Aziz Şah – 26/08/2018
Geçen senenin Aralık ayı…
16 yıl önce 2001 krizinde patlak veren isyanın yıl dönümünde Arjantin’de yeni bir isyan patlak verdi…
16 yıl önceki isyanın adı “Argentinazo”ydu…
“Golazo” çok güzel gollere denir…
1969’da Cordoba şehrinde patlak veren isyana Cordobazo demişler. İsyan dalgası 2001’de bu defa bütün ülkeyi kuşatınca “Argentinazo” deyiverdiler…
Maradona’nın ve Messi’nin memleketi isyanları da “gol” üzerinden tanımlıyor…
Her isyan güzel bir goldür diyorlar…
2016 yılında da yine Aralık’ta “Argentinazo”nun 15. yılında, isyanı anmak için gerçekleşen eylemler isyana dönüşerek bir isyan daha patlak vermişti. İsyanı anarken isyan çıkaran bir memleket Arjantin…
Tarihe, mirasa ve geleneğe sahip çıkmaktır bu. Geleceği kavramaktır …
Bu yıl 17. yıldayız. Bu Aralık’ta bakalım neler olacak?
17 yıl önce işçi meclislerinin, fabrika komitelerinin, halk meclislerinin kurulduğu yeni bir çağa gözlerini açıyordu Arjantin. Şimdilerde Arjantin’in içine girdiği kriz ise 2001’deki Argentinazo’ya dudak ısırtan cinsten…
Türkiye’den önce kriz Arjantin’e uğradı. Amerikan Merkez Bankası’nın 2008 krizinden sonra devreye koyduğu eksi faiz politikası Türkiye gibi birçok “yükselen piyasa”yı palazlandırmıştı. ABD’den kaçan sermaye Türkiye-Arjantin gibi ülkelere akıyordu. Geçtiğimiz dönemde faizlerin yükselmesiyle sıcak para ana yurdu olan ABD’ye döndü. Pezo ve TL zibil oldu…
Geçtiğimiz çeyrekte Arjantin çakıldı, ardından sıra Türkiye’ye geldi…
Arjantin IMF’yi tartışmaya başladı, Erdoğan işi damadına havale etti…
“Yükselen piyasalar” diye anılan bütün ekonomiler sırada bekliyor.
Birçok doğu ve güneydoğu Asya ülkesini sarmalına alan 1997-98’deki “Asya krizi” olarak tarihe geçen bölgesel krizler dalgası, başta Endonezya, Malezya, Güney Kore, Tayland’ı kuşatmıştı. Bugün içine girdiğimiz sarmal ise dünya çapında…
Arjantin’den batıyor, Türkiye’den çıkıyor.
Avrupa Merkez Bankası TL krizinin İspanya, İtalya ve Fransa’ya bulaşmasından korkuyor.
Ukrayna, Güney Afrika, İran ve Venezüella derken ortam hayli karışık!
Bölgesel değil uluslararası bir “bolibif krizi”nin ortasındayız…
Bugün bizim henüz yaşamaya başladığımız krizi, Arjantin geçen senenin Aralık ayında 2001 isyanının 16. yılında 100.000’lerle karşıladı…
Seçimlerde milyonlarca oy alan “İşçilerin ve emekçilerin cephesi” zaten hazırdı. Hükümet saldırınca işçiler ve gençlik de saldırdı…
Kriz karşısında masaya sürülen emeklilik yasasına karşı, sendika bürokrasisinin tüm kösteğine ve alaverelerine dalaverelerine rağmen yüzbinler plastik mermilere, biber gazına ve Arjantin polisinin meşhur “kablumbağa kabuğu” şeklindeki kalkanlarına karşı omuz omuzaydılar…
Arjantin’de seçimlere devrimci bir programla katılan, “İşçilerin ve emekçilerin cephesi” isimli “FİT” kısaltmasıyla anılan bir birleşik cephe vardır.
Seçimden seçime değil, cephe her zaman yerli yerinde durur. 3-4 sosyalist partiden oluşur. Yani “omuz omuza” ya da “omuzum omuzunda” dediklerinde, seçimden seçime ya da dereyi geçene kadar demezler…
Yazdıkları bir programları vardır: Petrolün ve bankaların kamulaştırılmasından fabrikaların işçi yönetimine verilmesine kadar kapitalizmden sosyalizme geçişin programı ile girerler seçime… En gariban eyaletlerden birinci olarak çıkarlar. İşte bu birleşik cephenin de en büyük partisi Partido Obrero’dur (İşçi Partisi).
Geçen sene Aralık ayında yüzbinler meydanlara toplandığında devlet İşçi Partisi’nin iki militanını rehin aldı…
Ocak ayında Arjantin haberlerine göz atarken bir fotoğrafla karşı karşıya kaldım…
Beyaz baş örtülü “cumartesi annesi” Nora Ana yüzbinlerin en önünde…
Elinde bir pankart…
Üstünde devletin rehin aldığı İşçi Partili iki militanın isimleri:
“César Arakaki’ye ve Dimas Fernando Ponce’ye özgürlük!”
