olmak üzere bölgedeki hareketler arasında özgürlük için ortak ilkeler oluşturmak üzere işbirliğini teşvik etmeliyiz. Biz haklıyız ve kazanacağız!