Cumhuriyetçi – 05/03/2024
Rum malları üzerine yapılan inşaatlarla ilgili hakkında Avrupa Tutuklama Emri çıkarılarak İtalya’da bir ay tutuklu kalan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne iade edilen Akan Kürşat’ın tutuklanması gibi, hakkındaki 20 davanın bir anda düşürülmesi de cevapsız sorularla dolu…
Kürşat için tutuklama emrinin kimin ya da kimlerin şikayetiyle çıkarıldığı cevaplanmadan, Kürşat’a getirilen 20 suçlamanın “davanın tek tanığı olan bir İngiliz’in öldüğü” gerekçesiyle Kıbrıs Cumhuriyeti Başsavcılığı tarafından düşürülmesi büyük tepkiye neden oldu.
Kıbrıs’ın işgal bölgesinde ganimetçi çevrelere nefes aldıran, emlak ve müteahhit şirketlerinde sevinç yaratan bu karar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sırtında bir kamburdur artık.
Kürşat’ın davalarının düşürülmesi üzerine Yeşiller Partisi geçtiğimiz cuma günü zehir zemberek bir açıklama yaptı.
Kürşat’ın tutuklanmasına ilk ve tepki veren de Yeşiller olmuştu. Tutuklamadan sonra Yeşiller, Ulusal Konsey’in toplanması için çağrı yaptı ve Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ile yapılması gerekenler konusunda bir toplantı gerçekleştirdi.
Parti’nin açıkladığı üzere, bu toplantıda “Kıbrıs Hükümetinin yıllar boyunca hiçbir şey yapmadığı ve her halükarda artık yasalar çerçevesinde hareket etmesi gerektiği” Hristodulidis tarafından “resmi olarak kabul edildi”.
Yeşiller Partisi konuyu hem Türkiye’nin Kıbrıs’taki savaş suçları, hem Kıbrıslıların mülkiyet hakkı hem de çevresel yıkım üzerinden değerlendiriyor.
Cuma günü yaptığı açıklamada Yeşiller, “İşgal edilen mallarda ziyafet devam ediyor” dedi. Parti adına açıklamayı Başkan Yardımcısı Kyriakos Tsimillis ve Yeşiller’in Avrupa Parlamentosu milletvekili adayı Oz Karahan yaptı.
“Tüm süreç zekamıza hakaret etmeye yönelik basit bir girişimdir” diyen Tsimillis meselenin bir Akan Kürşat meselesi olmadığının, Kürşat davası üzerinden “İşgal altındaki bölgelerdeki malların satışına ilişkin tüm sistemin beraat ettirildiği”nin altını çizdi.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rum mallarının yağması konusunda uluslararası sözleşmelerden ve Kıbrıs Ceza Yasası’ndan gelen yetkilerini neden kullanmadığının hesabını soran Yeşiller Partisi Başkan Yardımcısı Kyriakos Tsimillis, Kürşat davası ve Rum mallarının yağması konusunda yapılması gerekenleri Cumhurbaşkanı Hristodulidis’e madde madde sıraladıklarını ancak hiçbir şey yapılmadığının altını çizdi.
Başsavcılık tarafından düşürülen Kürşat davasını işgal suçunu durdurmak için gecikmiş bir fırsat olarak değerlendiren Tsimillis şöyle diyor:
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs mevzuatının yanı sıra uluslararası sözleşmelerin belirli hükümlerini kullanma konusundaki – uzun yıllardır – inkar edilemez ama aynı zamanda açıklanamaz eylemsizliğini, ihmalini ve hareketsizliğini bir kez daha vurgulamıştır. Bu yaşananlar, devam etmekte olan işgal suçunu durdurmak için gecikmiş -belki de son- bir fırsat olabilir ve bunca yıldır yapılmayanın yapılmasının önünü açabilir.”
Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı’nın açıklamalarını “küstahça” bulduğunu belirten Tsimillis,
-“Aynı zamanda, Kıbrıslı Türk baro başkanı, küstahça, yasal mal sahiplerine bu kararın kendileri için zararlı olmadığı, çünkü sözde tazminat komitesine itiraz edebilecekleri, yani mallarını satarak ‘haklarını alabilecekleri’ konusunda güvence vermeye çalışmıştır” dedi.
İtalya’da tutuklandığında Kıbrıs’a teslim edilmeye itiraz eden Kürşat’a “davanın mutlu bir şekilde sonuçlandırılacağına” yönelik Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti tarafından söz verildiğine inandıklarını belirten Tsimillis bu konuda da şöyle diyor:
“O dönemde tutuklanan Kürşat’ın tutuklanmasına değil ama Merkezi Cezaevinde hapis yatma ihtimaline yönelik ilk itirazlarının, muhtemelen kendisine davanın “mutlu” bir şekilde sonuçlanacağına dair verilen sözler temelinde aşıldığına kanaat getiriyoruz. Ve sonrasında, Kıbrıs’a döndüğünde, tutuklanmamış ama kefaletle serbest bırakılmıştı. Bu durum hiçbir zaman açıklanmadı! Her iki taraf da onun kendi isteğiyle mahkemeye çıkacağından emindi. Sonunda “haklılığını” kutlayacağını bildiği için endişelenmesine de gerek yoktu”…
Rum mallarının satışının reklam edilmesinin dahi 7 yıla kadar hapislik içeren bir suç olduğunun altını çizen Tsimillis Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetine yasayı hatırlatıyor:
“Özellikle bu eylem (satış, kira, ipotek, reklam, ilgili bir sözleşmenin akdedilmesi, vb.), en azından ilgili mevzuatın 130(I)/2006 sayılı Kanun ve özellikle 303A maddesi ile değiştirildiği 2006 yılından bu yana Ceza Kanunu kapsamında ağır suç olarak sınıflandırılmaktadır”.
“Belki de Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından şu ana kadar atılan tek adım, Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde, işgal altındaki mülklerin muhtemel alıcılarını, yasalara göre bunun yedi yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suç olduğu konusunda bilgilendiren çok açık bir duyurudur. Bu suçları işlemeye teşebbüs etmek bile beş yıl hapis cezasını gerektirmektedir”.