Birkaç hafta geçti geçmedi…
Nora Ana’nın fotoğrafını bir daha gördüm Arjantin basınında…
Elinde bir mikrofon…
41 yıldır oğlunu arayan Arjantinli Nora Ana’nın boynunda sarı-kırmızı-yeşil bir Kürt atkısı…
Evet tam 41 yıldır Nora Ana derler Arjantin’de ona…
Bütün Arjantinli kayıpların anasıdır…
Elinde mikrofon Nora Ana’nın…
Buenos Aires’te Afrin savaşına karşı bir mitingte konuşma yapıyor…
Ocak ayında “Aralık tutsakları” için yürüyordu Nora Ana…
Şubat ayında Afrin savaşına karşı Buenos Aires’ten ses veriyordu…
Arjantin’in Berfo Ana’sı Nora Ana…
Türkiye’de Berfo Ana nasıl ki oğlunun kemiklerine kavuşamadan hasretle göçdüyse bu dünyadan, Nora Ana da kavuşamayacak o kemiklere…
Arjantin’deki cunta okyanusa atıyordu öldürdüklerini…
Ocak, Şubat derken Temmuz geldi…
Kıbrıs’ın Berfo Analar ve Nora Analar zamanı…
22 Temmuz’da 44 yıllık Temmuzlar tarihinde kardeşlik ve barışın gerçekten hissedildiği bir güne tanıklık ettim Lefkoşa yakınlarındaki Kalo Horyo köyünde…
20 Temmuz’un ilk şehidi Ecvet Yusuf’un mezarını 22 Temmuz 1974’te Girne’nin Templos (Zeytinlik) köyünde şehit düşen Dimitrakis Thomas’ın kız kardeşleri ziyaret etti 19 Temmuz’da. Ecvet Yusuf’un kızı Nilgün Ecvet Orhon da 22 Temmuz’da Dimitrakis Thomas’ın mezarını ziyaret etti…
22 Temmuz 2018…
Dimitrakis Thomas’ın mezarının başındayız Nilgün Ecvet Orhon’la…
Dimitrakis Thomas sivil ve silahsız olarak gönderildi savaşa…
Kurban edildi AKEL üyesi olduğu ve adı kara listede bulunduğu için!
Dimitrakis’in iki yıllık eşinin babası EOKA’cıydı. Kendi damadını kurban etmez diye düşündüler. Ama o acımadı Kalo Horyo’dan ta Templos’a ölüme gönderdi damadını…
‘72’de evlendi Dimitrakis, 73’te doğum sırasında çocuğunun boynuna kordon dolandığı için ölü doğdu, 74’te de kendi öldü…
Koca yürekli üç kız kardeş bıraktı ardında…
Bir anne ve bir baba…
Metal işçisi olan Dimitrakis’in adı 39 yıl boyunca kayıplar listesinde yazıldı…
EOKA’nın kara listesinden Türk ordusunun kayıplar listesine bir hayat sürdü!
Kalıntıları 2008’de bulundu, ailesi ise kemiklerine 2013’te kavuştu…
Dimitrakis’in babası oğlunun kemiklerinin bulunduğunu görse de annesinin ömrü yetmedi.
Mezarın başında Nilgün Orhon’un gözlerinin dolduğunu hissedince yanından uzaklaştım ben de ağlamamak için…
Sonra sohbet ederken Nilgün hoca, “Berfo Ana gibi” dedi Dimitrakis’in annesi Poliksenis Ana için…
Berfo Ana Türkiye’de Cemil’ini beklerken öldü, Poliksenis Ana da Kıbrıs’ta Dimitrakis’ini beklerken…
Nora Ana da 41 yıldır Buenos Aires’in dikili taşı gibidir…
Nora Ana Ocak ayında 100.000’leri arkasına katmış yürüyordu “Aralık isyanı”nın tutsakları için…
“César Arakaki’ye ve Dimas Fernando Ponce’ye özgürlük!”
Oğlunu verdiği devlete iki oğlunu daha vermemek için…
Cumartesi Anneleri’nin 41 yıllık tarihi olan Nora Ana…
Bugün başka türlü bir yazı yazacaktım, ekonomik kriz üstüne sıkıcı bir yazı. Dün Türkiye’de Cumartesi Anneleri’ne devlet saldırdı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun emriyle 700. cumartesidir çocuklarını bekleyen annelere el kaldırdı devlet…
Cumartesi Anneleri’nin 700 haftadır aradığı çocukları 80’lerde ve Mehmet Ağar’ın döneminde 90’larda kayboldu…
Dün Cumartesi Anneleri’ne saldırı emrini de Mehmet Ağar’a yakınlığı ile bilinen Süleyman Soylu verdi…
Eski Türkiye-yeni Türkiye diyorlar. Oysa eski yeni yok. Birinci Cumhuriyet İkinci Cumhuriyet diyorlar. Devlette süreklilik esastır…
2011 yılında Erdoğan Cumartesi Anneleri’ni Dolmabahçe’deki Başkanlık ofisinde kabul etmiş ve faili meçhullerin çözülmesi için elinden geleni yapacağını söylemişti. 700. cumartesi gününde saldırıya uğrayan annelerle birlikte İkinci Cumhuriyet Birinci’sinin faili meçhullerini de üstüne aldı…
Ha, bu arada!
Nora Ana Arjantin devletinden istediği iki isyan tutsağı oğlunu aldı. Cesar ve Dimas 100.000’lerin mücadelesiyle özgürleşti…
Berfo, Poliksenis ve Nora anaların “ah”ı tarih oldu ve tarih yazıyor hâlâ…
(26 Ağustos 2018 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)